--------------------------------------------------1--------------------------------------------------------
İnsanın -uzun versiyon- taksonomik adının Homo sapiens sapiens olduğunu biliyoruz ancak birçok
insanın kafası ikinci sapiens konusunda karışık . Bu tanımın birçok yerde
farklı farklı kullanıldığını görüyoruz. Her ne kadar güncel yazılarda artık
ikinci sapiens kullanımını eskisi kadar görmesek de kullanım hala devam
etmektedir. Bu tanımlama en çok da alanın sınıflandırma yöntemini en düz
şekliyle kullanan ve antropoloji alanın dışındaki insanlar tarafından
kullanılmaktadır.
Öncelikle bu tanımların içini açmak gerekir. Linnaeus’den
kalma bir sınıflandırma sistemimiz olduğunu biliyoruz. Bu sistem 18. yüzyıldan günümüze
gelmekte ve hala kullanılmaktadır. Canlıların sınıflandırması adına elzem olan
bu sistem oldukça yerinde kullanılsa da işin içine giren etik değerlerle bir
karmaşaya sebep olmaktadır. Bildiğiniz üzere insanın tanımından yola çıkarsak
canlıya verilen ilk ad canlının cins adı(insan için ‘Homo’), ikinci ad ise tür (insan
için ‘sapiens’) adı olmaktadır. Canlıların sınıflandırılmasında kullanılan
prensiplere baktığımızda bunların üstünde ve altında yer alan gruplandırmalar
da vardır. Benim varmak istediğim nokta altındakilerde. Yani alt tür,varyans,
ırk gibi nice tanımlamalarda. Bunların farkı,ilgisi, geçerliliğinde.
Başta altını çizdiğimi Homo sapiens sapiens adlandırmasında ikinci sapiens bu taksanomi biçiminde alt
tür olarak geçer. Kimi insanlar bunu ırk diye tanımlar kimi ise farklı bir
biyolojik tanımlama olarak alt tür şeklinde kabul eder. Irk konusuna girmeden
önce tür ve alt türün ne olup ne olmadığını anlatmak isterim.
En kaba haliyle tür,türdeşleri ile arasında çiftleşip ,
verimli(kısır olmayan) yavrular dünyaya getirebilen canlı gruplarıdır. Yani farklı türler de
aralarında çiftleşip yavrulayabilir ancak yavruları kısır olur. Bu aynı cinse
dahil olan ama farklı türlere ait olan canlılar için geçerlidir (Bknz: At-eşek
çiftleşmesi sonucu katır örneği). Peki alt tür ne ola ki? Aynı türe ait olup
farklı alt türe ait olan canlılar da yavruyabilir. Bu alt tür örnekleri en çok
evcilleştirdiğimiz kedi,köpek gibi hayvanlarda ve böceklerde görebiliriz. Hatta
böceklerde alt tür gibi türün altında yatan gruplandırmalar elzem derecede önem
taşımaktadır.
Çeşitlilik sayısı arttıkça daha doğrusu biyolojik
farklılıklar çeşitlilik arttıkça sınıflandırmada zorlaşmaktadır. Ve yeni yeni
alt kategoriler oluşmaktadır. Ancak insana tekrar dönersek yapılabilecek
sınıflandırmaların bizi nerelere götürebileceğine dikkat edelim. Dikkat edelim
çünkü çok önemli.
Dünyada güncel olarak var olan canlılar içinde kaç tane tek
bir tür olan canlı biliyorsunuz? Benim aklıma ilk olarak insan geliyor. İnsanın
kendi cinsinde yaşayan tek bir tür olması onu matah yapmaz elbette. Hatta diğer
türleriyle anlaşamamış (?) bir cani (!) bile yapabilir. İnsanın geçtiğimiz binlerce
yıl içinde farklı türlerle aynı dönem içinde yaşamış olduğunu biliyoruz. Bu
yüzden burada insana ya da herhangi bir canlıya dair hiçbir övgü ya da aksinden
bahsetmiyor olacağım.
İnsan yaşayan tek tür ise nedir bu alt türler ve neden
gerekmiştir? Bunun için öncelikle Homo sapiens’in altında başka alt türlere de
ihtiyacımız vardır. Bunlardan biri homo sapiens idaltu’dur. 160 bin yıl önce yaşamış bu türün neden
sapiens türüne dahil olup başka bir alt türde sınıflandırmaya
çalışıldığına daha sonra yazacağım. Ancak
elimizde nadide örneğin bu olduğunu söyleyebilirim. Tabi neandertaller için de
(Homo neanderthalensis) Homo sapiens neanderthalensis olduğunu iddia edenler de
vardır. Vs vs. Paleoantropolojik kayıtlara
daha sonra geleceğim. Ama şöyle bir adım geri çekilip haritamıza bakalım. Elimizde
yaklaşık 200 bin yıl önce bugünkü anatomik özelliklerine erişmiş Homo sapiens
var. 150 bin yıl sonrasında da bugünkü ‘modern insan’a en yakın olan Homo
sapiens sapiens var. Homo sapiens sapiens’in homo sapiens’ten anatomik
olarak büyük bir farklılığı bulunmamaktadır. Bu ayrım mental farklılıklara
dayandırılmaktadır. Bu sınıflandırma yöntemlerini ister istemez biyoloji,
antropoloji alanlarında kullanırken sistemin Linnaeus’la 18. Yüzyılın
biliminden geldiğini ve yine bu sistemin de Aristo’nun merdiven şeklinde
tasarladığı en tepeye de insanı koyduğu ilk sınıflandırma sistemlerinden
geldiği unutmamalıdır. Elbette Linnaeus’nin sisteminde bu şekilde antroposentrik
bir tavır yoktu. Ama özünde benzer bir algılayışla süregelmiş olması
kaçınılmazdır. Ve pozitif bilimler adına oluşturduğu pratiklikten dolayı hala
kullanılması da makuldur. Ama bu günümüzde kullanılan her gruplandırma
çabasının doğru olduğu anlamına gelmez. İnsan için ortaya atılan alttürler ırk
kelimesini kullanmadan insanları, çok küçük oranlardaki allel farklılıklarına
dayandırılarak gruplandırıp ayırmaktadır. Halbuki insanın bir diğer insandan
fiziksel olarak farklılığı %0.2 iken genetik olarak farklılığı %0.1’dir ve bu
insanları %0.1-0.2 oranın farklı yapmaz, %99.9 oranında benzer yapar.
2 yorum:
ilk yazınız hayırlı olsun
Teşekkür ederim. Bunun devamını da getireceğim.
Yorum Gönder