LİBERAL EKONOMİ
DÜŞÜNCESİNİN ÇAĞDAŞ YORUMLARI VE HAYEK’İN EKONOMİK
YAKLAŞIMLARI
Yrd.
Doç. Dr. Muhammet AKDİŞ
I –
GİRİŞ
Ekonomi ilminin kuruluşuna önderlik etmiş
düşünürlerin temel yaklaşımlarını içeren liberal ekonomi politikaları belli bir
dönem arka planda kalmış ve hatta kötülenmiş olmalarına rağmen,
1970’li yıllardan sonra, özellikle de sosyalist blok’un büyük bir çöküş sürecine girmesi ile birlikte yeniden dünya gündeminin ilk sıralarına tırmanmış bulunmaktadır.
Liberal ekonomi politikalarının bugün tekrar
tartışılır hale gelmesinde, çeşitli iktisat düşünürleri de belli derecelerde
etkilemiş bulunan Friedrich August von Hayek’in büyük emek ve katkıları bulunmaktadır. Biz bu kısa
incelememizde öncelikle liberal ekonomi düşüncesinin çağdaş yorumlarını özetle
ele alacak ve sonra da Hayek’in liberal ekonomi
düşüncesine yaptığı katkıları ortaya koymaya çalışacağız.
II –
LİBERAL EKONOMİ DÜŞÜNCESİNİN TARİHİ GELİŞİMİ
Kelime anlamı ile liberalizm çok çeşitli
anlamlara çekilebilen bir kavramdır. “Laissez-faire laissez-passer” deyimi ile ifade edilen ve her alandaki tam
serbestliği savunan fikirlerden, kısmen devlet müdahalesini içeren sosyal –
demokrat modellere kadar pek çok düşüncenin tanımında kullanılmaktadır. O
nedenle kısaca liberalizm kavramının anlamı üzerinde durmak yararlı
olacaktır.
A. Liberalizm Kavramı ve
Klasik Liberalizm
Liberal düşünce geleneğinin başlangıcını
İngiltere’nin 1215 tarihli Manga Carta’sına veya daha eskiye, Yunan Şehir
Devletleri’ne kadar uzatanlar vardır. Ancak, genellikle kabul gören yaklaşım,
liberalizmin John Locke’nin eserleriyle doğma devresine girdiği, 18. ve 19.
yüzyılda gelişmesini tamamlayarak olgunlaştığıdır. Hayek, bu kavramın ilk defa
iktisat ilminin de kurucusu sayılan Adam Smith
tarafından kullanıldığını belirmiştir (Yayla, 1993a: s. 144).
Ancak, yukarıda da işaret edildiği gibi,
liberalizm kavramı çok çeşitli ve birbirinden farklı düşünceleri tanımlamak için
kullanılır olmuştur.ilk çıkış ve açıklanış biçimleri ile zaman içindeki
kullanımları farklı olan liberalizmi, “klasik liberalizm” ve “sosyal liberalizm”
olarak ayırmak (Yayla,1993a: s. 145), anlam
kargaşalığını önlemek için gerekli olmaktadır. Ülkemizde kapsamı ve derinliği
ile çok bilinçli olarak kullanılmasa da sözü edilen kavram, liberalizmin tarihi
oluşumuna da denk düşen, liberalizmin klasik cephesi ile ilgili olmaktadır. Bu
anlamıyla klasik liberalizm , birinci boyutu ile tabii hukuk ve insan hakları
teorisi ile sosyal sözleşme ve anayasacılık teorilerine dayanmakta; iktisadi
boyutu ile ise, piyasa ekonomisi ve sözleşme özgürlüğüne olan inancı
belirmektedir (Erdoğan, 1993a: s. 19). İncelememizin kapsamı da bu çerçeve
içindeki liberalizmi konu edinmektedir.
B.
Tarihi Süreç İçerisinde Liberal Ekonomi Düşüncesi
Liberal iktisadi düşünce, mikro planda bireyi,
makro planda ise tabii düzen ve serbest piyasa ekonomisini esas almaktadır.
Merkantilist ekonomik anlayışa tepki olarak doğan bu
düşünce akımı 18. yüzyılın sonunda Fransa’da ve İngiltere’de ortaya çıkmıştır
(Kazgan, 1984 s. 39). Sistemin ana sütunlarını
oluşturan “tabii düzen”, “piyasa” ve “birey” konuları; fizyokratlar, klasik
iktisatçılarla ve neo-liberaller denilen çağdaş
iktisadi akımların açıklamaları ile de güncel hale gelmiştir.
Ekonomik düşünce okullarının iktisadi
liberalizmin kurumlaşmasına yaptıkları katkıları “klasik liberaller” ve “çağdaş
liberaller” başlıkları altında inceleyebiliriz.
1 –
Klasik Liberal Okullar ve Liberal İktisadi Düşünce
Liberal iktisadi düşünce ilk açıklamalarını
klasik liberal iktisatçılar da diyebileceğimiz fizyokratlar, klasikler ve neo-klasiklerde bulmuştur. Bu iktisatçılar, liberal
düşüncenin ekonomik boyutunu kısım kısım da olsa
incelemiş ve ortaya koymuşlardır. Bugün çağdaş neo-liberal iktisatçılarca savunulan pek çok konunun da
temelini atmışlardır.
Liberal iktisadi düşüncenin ilk adımı
fizyokrat iktisadi düşüncenin tabii kanun felsefesi ile atılmıştır. Buna göre,
bütün kainatta olduğu gibi, bunun bir başkasını teşkil eden toplum hayatında da
ulaşılması gereken bir doğal düzen vardır. Bu düzen doğal kanunların
yönetimindedir (Selik, 1974: s. 148). Doğal kanunların
hakim olduğu tabiat ise, daima yürürlükteki şartlar altında herkesin mutluluğunu
maksimumlaştırması için gerekli olanı ortaya çıkarmaktadır. F. Quesnay (1694-1774)’ın Tabii
Kanunu (Droit Naturel)
başlığını taşıyan eseri ile bu konu
şöyle ortaya konulmuştur (Kazgan, 1984: s.
48):
a)
Akılcı bireyler, kendi tatminlerini uzun dönemde
maksimumlaştırmak amacıyla davranırlar.
b)
Tabii kanunlar, ideal bir hukuk düzeninde
uygulandığında, toplumda maksimum toplumsal refahı sağlarlar.
c)
Eğer bu ikisine herkes boyun eğerse, toplumsal
iktisadi süreç, düzenli birtakım kanunlara göre işler.
Liberal iktisadi düşüncenin kurumlaşmasında en
büyük pay şüphesiz klasik iktisatçılara aittir. Klasik iktisatçılar ve bu arada
iktisat biliminin ve klasik iktisadi düşüncenin babası sayılan Adam Smith; Quesnay’da ifadesini bulan
“tabii kanun” felsefesinden önemli ölçüde etkilenmiş ve hatta tabii kanunların
piyasada olan yansımalarını anlatarak, bu kanunlara uyulduğunda toplumun
kendiliğinden optimal biçimde işleyeceğine, milli servetin artacağına, bunun
fertler arasında en iyi dağılımının sağlanacağına inanmıştır (Kazgan, 1984: s. 49). Özgür girişimciliği ise, düşüncesine
temel almıştır.
Smith’e göre,
ekonomik faaliyetlerin temel amacı ve saiki kişisel
yararı en üst düzeye çıkarmaktır. Ancak, insanlar kendi menfaatleri peşinde
koşarlarken, başkalarının yararlarına da hizmet etmektedirler. “Masamızdaki
yemeği, köşe başındaki kasap, bakkal veya fırıncının iyilik yapma arzularına
değil, onların şahsi menfaat duygularına borçluyuzdur” (Smith, 1952: s. 7). Bu durumda, ekonomik faaliyetlerin temel
sürükleyicisi “Homo Economicus” olmaktadır.
Homo Economicus saiklerle hareket eden
insanı toplum yararına sürükleyen bir görünmeyen el (invisible hand) bulunaktadır. Bu
görünmeyen el, piyasaları düzenleyerek, insanları asla hayal etmedikleri bir
maksat için çalıştırır ve toplum için en faydalı olacak istikamete yönlendirir
(Gemahling, 1939: s. 132).
Liberal iktisadi düşünceyi yeni açıklamaları
ile mikro temellerle oturtanlar neo-klasik
iktisatçılar olmuşlardır. Bu iktisatçılar, klasik iktisadın temel ilkelerine
bağlılıklarını koruyarak, klasik değer teorisi ve toplumsal ahenk yaklaşımı
konularında yeni yorumlar getirmişlerdir (Ersoy, 1990: s. 243). Bireyi ve
kişisel yararı daha ön plana çıkarmışlar ve klasik iktisatçıların objektif
olarak sundukları bazı açıklamaları subjektif alanlara
çekmişlerdir (Selik, 1974: s. 257).
Neo-klasikler de
liberalizmin ve piyasanın üstünlüklerine inanmışlardır. Ancak, klasiklerden bir
adım daha ileri giderek, bireyi ve bireysel faydayı ön plana çıkarmışlar; değer,
fiyat, gelir, vergileme, denge gibi tüm iktisadi oluşumlardaki ferdi rolü ortaya
koymuşlardır. Onlara göre, ekonomide toplumsal gruplar yoktur, sadece bireyler
vardır. Mübadeleleri güçleştiren her türlü engel ortadan kalktığında, yani tam
rekabet şartları oluştuğunda, toplumda herkes kendi bireysel mutluluğunun
peşinden koşarak toplumsal refahın artmasına da katkı sağlamış olacaktır (Tekeoğlu, 1993: s. 137).
Fizyokratlar, klasikler ve neo-klasiklerle temel açıklamaları sunulan liberal ekonomik
düşünceler, çağdaş liberal iktisatçılarla da zenginleştirilmiş ve güncel hale
getirilmiştir. Bu iktisatçıların da katkıları, liberal iktisadi düşünceyi dünya
gündemine taşımış bulunmaktadır.
2 –
Çağdaş Liberal Okullar ve Liberal İktisadi Düşünce
Liberalizmin yeniden doğuşuna fikir olarak
öncülük eden çağdaş liberal düşünce okullarının başlıcaları
şunlardır:
·
Chicago İktisat Okulu.
·
Virginia Politik İktisat Okulu.
·
Freiburg
Okulu.
·
Neo-Avusturya İktisat
Okulu
(Aktan, 1993: s. 209.
Bu düşünce okulları klasik liberal okullarca
geliştirilmiş bulunan liberal iktisadi düşünceyi kısmen yeniden yorumlayarak
tenkit edilen yönlerine yeni açıklamalar getirmişler ve dünyaya yeni liberal
ekonomik reçeteler sunmuşlardır. Bu okulların ekonomik konulardaki düşünce ve
önerileri kısaca şöyle özetlenebilir:
a)
Chicago İktisat Okulu ve Liberal İktisadi
Düşünce
Neo- liberalizmin
günümüzdeki en önemli temsilcilerinden birisi Milton
Friedman’dır. O’nun ve öğrencilerinin Chicago
Üniversitesi bünyesinde yaptıkları çalışmalarından dolayı, görüş ve düşünceleri
de bu isimle anılmaktadır.
Milton Friedman, klasik iktisatçılarda ifadesini bulmuş olan ve
enflasyon olayının açıklamasında kullanılan “Miktar Teorisi”ni yeni bir
anlayışla formüle etmiş ve parasal olayların enflasyon üzerindeki etkilerine
dikkat çekmiştir. Tümü itibariyle laissez – faire düşüncesini savunmamakla birlikte, devlet
faaliyetlerinin sınırlandırılması, ekonominin doğal işleyişine bırakılması,
bireysel ve psikolojik beklentilerin ekonomik hayattaki büyük önemi üzerinde
durmuştur. Friedman’ın ekonomik önerilerini şöylece
sıralamak mümkündür:
·
Devletin ekonomik hayat üzerindeki ayrıntılı
müdahaleleri ortadan kaldırılmalıdır.
·
Piyasanın işleyişini engelleyen ve yeni
girişimlerin kurulması konusunda cesaret kırıcı olan sübvansiyonlara son
verilmelidir.
·
Enflasyonu kamçılamaktan ve daha önce hiç
görülmemiş derecede yüksek bir istikrarsızlık meydana getirmekten başka bir
yararı olmayan parasal reformlar, hükümetlerin inisiyatif kullanamayacakları
sağlam esaslara bağlanmalıdır.
·
Devletin sosyal güvenlik kurumları ve bu amaçla
toplanan fonlar, derde derman olmaktan uzaklaşmıştır. Devlet bu işlerle
uğraşmamalıdır.
·
Destekleme alımlarına son
verilmelidir.
·
İthal kotaları ve ihracat kısıtlamaları
kaldırılmalıdır.
·
Genel fiyat ve ücret kontrollerine son
verilmelidir.
·
Belli işlerin ve mesleklerin ruhsat ile
sınırlandırılması uygulamasından vazgeçilmelidir.
·
Kamu toplu konut yapımı ve konut yapımını
desteklemeye yönelik yardım programları iptal edilmelidir.
·
Ulusal parkların, posta taşıma hizmetlerinin ve
paralı otoyolların devlet mülkiyetinde olması ve işletilmesi devletçe
yapılmamalıdır.
Bunlarla birlikte devletin yapacağı işler de
bulunmaktadır:
·
Devlet teknik tekelleri engellemeli, ekonomik
oyunun kurallarının uygulanmasını sağlamalı ve ihtilaflarda hakemlik yapmalı,
rekabeti geliştirmeli, parasal çerçeveyi sağlamalı, kişilerce oluşturulan yardım
derneklerine ek yardım vermelidir (Friedman, 1988: s.
65-68, 317-325).
Neo-liberal
düşüncenin çağımızdaki güçlü temsilcisi Milton Friedman bu önerileri ile dikkatleri çekmiş ve liberal
ekonomik düşüncenin ekonomik hayata getirdiği alternatifleri açıklamıştır. Friedman’ın başlıca katkısının, devlet müdahalesinin,
özellikle para politikası alanında gerçekleşen müdahalelerin, ekonomik
dengelerin bozulmasına, enflasyon veya deflasyon olayının ortaya çıkmasına sebep
olduğunu, inceleme ve araştırmaları ile ortaya koyması (Friedman, 1980: s. 292-329) olduğu söylenebilir.
b)
Virginia Politik İktisat Okulu ve Liberal Ekonomik Düşünce
İçinde yaşadığımız yüzyılda liberalizme diğer
önemli bir katkıyı ABD Virginia Eyaleti George Mason Üniversitesi bünyesinde
toplanmış bulunan Virginia Politik İktisat Okulu sağlamıştır. Bu okulun kurucusu
olarak kabul edilen James M. Buchanan’ın “Kamu Tercihi
Teorisi” ve “Anayasal İktisat” düşünceleri büyük bir ilgi
görmektedir.
Virginia Politik İktisat Okulu ve James Buchanan, devletin sürekli bir şekilde büyüdüğünü, bunun da
ekonomik ve politik hak ve özgürlüklerini de sınırlandırmaya yöneltmektedir. Bu
nedenle, vatandaşların politik ve ekonomik alandaki hak ve özgürlüklerinin
korunması için hem politik ve hem de ekonomik hak ve yetkilerinin belirlenmesi
ve sınırlanması gerekmektedir. Kamu tercihi iktisatçıları, “anayasal iktisat”
verdikleri bir yeni disiplin içerisinde devletin güç ve yetkilerinin
çerçevelerinin çizmeye ve sınırlarını ortaya koymaya çalışmaktadırlar (Aktan,
1993: s. 31).
İnsan aklının düşünebildiği en iyi yönetim
biçiminin demokrasi olduğu bilinmektedir (Savaş, 1989: s 1). Ancak, demokrasinin
bir rant paylaşımı haline gelmesi, piyasanın doğal işlerliğini de bozmaktadır.
İşte, anayasal iktisat akımı da,
demokrasiden vazgeçilemeyeceğine göre, oyunun kurallarını değiştirmek ve
politikayı bir rant kollama faaliyetinden kurtarmak gereği üzerinde durmaktadır.
Rant kollama, özellikle piyasanın doğal işleyişinin bozulması, sorunun temelini
oluşturmakta ve piyasaları işlerlik kazandırmak anayasal iktisadın da temel
hedefleri arasında bulunmaktadır (Savaş, 1989: s. 49).
Bu durumda, anayasal iktisat akımının, klasik
iktisadi düşünce geleneğine bağlı kalarak, piyasanın doğal işleyişinin
sağlanmasına yönelik çeşitli öneriler getirdiği ve özünde de doğal düzenin
üstünlüklerini ortaya koymaya çalıştığı söylenebilecektir.
c)
Freiburg Okulu ve Liberal İktisadi
Düşünce
Freiburg Okulu,
liberalizme katkı sağlamış bir diğer çağdaş liberal düşünce kurumu olarak
bilinir. Almanya’da Freiburg Albert Ludwig Üniversitesi’nden
Walter Eucken ve Franz Böhm’ün öncülüğünü yaptığı bir grup iktisatçı 1930’lu ve
1940’lı yıllarda serbest piyasa ekonomisi içinde tam rekabet kurumunun bir ordro-naturel (doğal düzen) olarak
kendiliğinden var olmayıp, bir ordro-sosyal (sosyal
düzen) olarak devlet tarafından organize edilmesi ve yasal kurumsal önlemlerle
korunması gerektiğini savunmuşlardır (Aktan, 1993: s. 33-34).
Freiburg Okulunun
liberalizme katkıları A. Müler – Armack’ın “sosyal
piyasa ekonomisi” alanındaki çalışmaları ile hız kazanmıştır. Müler – Armack sosyal piyasa ekonomisini, klasik ekonomik liberalizm
ile özgürlükçü sosyalizm arasında yer alan üçüncü bir yol ve yeni tipte bir
sentez olarak görmektedir. Buna göre, sosyal piyasa ekonomisi iki tezden
oluşmaktadır:
i)
Çalışma ve başarı rekabeti, tüketici isteklerine
daha iyi cevap vermekte ve aynı zamanda sosyal gelişmenin temeli
olmaktadır.
ii) Bu
çalışma ve başarı rekabetinin düzenlenmesi ve geliştirilmesinin de temeli
“sosyal dengeleme”dir. Zira sosyal dengeleme, özel
mülkiyetin, özgür çalışma imkanlarının ve özgür girişimciliğin doğrudan ön
koşulunu oluşturmaktadır.
Böylece piyasa ekonomisi, rekabet düzeni
olarak korunmakta, ancak düzen sosyal açıdan dengelenmektedir. Bu iki unsurun
yarattığı diyalektik süreç birlikte ele alındığında sistem canlı, dinamik ve
gelişme yeteneğine sahip olmaktadır (Erkan, 1987: s. 110).
Görüldüğü gibi, Freiburg Okulu, sosyalist ekonomiler ile piyasa ekonomileri
arasındaki bir orta yolu benimsemekte ve piyasa ekonomisinin birtakım haksız
uygulamalarının olabileceğini kabul ederek, buna sosyal bir boyut getirilmesini
savunmaktadır. Bu yönüyle de klasik liberal çizgiden ayrılmaktadır. Yani klasik
liberalizmin, tabii düzen ve görünmeyen el ilkesinin optimal çözümler sunacağı
düşüncesini reddetmektedir. Bu nedenle de, liberal ekonomik düşünceye katkı
yapmaktan çok, liberal ekonomik düşüncenin bireyi ön plana çıkartan, tabii düzen
ve piyasanın doğal işleyişinin önemine inanan açıklamalarından etkilenmiş bir
müdahaleci görüş görünümündedir.
d)
Neo – Avusturya Okulu ve Liberal İktisadi
Düşünce
Günümüzde neo –
liberalizmin doğuşunda etkili olan liberal düşünce okulları arasında başta
“Neo – Avusturya Okulu”nu belirtmek gerekir. Avusturya
Okulu’nun temellerini Carl Menger, Friedrich von Wieser, Eugen von Böhm Bawerk ve Ludwig von Mises atmışlardır. Avusturya
Okulu’nun günümüzdeki temsilcileri arasında F.A. von
Hayek en başta yer almaktadır (Aktan, 1993: s. 23).
Bu okul bünyesindeki iktisatçılar, marjinal
fayda açıklamaları ile (Menger), faizin bir “agio” olduğu açıklamaları ile (Bawerk), paranın değerinin gelirin marjinal faydasına bağlı
olduğu açıklamaları ile (Wieser), neo – marjinalist açıklamaları ile
(Mises), hep bireyciliği ön plana çıkarmış ve
savunmuşlardır. Bireysel çıkarın, toplumsal çıkardan ayrı bir kavram olmadığını
ve hatta bireysel çıkarın toplumsal çıkarın da azmileşmesine hizmet ettiğini kabul etmekle, liberal
iktisadi düşünceye bağlı kalmışlardır.
Bu okulun çağımızdaki temsilcisi F. A. Von Hayek’in liberal iktisadi
düşünceye yaptıkları katkılar ise aşağıda incelenecektir.
III –
LİBERAL EKONOMİ DÜŞÜNCESİNİN ÇAĞDAŞ YORUMU VE HAYEK’İN EKONOMİK
YAKLAŞIMLARI
Liberal ekonomi düşüncesi, iktisadın bilim
olarak kuruluşundan başlayarak tarihi bir gelişme göstermiş olmakla birlikte 19.
yüzyılın başından özellikle 1929 dünya ekonomik bunalımından sonra büyük
eleştirilere maruz kalmış ve 1970’lere kadar kötülenmekten kurtulamamıştır.
Ancak, liberal ekonomik düşüncenin gözden düşmeye başladığı yıllardan itibaren,
bu düşünce sisteminin üstünlüklerini anlatan önemli bilim adamları olmuştur ve
bunların en önemlisi de Friedrich Agust von Hayek (1899 –
1992)’tir.
Bu nedenle, Hayek’in
siyaset ve sosyal bilimler alanındaki düşünceleri kadar, bu düşüncelerine de
temel oluşturan ekonomik konulardaki düşünceleri büyük bir önem taşımakta ve
liberal düşüncenin yeniden gündeme gelmesinde büyük bir paya sahip
bulunmaktadır.
Biz Hayek’in düşünce
çizgisini kısaca belirttikten sonra, ekonomik konulardaki düşünce ve önerilerini
de özetleriyle ele alacağız.
A.
Hayek’in Düşünce Çizgisi
Hayek, 8 Mayıs 1899’da Viyana’da doğdu.
Üniversite yılarında fabian sosyalist olan Hayek,
özgür bir toplumun ilkelerini araştırıyordu. Viyana Üniversitesi’nde 1921
yılında Hukuk, 1923 yılında da Siyaset Bilimi dalında olmak üzere iki doktora
derecesi elde etti.
Bir yıl A.B.D.’de kaldıktan sonra tekrar
Viyana’ya dönen Hayek, orada karşılaştığı Ludwig von Mises’le beş yıllık bir
çalışma dönemi geçirdi. Bu dönem Hayek’in iktisadi
konular üzerine eğildiği ve çalıştığı dönem olmuştur. İktisat ile ilgili
konulardaki kitapları bu dönemi izlemektedir. Keynes ile Para Üzerine Deneme
(Treatise on Money)
adlı kitabındaki düşüncelerinin eleştirisi üzerine uzun tartışmalar
yapmıştır.
Hayek, akademik kariyerinin ilk yirmi yılını
teorik iktisatçı olarak geçirmiştir. O’nun tüm çalışmalarında iktisatçı yanı
hissedilirse de, toplumsal sorunların anlaşılmasında ve açıklamasında iktisadın
tek başına yeterli olmadığı düşüncesi, O’nu siyaset felsefesi alanına
yöneltmiştir. Hayek’in bundan sonraki çabası
liberalizmi savunmak ve liberalizm karşıtı düşünceleri eleştirmek olmuştur (Yay,
1993a: s. 23 – 29).
Hayek’in
çalışmalarını içeren 15 kitabın 5’i saf iktisat teorisi veya para teorisi ile
ilgilidir. 9 kitap siyaset teorisi, hukuk, fikir tarihi ve 1 kitap psikoloji konularındadır. 10 broşürden
4’ü ekonomik teori ve politika, 5’i siyaset felsefesi ve 1’i siyasal sorun
üzerinedir. 171 makale ve denemesinin ise yaklaşık 117 tanesi muhtelif ekonomik
konuları içermektedir (Yayla, 1993a: s. 10 – 11).
Görüldüğü gibi, Hayek’in çalışmaları içinde ekonomik konular ağırlıklı bir
yere sahip olmaktadır. Zaten 1974 yılında verilen Nobel Ekonomi Ödülü de bu
ağırlığın hatırını taşımaktadır. Ancak, Hayek’in
siyaset felsefesi konusundaki çalışma ve görüşleri, ekonomi alanındaki
düşüncelerine göre daha öne çıkmış bulunmaktadır. Bunu, Keynes’ci ekonominin belli bir dönemdeki üstünlüğüne
bağlamak mümkündür. Ancak, özellikle 1970’li yıllardan sonra liberal ekonomi
düşüncesinin yeniden parlayışı ile Hayek’in ekonomik
yaklaşımları da keşfe açılmış bulunmaktadır.
B.
Liberal Ekonomi Düşüncesinin Yeniden
Parlayışı ve Hayek
Liberal ekonomi düşüncesinin ve bu arada Hayek’in ekonomik yaklaşımlarının yeniden popülerlik
kazanmasında özellikle üç tarihi gelişme önemli rol oynamıştır (Yay, 1993b: s.
143).
Bu gelişmelerden ilki, kapitalist dünyanın ve
20. yüzyıl kapitalizminin ikinci büyük krizi olarak adlandırılan ve kitlelere
1973 petrol şoku ile birlikte yansıyan stagflasyon olgusudur. Bu yıllara
gelinceye kadar hakim iktisadi anlayış olan Keynes’ci
açıklamalar; işsizliği azaltmak için genişletici maliye politikaları ile
yatırımların arttırılması gerektiğini, tam istihdam noktasına yaklaşıldığında,
azalan verimler kanununun etkisi ile kısmen enflasyonun başlayabileceğini, tam
istihdam noktasından sonra devam edilecek genişletici politikaların enflasyonist
sonuç doğuracaklarını öngörüyordu. Bu açıklamalar içerisinde işsizlik ile
enflasyon arasında bir trade – off bulunmakta, birinin azalması diğerinin artması sonucunu
doğurmaktaydı. Her ikisinin de birlikte artması, ihtimal dahilinde görülmemişti.
Ancak, 1970’li yıllardan sonra görülen ve işsizlik ile enflasyonun bir arada
artmasına neden olan politikalar, Keynes’çi iktisada
duyulan ilgi ve güveni temelinden sarsarak, geleneksel klasik yaklaşımlara ve
stagflasyon olgusunu öngören düşüncelerinin revaç bulmasına yol açtı. Hayek’in 1930’larda bu olguyu açıklamış olması da Hayek’i birdenbire gündeme getirdi.
Hayek’in
düşüncelerinin yeniden önem kazanmasındaki ikinci büyük gelişme de, 1980’lerin
başlarından itibaren başta İngiltere (1979) ve ABD (1980) olmak üzere Batılı
ülkelerde liberal muhafazakar partilerin iktidara gelmeleridir. Gerçi, bu
gelişme, genişletici politikaların yol açtığı sorunların da bir sonucu idi.
Ancak, liberal partilerin yeniden işbaşına gelmeleri ve devletin ekonomik
hayattaki rolünü azaltıcı ve piyasayı güçlendirici bir dizi liberal uygulama
başlatmaları (özelleştirme gibi), ekonomistlerin klasik liberal düşüncelere olan
ilgilerini arttırmalarına ve bu konudaki önde gelen fikir adamlarını ve
eserlerini hatırlamalarına sebep oldu.
Liberal ekonomi düşüncesinin ve bu arada Hayek’in yeniden ve etkili bir şekilde gündeme gelmesinin en
önemli sebebi, merkezden planlamalı ve liberal ekonomi düşüncesi zıddı bir
politika uygulayan Doğu Bloku ülkelerinin birbiri
ardına bu sistemden kaçmaları ve kaçış manzaralarının merkezi planlamanın
ülkelere getirdiği ekonomik kaosu bütün dünyaya ibretle seyrettirmesiydi.
Merkezi planlamalı ekonomilerin dramatik dağılma süreçleri, liberal ekonomi
düşüncesinin ve bu arada merkezi planlamanın getireceği sonuçları önceden
bildirmiş olan Hayek’in düşüncelerinin yeniden ve
etkin bir şekilde tartışılmasına sebep olmuştur.
Bütün bu gelişmeler, liberal ekonomi düşüncesi
ve bu düşünceye katkı yapan iktisatçıların birdenbire ilgi odağı haline
gelmesine yol açmıştır. Bütün bir ömrünü liberal düşüncenin ihyasına hasretmiş
olan Hayek’in bu iktisatçılar arasında büyük ve önemli
bir yeri bulunmaktadır.
C.
Hayek’in Temel Ekonomik
Yaklaşımları ve Liberal Ekonomi Düşüncesine Yaptığı
Katkılar
Hayek’in liberalizmi
eksen alan temel ekonomik yaklaşımlarının diğer liberal ekonomik yaklaşımlara
önemli bir üstünlüğü bulunmaktadır. Bu da Hayek’in,
liberalist ekonomik yaklaşımları ve bunların
üstünlüğünü, liberalizmin parladığı 1970’li yıllardan sonra değil, liberalizmin
kötülendiği 1930’lu yılarda savunmuş olmasıdır. Teorik açıklamalarında
görülebilecek ve bugünkü liberalist ekonomi anlayışı
ile tenkit konusu edilebilecek önerilerine de, liberal düşüncenin krizde olduğu
bir dönemde açıklanmış olmalarına bağlamak gerekmektedir. Ancak, her şeye
rağmen, gerek konjonktür teorileri ve gerekse stagflasyon açıklamaları ile Hayek’in ekonomik yaklaşımları yararlanılabilecek teorik
bilgiler sunmaktadır.
Hayek’in temel
ekonomik düşünce ve bakış açılarını devlet, piyasa, fiyat, stagflasyon
başlıkları altında kısım kısım özetledikten sonra,
ekonomi politikası önerilerini de başlıklar halinde vermeye
çalışacağız.
1 –
Devlet’in Ekonomik Hayat Üzerindeki Fonksiyonu ve
Hayek
Ekonomik düşünce sistemleri arasındaki farkı
belirleyen temel faktör, devletin ekonomik hayat üzerindeki etkinliğine
verdikleri rol olmaktadır. Devletin ekonomik hayattan tamamen çekilmesi ve
ekonomik hayatı doğal işleyişine bırakması yönündeki yaklaşımlar liberalizm
olarak tanımlanmakta; devletin ekonomik hayatta da çeşitli derecelerde rol
almasını savunan düşünceler ise, liberalizm karşıtı bir cepheyi
oluşturmaktadır.
Görev ve fonksiyonları yönünden beş ayrı
devlet modeli söz konusu olabilmektedir:
i)
Ultra – Sınırlı Devlet
(Minimal Devlet).
ii)
Sınırlı ve Sorumlu Devlet.
iii)
Müdahaleci Sosyal Devlet (Karma Ekonomi
Devleti).
iv)
Aşırı Müdahaleci Sosyal Devlet.
v)
Sosyalist Devlet (Aktan, 1994: s. 22).
Bu devlet modelleri içerisinde sınırlı ve
sorumlu devletin gerçek liberalizmin savunduğu devlet anlayışı olduğu
belirtmekle ve devletin liberal sosyal düzenin temel ilkelerini ortaya koyarak,
anayasa ile sınırlanmış bazı görev ve hizmetleri yerine getirdiği
açıklanmaktadır (Aktan, 1994: s. 22). Ancak, devletin sosyal adaleti sağlama
gibi bir fonksiyon yüklenmesi, kamu menfaati gibi kavramlar ve bunlara dayanan
politikalar üretmesi, liberal yazarların karşı çıktığı konuları oluşturmaktadır
(Yayla, 1993: s. 191).
Hayek’in devlet ve
devletin piyasaya müdahalesi konusundaki düşünceleri de diğer liberal
düşünürlere paralellik arzetmektedir. Hayek,
kesinlikle “laissez – faire
laissez – passer” deyiminin
çağrıştırdığı bir devlet anlayışına sahip değildir. Hayek’e göre devletin herhangi bir alanda tekel olmaması,
vergilemeyi gelirin yeniden dağıtımı için bir araç olarak görmemesi ve belirli
grupların değil, tüm toplumun isteklerine cevap verecek fonksiyonlar görmesi
liberal prensiplere tamamıyla uygundur (Hayek, 1974a: s. 446). O, devletin Pazar
düzeninin iyi işleyebilmesi için yapması gereken işler olduğunu, bunların en
başta, şiddetin ve hilenin önlenmesi, mülkiyetin korunması, sözleşmelerin yerine
getirilmesinin sağlanması, bütün bireylerin üretim ve satış konusunda özgür
hareket edebilecekleri bir ortamın oluşturulması olduğunu belirtmektedir (Yayla,
1993a: s. 152). Bunları yerine getirecek olan ise bir kamu
otoritesidir.
Yalnız kamu otoritesi, piyasanın iyi
işleyebilmesi için gerekli ortamı ve şartları hazır halde tutarken, bir değişmez
kanun ve kurala da bağlı olmalıdır. Yani, Hayek’in
piyasanın işleyişinin bozulmasını engelleyici görevler yüklediği devlet, bir
hukuk devletidir ve kanun hakimiyetini esas almaktadır. Hayek’e göre, kanun hakimiyeti doktrininin hedefi,
vatandaşların kanunların kendilerini nasıl etkileyeceğini bilmeleridir. Bunun
içinde kanunların dört vazgeçilmez özelliği bulunmalıdır:
i)
Kanunlar tamamıyla genel olmalı, hiçbir gruba
veya ferde ayrıcalık tanımamalıdır.
ii)
İnsanlara eşit olarak uygulanmalıdır.
iii)
Geçmişe şamil olmamalıdır.
iv)
Kanunlar, resmi veya özel herkesi, her kuruluşu
bağlamalıdır (Yayla, 1993b: s. 189).
Kanun hakimiyeti ile, piyasadaki oyunun
kurallarını belirleyen ve oyuna müdahale etmeyip, oyunun kurallarının
uygulanmasına nezaret eden devlet (Aktan, 1994: s. 23), özel teşebbüs tarafından
yapılması karlı görülmeyen ve üretilmeyecek olan hizmetleri de üstlenmelidir.
Bunlar; çoğu sağlık hizmetleri, yolların yapım ve muhafazası, belediye
hizmetleri (Hayek, 1990a: s. 223), şiddete ve salgın hastalıklara, sel ve çığ
gibi tabii afetlere karşı koruma, ölçü standartları, toprak kayıtları ve harita
hazırlamaları, pazarda sunulan bazı mal ve hizmetlerin kalitesinin
belgelendirilmesi gibi hizmetlerdir (Yayla, 1993a: s. 153 – 157).
Görüldüğü gibi, ultra – sınırlı devlet veya “laissez – faire” anlayışının
sonucu olan minimal veya “gece bekçisi devlet” anlayışı Hayek’çe benimsenmemiş (Yay, 1993a: s. 70 - Aktan, 1993: s. 39), devletin önceden belli
kanun ve kurallar çerçevesinde, piyasanın serbest işleyişinin sağlanmasına
yönelik fonksiyonlar yüklenmesi ve özel sektörce üretilmeyen kamusal ve mal ve
hizmetlerin de devlet tarafından üretilmesi kabul edilmiştir. Ancak, bütün
bunların kanun ve kurallara bağlı olması, refah devleti veya kamu menfaati gibi
kurucu rasyonalist mantığa bağlı politikalar olmaması gerektiği de
vurgulanmıştır.
2 –
Piyasa Kavramı ve Hayek
Piyasanın varlığını kabul etmeyen hiçbir
siyasal sistem özgürlüklerin yeşermesine izin vermemektedir (Erdoğan, 1993a: s.
42). Bu nedenle, piyasanın varlığını ve etkinliğini kabul etmeyen hiçbir
ekonomik düşünce de liberal özellikler taşıtamaz. Yani, liberalizmin temel
düşüncelerinden birisi de “piyasa” kavramına olan inançtır.
Bu nedenle, liberal düşünce geleneğinde piyasa
ekonomisi kavramına, bazı farklı yönleri olmakla beraber, başta Hume, Smith ve Locke olmak üzere
liberal iktisatçı düşünürlerin hemen hepsinin temas ettikleri görülmektedir.
Ancak, “kendiliğinden doğan düzen” (spontenous order) fikri üzerinde daha az durulmuştur (Yayla, 1993b: s.
171 – 172).
Kendiliğinden doğan düzen fikri geniş anlamı
ile Hayek tarafından işlenmiştir. Hayek’in sosyal
teorisinin de özünü oluşturan bu fikir, genişlemiş düzen (Extended order) olarak da ifade
edilmekte ve insan eyleminin sonucu olan, fakat insan tasarımının sonucu olmayan
bir düzeni anlatmaktadır (Yayla, 1993a: s. 106). Bu düzen, kendilerini onların
ancak bazılarını doğrudan doğruya etkileyen ve bir bütün olarak hiç kimse
tarafından bilinmeyen şartlara uydurmaya çalışan bireysel elementler tarafından
üretilmektedir. Kendiliğinden doğan düzen veya genişlemiş düzendeki kuralların
ilk özelliği, elementlerin eylemlerini yöneten kuralların bu elementler
tarafından bilinen kurallar olmasının gerekmemesidir. İkinci özellik ise, bu
düzendeki kurallar bir evrim süreci içerisinde seleksiyon mekanizmasından geçerek
ortaya çıkmışlardır. Bu düzeni üreten, insan toplumlarının bugünkü hacimleriyle
varolmasını mümkün kılan, tedrici olarak gelişen, özellikle bireysel mülkiyet,
dürüstlük, sözleşme, mübadele, ticaret, rekabet, kazanma ve özel hayat ile
ilgili insan davranışı kuralları olmuşlardır. İnsanlar, herhangi bir
yönlendirici olmaksızın dil, ahlak, hukuk ve para gibi sosyal oluşumları bu
kendiliğinden doğan düzen anlayışı çerçevesinde geliştirmişlerdir; piyasa da bu
oluşumlardan birisidir (Yayla, 1993a: s. 106 – 132).
Hayek, Adam Smith’in, fertlerin amaçlamadıkları halde diğer insanlarında
yararına bir kısım hizmetler görebileceğini ifade etmek için kullandığı
“görünmez el” tanımlaması ile alay etmenin kolay olduğunu; bu durumda, varolan
ekonomik kurumların hepsinin fertler tarafından belli amaçlara hizmet için
tasarlandığını kabul etmek gibi bir genel yönlendirmenin benimsenmesi
gerektiğini belirtmektedir. Bu düşünce, her şeyin insan aklının tercihleri
istikametinde değiştiğine inanmak demektir. Tabii bilimlerde görülebilen
yönlendirmenin, fertlerin hareketlerindeki karşılıklı etkileşimlerde de aynen
varolabileceğini düşünmektir. Halbuki fertlerin hareketleri, karşılıklı
etkileşimleri amaçlanmayan birtakım sonuçlar da doğurabilmektedir. Biz piyasada
öyle bir organizasyon içinde bulunuruz ki, bu organizasyonu tanımasak bile
sorunlarımıza çözüm buluruz. Hatta kasıtlı davranışlarımızla onu yönlendirmeye
kalkmadığımız zaman daha iyi sonuçlara ulaşırız (Hayek, 1933: s. 130 –
131).
Anlama ve kavranılması zor olarak kabul edilen
kendiliğinden doğan düzen düşüncesi, Hayek’in Adam
Smith’den aldığı “görünmez el (İnvisible hand)” düşüncesine
getirdiği yeni bir aşama olmaktadır. Bu aşamada piyasa, bilinçli aklın bir
sonucu olmakta, insanların herhangi bir yönlendirici olmaksızın belli bir evrim
süreci içerisinde selekte ederek ortaya koydukları ortak bir oluşumu
anlatmaktadır. Bu nedenle, bu oluşumun, bilinçli akıl ile yeni şekillere
sokulmasının mahzurları bulunmaktadır.
Çünkü, bilgi parçalıdır ve bütün insanlara
yayılmıştır. Toplumun her üyesi, bilginin ancak birazına ulaşabilecek ve
bilginin diğer kısmından habersiz bulunacaktır. Hayek’in bilgi teorisinde insan bilgisinin sınırlılığı
üzerinde durulur ve bunun sebepleri anlatılır (Yayla, 1993a: s. 61). İşte,
fertlerin kısım kısım sahip oldukları ve kullandıkları
bilginin, en iyi bir şekilde yaralanılacağı sistem “piyasa sistemi” olmaktadır.
Piyasa kurumları, diğer alternatif kurumlardan çok daha iyi bir şekilde toplumun
tüm bireyleri arasında yayılmış olan bilgiden yararlanabilme imkanını
sunmaktadır. Ekonomik sorunun kaynağının piyasa değişmelerine gösterilebilecek
hızlı uyum olduğunu kabul ettiğimizde, bu sorunun bilginin merkezde toplandığı
bir yapı ile çözülebileceğini düşünemeyiz (Hayek, 1945b: s. 84 – 85). Çünkü bu
bilgi, çeşitli nedenlerle bir merkezi otorite tarafından belirli amaçlar ve
bunların gerçekleştirilmesi için yeterince başarılı bir şekilde toplanamaz, bir
araya getirilemez ve kullanılamaz (Yay, 1993a: s. 59).
Yani binlerce, milyonlarca insan arasında
dağılmış bulunan ve bir bütün olarak hiç kimse tarafından bilinmeyen,
bilinemeyecek olan bilginin ve bilgiye ulaşma fırsat ve becerilerinin optimum
şekilde kullanılmasına en iyi yardım (Yayla, 1993a: s. 138) rekabetçi bir piyasa
tarafından yapılmaktadır. Zaten piyasaya yapılan müdahaleler de piyasayı ortadan
kaldırmazlar, sadece piyasanın işleyişini bozarlar (Yayla, 1993b: s. 182). Pazar
ve piyasa, bireyleri, hakkında bilgi sahibi oldukları kaynakların farklı
kullanılmalarının sağlayacağı avantajlar hakkında bilgilendirmenin yegane
yöntemidir. Bugünkü üretimimizin bu kadar geniş olmasının nedeni de, yaygın
şekilde dağılmış bilgiyi en geniş ölçüde kullanabilmemizdir (Yayla, 1993a: s.
146). Bunu sağlayan ise serbest işleyen piyasadır.
Hayek’in piyasa
konusundaki düşünceleri bir tam rekabet modelini de içermemektedir. Tam rekabet
beklentisi, bizi rekabetin bize sağladıklarını küçümsemeye itmektir. Mükemmel
rekabet modeli, birkaç sektör haricinde ekonomide varolmayan, çoğu sektörde de
yaratılması hem mümkün olmayan, hem de mümkün olsaydı bile yaralı olamayacak
olan gerçekler varsayımına dayanmaktadır. Dolayısı ile tam rekabet arayışı
yanlış ve gereksizdir (Yayla, 1993a: s. 138).
Sonuç itibariyle, Hayek’in piyasa ekonomisi analizi ile liberal düşünceye
yaptığı katkılardan birisi, piyasa ekonomisinde karşılaştığımız fiyatları bir
bilgi iletişim mekanizması ve bir sinyal aracı olarak tanımlaması; diğeri ise
rekabeti bir keşif süreci olarak
sunmasıdır. Piyasada bir hammaddenin üretiminde ortaya çıkan bir kıtlık, bu hammaddenin kullanıcılarına
artan fiyatlar şeklinde bir bilgi olarak yansır ve bu eldeki hammaddelerin
toplumsal olarak daha etkin kullanılmasına neden olur. Piyasada rekabetin rolü
ise, girişimcileri, diğer girişimcilerin bulup – göremediği fırsatları araştırıp
– yakalamaya yöneltir. Ancak, piyasadaki iktisadi gelişmelerin daima
amaçlanmayan sonuçları olacağından, bu beklenilmeyen sonuçlara gösterilecek uyum
da, rekabetin sürekli varolmasını sağlamaktadır (Yay, 1993b: s. 150).
3 –
Stagflasyon Olgusu ve Hayek
Stagflasyon kavramı, durgunluk (stagnation) ile fiyat artışları (inflaiton) kelimelerinden türetilmiş bir kavramdır.
Özellikle 1970’li yıllardan sonra batı ekonomilerinde görülmeye başlanan ve
işsizlik ile enflasyonun bir arada bulunduğu yeni durumu ifade etmekte
kullanılmaktadır.
Stagflasyon olgusu, geniş bir şekilde 1970’li
yıllardan sonra belirmesine rağmen, daha önceki iktisat düşünürlerinin bu
konularda da çeşitli açıklamalar sundukları görülmektedir. Stagflasyonu, çok
yüksek ücretlere, bünyeden kaynaklanan talep düşmelerinin yaygınlık kazanmasına,
eksik kapasite kullanımı sonucu oluşan yüksek birim maliyetlere, çeşitli
biçimlerde artan maliyetlerin yayılmasına, talep gerilemesine, enflasyon ile
işsizlik arasındaki trade – off’un işlememesine, dış ticaret hadlerindeki değişmelere,
etkisiz anti – enflasyon politikasına ve genişletici para ve maliye
politikalarına, bölüşüm mücadelesine, ücretler ile fiyatlar arasındaki uyumun
bozulmasına bağlı olabileceğini savunan çok çeşitli teoriler bulunmaktadır
(Çöloğlu, 1983: s. 15 – 27).
Hayek’e göre ise,
kapitalist ekonomilerin karşılaştıkları krizlerin doğru bir açıklaması olarak
nitelendirilen ve ilk bakışta karmaşık gelen açıklamaları açacak iki önemli
kavram bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, eşanlı olarak ortaya çıkan sermaye
bolluğu ve kıtlığı; ikincisi ise, tüketim talebindeki ani
artışlardır.
Konjonktür dalgalarının ortaya çıkması için
gerekli ve yeterli şart, para hacminin esnek olmasıdır. Para hacminin
esnekliğinden dolayı, bankalarca talep edilen kredi faiz haddinin, her zaman
için denge faiz haddine eşit olmaması ve kısa dönemde bankaların likidite
durumlarınca belirlenmesi gerçeği, konjonktür dalgaların belirleyici nedenini
oluşturmaktadır. Hayek’in bir kap içine dökülen balın
kabın içine yayılmasına benzettiği parasal bir değişmenin ekonomiye girmesi,
harcamaları, nispi fiyatları ve kaynak dağılımını değiştirmektedir (Yay, 1993a:
s. 99 – 101).
Ayrıca, gelirde ve tüketim talebindeki
artışın, her zaman yatırımları arttıracağı doğru değildir. Bu aşamada
hızlandıran etkisinin karşısına “Ricardo Etkisi”
çıkacaktır. Ücret hadlerindeki bir yükselmenin girişimci kapitalistleri emek
yerine makine ikame etmeye sevk edeceğini açıklayan Ricardo’nun düşüncesi Hayek’çe
“Ricardo Etkisi” olarak isimlendirilmekte ve fiyatlara
göre nispi artış gösteren ücretlerin farklı oranlarda emek ve kapital kullanan
değişik sanayi veya üretim tekniklerinin nispi karlılıkları üzerindeki farklı
etkilerini açıklamakta kullanılmaktadır (Hayek, 1942: s. 220 – 225). Tüketim
malları fiyatlarındaki artış ve reel ücretlerdeki düşme, girişimcileri daha ucuz
faktörlerden daha çok kullanmaya ve emek yoğun tekniklerle üretilen (tüketim
malları) yatırımlara yöneltecektir. Sonuçta, tüketim talebindeki artış,
yatırımları arttırmayacak, aksine düşürecektir (Yay, 1993a: s. 118). Ayrıca,
sendikalar tarafından zorlanan bir ücret artışı, reel ücretlerin artışı ile
birlikte tüketim malları talebinde bir artışa yol açar. Müteşebbisler de emeğin
yerine kapital ikamesine veya daha yoğun üretim tekniklerine yönelirler. Bu da,
bazı yatırım düşüncelerinin yeniden gözden geçirilmelerine sebep olur (Hayek,
1962: s. 346 – 347).
Her iki açıklamanın da vardığı sonuç, krizin
gerçek kaynağının kredi genişlemesi şeklinde gerçekleşen para arzı artışları
olduğudur. Bireylerin gerçek zaman tercihlerinin değişmesi ile değil de,
hükümetin veya bankaların kredi hacmini arttırması ile başlayan süreç, önce faiz
haddini düşürerek sermayenin yanlış yönlendirilmesine neden olacaktır. Bu
durumda girişimciler, ancak düşük faiz haddinde yapılabilecek sermaye
yatırımlarına girişirler ve bu nedenle üretim faktörleri tüketim malları
kesiminden üretim malları kesimine kayar. Ancak, bir süre sonra, üretim malları
kesimindeki faktör sahiplerinin geliri arttığında, bunlar taleplerini tüketim
mallarına yöneltecekler ve bu malların fiyatları artacaktır. Öte yandan, bir
noktadan sonra bankaların krediyi durdurması, faiz haddini yükseltecek ve ancak
düşük faizle üretimini sürdürebilen sermaye malları kesimi üretimini durdurmak
zorunda kalacaktır. Bu durumda, sermaye malları kesiminde işsizlik yaşanırken,
tüketim malları kesiminde fiyat artışları başlayacaktır. Üretim yapısı, değişen
talep yapısına ayarlanana kadar, yani sermaye malları kesiminde işsiz kalan
işçiler, tüketim malları kesiminde istihdam edilene kadar, işsizlik devam
edecektir. Bu işsizliği gidermek için uygulanan genişletici politikalar yalnızca
işsizlik ve enflasyon olgusunun artmasına neden olacaklardır (Yay, 1993b: s. 158
– 159).
Hayek, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde
görülen stagflasyon olgusunu, tamamen Keynes’in genişletici politika
önerilerinin uygulanmış olmasına bağlamaktadır (Hayek, 1983: s. 38). Ekonomide
karşılaşılan krizlerin, bu arada stagflasyon olgusunun, tamamen piyasaya yapılan
müdahalelerden kaynaklandığını belirtmektedir. Fertlerin gönüllü kararları ile
belirlenebilen dengeler suni talep artışları ile bozulduğunda, eldeki
kaynakların bir kısmı yanlış yönlere kayacak ve kesinleşmekte olan denge bir
başka zamana ertelenecektir. İstihdam edilmemiş kaynaklarla bu dengeyi
yakalamaya çalışmak mümkün olsa bile, yeni dengesizlik ve karışıklıklara yol
açılacaktır. Bundan dolayı, bütün mevcut kaynakların kalıcı bir şekilde mobilize edilebilmesinin tek yolu, suni dürtüler ve saikler kullanmak değil, kriz olsun olmasın, sürekli
tedavinin oluşumunu zamana bırakmaktır (Hayek, 1967: s. 98 – 99).
Hayek’in genişletici
politikaların ekonominin bulunduğu denge noktasına bağlı olmaksızın krizlere,
hem işsizlik, hem dem fiyat artışlarının bir arada görülmesine yol açacağını;
stagflasyon olgusunun bilinmediği yıllarda da öngörmüş ve açıklamış olması
dikkat çekici bulunmaktadır.
4 –
Hayek’in Ekonomi Politikası Önerileri
Hayek’in ekonomi
politikası önerileri günümüz liberal uygulamalarına da ışık tutacak özellikler
göstermektedir. Bu önerileri şu başlıklar altında özetleyebiliriz.
a)
Devletin Ekonomik
Fonksiyonları
Devletin ekonomik yetkilerinin sınırlanmasını
talep eden Hayek, devletin ekonomik alanda hiçbir görev almaması düşüncesini de
benimsememektedir. Hayek’in devlet anlayışı konusunu
anlatırken de kısmen belirttiğimiz gibi, kamusal mal ve hizmetlerin üretilip
sağlanması, özel sektörün karlı görmediği alanlarda devletin görevler yüklenmesi
ve en önemlisi de devletin piyasanın işleyişini bozan ve bozabilecek olan
olumsuzluklara karşı etkin önlemler alması istenilmektedir (Hayek, 1990: s.
223).
Yani devlet, özel sektörün karlı görmediği
alanlardaki mal ve hizmetlerin üretimi ile fiilen meşgul olacak, ayrıca da,
piyasanın işlerliğini bozabilecek olan müdahaleleri engelleyecek, bu konulardaki
yasal düzenlemeleri yapıp uygulamalarına nezaret ederek, piyasada çok sayıdaki
fert tarafından oynanan oyunun kurallarına yürümesini sağlayacaktır.
b)
Politika Uygulamalarının Yapısı ve
Sınırları
Hayek, devletin ekonomi politikaları
uygulamalarının temel dayanaklarına farklı bir bakış getirmektedir. O’na göre,
para ve maliye politikaları takip ederek beklenilen ekonomik amaçlara ulaşma
düşüncesi ekonomi ile fiziksel bilimlerinin kanunlarının aynı şekilde işlediğini
kabul eden yanlış düşünceden kaynaklanmaktadır. Çünkü, fiziki bilimlerde
gözlemlenen olayları belirleyen bir faktörün hareketleri bilinebilir ve
ölçülebilir. Ancak piyasadaki sonuçları pek çok sayıdaki fertlerin davranışları
belirler ve bunları tamamıyla bilmek ve ölçmek mümkün değildir (Hayek, 1974b: s.
139).
Bu nedenle, bir insanın veya devletin
piyasalara yön verirken bilgisinin sınırlı olduğunun farkında olmasının büyük
önemi bulunmaktadır. Kamu otoritesinin, bir marangozun tahtayı şekillendirmesi
gibi olayları şekillendiremeyeceğini görmesi ve bir bahçıvan gibi uygun bir
çevrenin oluşmasına yardımcı olmayı prensip edinmesi gerekmektedir. Aksi halde,
fiziki bilimlerin gelişmesi ile birlikte büyüyen gücün insan ve insan
davranışlarını da yönlendirmeye çalışması, hiçbir beyin tarafından dizayn
edilmemiş ve milyonlarca ferdin özgür çabaları ile oluşmuş bir medeniyeti tahrip
edebilecektir (Hayek, 1974b: s. 149).
Ekonomi ve fiziki bilimlerin kanunlarının
farklı işlediklerini ve insan bilgisinin sınırlılığını kabul eden liberalizmin
çağdaş düşünürleri “politika” kavramına soğuk bakar ve özellikle onun
yüceltilmesine şiddetle karşı çıkarlar. Politikanın bir karar alma süreci olarak
pek etkin olmadığını, hatta yozlaştığını düşünen bu yazarlar, onun hiç de iyi
bir değer dağıtım mekanizması olmadığı görüşündedirler. Daha doğrusu onlar,
politikanın bir değer dağıtım aracı olarak görülmesine karşı çıkarlar (Erdoğan,
1993: s. 44).
Bu karşı çıkış sınırsız bir demokrasi
anlayışına da yansımakta, ekonomik hayat üzerindeki devlet kontrolünün
genişlemesi sonucunu veren bir demokrasinin kapitalizm ile bağdaşmadığını
belirten Hayek (Hayek, 1974a: s. 441), iflah olmaz bir demokrasi muhalifi olarak
da tanımlanabilmektedir (Özel, 1993: s. 145). Bu nedenle de politikacılara karşı
derin bir güvensizlik duymakta (Yayla, 1993b: s. 233), politikanın uygulanış
biçimini eleştirmektedir. Çünkü, piyasa ekonomisinde değişme ve ilerlemenin
motoru olan bireysel çıkar düşüncesinin hiçbir sınırlamaya tabi tutulmaksızın
siyasi alana hakim olması halinde Zaralı sonuçlar doğmaktadır. “Yasama
organlarının üstünlüğü ilkesinin öne çıkması, çeşitli baskı gruplarının kamu’yu
sahipsiz bir orta malı gibi görerek sömürmelerine imkan vermiştir” (Erdoğan,
1993b: s. 131). Bu nedenle de politik iktidarın ekonomik yetkilerinin
sınırlanmasını ve bunu sağlayacak anayasal düzenlemeler yapılamasını
önermiştir.
c)
Para
Hacminin Kontrolü ve Otomatik Altın Standardı
Ekonomideki istikrarsızlıkların kaynağını para
miktarının aşırı artışlarına bağlayan Hayek, para miktarının kontrol edilmesi
gerektiğini belirtmektedir. “İstikrarlı bir ekonomik gelişme için istikrarlı bir
parasal yapıya sahip olmak şarttır”. Bu amaçla uygulanabilecek sistemlerden
hiçbirisinin bunu gerçekleştiremeyecek olması nedeniyle Hayek, para miktarının
kontrolü ve paranın değerinin korunması için otomatik bir sisteme geçilmesini önermektedir. Bunun içinde en etkili çarenin
otomatik altın standardına dönülmesi olduğunu belirmektedir (Hayek, 1977: s. 2).
Günümüz şartlarında bunun mümkün olmadığı kabul ediliyorsa, o zaman sabit döviz
kuru sistemine dönülmelidir (Yay, 1993a: s. 172).
d)
Para
Basma Tekelinin Özel Sektöre Devredilmesi
Hayek’in pek çok
liberal düşünüre de ilginç gelebilecek bir önerisi, para basma tekelinin
devletten alınarak özel sektöre devredilmesi teklifidir.
Para basma tekelinin devlete ait olması,
insanların iyi para bulabilme süreç ve şanslarını ortadan kaldırmaktadır (Hayek,
1977: s. 5). Ayrıca, enflasyonun gerçek nedeni de, para basma yetkisinin bir
monopol halinde devlet tarafından kullanılmasıdır. Geçmişteki enflasyonlar aşırı
bir şekilde para basmanın sonucudurlar ve refah devletine ulaşma çabaları bu
davranışları teşvik etmişlerdir (Hayek, 1990a: s. 327 – 328). Bu nedenle para
politikası alanında vakit kaybetmeden yapılması gereken, devletin elinden para
basma tekelini almak ve serbest bankacılık sistemine geçerek bankalara da para basma yetkisini
tanımaktır.
Hayek’in 1975
yılında Lozan’da yapılan ikinci altın ve para konferansında bir şaka olarak
ortaya attığı para basma tekelinin devletten alınarak özel teşebbüse verilmesi
düşüncesi, zamanla, devletin enflasyon doğurucu para politikası uygulamalarına
karşı bir çare olarak kabul edilmiştir (Hayek, 1977: s. 1). Farklı para
birimlerinin piyasada tedavül ettiği ve fertlerin konvertibil paralar arsında kuvvetli parayı zayıfına tercih
ettikleri, ayrıca farklı kuruluşlarca çıkarılan seyahat çeklerinin de para gibi
kullanılabildiği göz önünde bulundurulduğunda, böyle bir teşebbüsün hiç de
hayali olmadığı ifade edilmektedir (Yayla, 1993a: s. 162).
e)
Fiyat ve Miktar Kontrolleri
Hayek’e göre,
ekonomideki tüm fiyat ve miktar kontrolleri iki sebepten özgür bir sistemle
bağdaşmazlar. Öncelikle, tüm kontroller keyfi olmak zorundadırlar. İkinci olarak
da, bu kontroller piyasanın normal işleyişini bozacaklardır (Hayek, 1990a: s.
228). Çünkü kontrol, kontrol edicinin şahsi değerlendirme ve davranışları ile
paralel bir şekilde yürütüleceği için, fertler arasında kişisel kayrımlar söz konusu olacaktır. Ayrıca, piyasanın arz ve
talep kurallarına göre işleyen ve fiyat mekanizmasının üretici ve tüketicilere
satın alma ve üretme mesajları veren mekanizması bozulacaktır. Bu nedenlerle de
fiyat ve miktar kontrolleri serbest piyasa ekonomisinin sabotörleridirler.
f)
Özelleştirme
Hayek’in ekonomi
politikası önerilerinden birisi de, özellikle ülkemizde tartışma gündeminin
öncelikli sıralarında yer alan özelleştirme konusudur. Hayek’e göre hükümetler, gerek millileştirme yoluyla,
gerekse kamu teşebbüslerine vergileme yoluyla elde ettiği fonları kullandırarak,
piyasada rekabeti bozacak fiili monopoller yaratmışlardır. Dolayısı ile, rekabet
eşitliğinin sağlanması açısından kamu girişimleri özelleştirilmelidir (Yay,
1993b: s. 154).
Bu arada posta hizmetleri gibi, para basma
tekeli gibi, devlete ait olmasında yarar görülen hizmetlerin de özel sektöre
devri gerekmektedir. Çünkü, Hayek’e göre, posta
hizmetlerinin ve para çıkarma olayının ilk ortaya çıkışını sağlayan ve sunanlar
hükümetler olmamışlardır. Hükümetlerin bu işlere el atmaları da insanların
aldığı hizmetlerin kalitesini arttırmamış, azaltmıştır. Ayrıca, hükümetlerin
özellikle posta hizmetleri arasında tek ve en büyük işveren olması, sendikaların
kamu hayatını felce uğratacak bir imkana kavuşmalarına ve daha da önemlisi büyük
bir kaynak savurganlığına yol açmıştır (Yay, 1993a: s. 160 – 161).
g)
Ekonomi Politikası Uygulamaları ve Zaman
Son olarak, Hayek’e
göre, liberal ferdiyetçi politikalar uzun dönemli politikalar olmak zorundadır.
Çünkü bu politikalar fertlerin geleceğe dönük planlarını yapmalarında klavuzluk edeceklerdir. Halbuki şimdiki politikalar kısa
dönemli etkileri hedeflemektedirler. Bu ise, Keynes’in “uzun dönemde hepimiz
öleceğiz” sözünde özetlenen, özel durumlar için geliştirilmiş ve özel şartlara
göre ayarlanmış politikalar üretilmesine yol açmaktadır (Hayek, 1945a: s. 20).
Bu politikalar, fertler için bir belirsizlik ifade etmekte, piyasaların
istikrarını bozucu sonuçlar doğurmaktadır.
Görüldüğü gibi, Hayek’in ekonomi politikası önerileri, devletin ekonomik
hayattaki bazı kamusal mal ve hizmetleri üretmesine izin vermesiyle oldukça
ılımlı bir liberalizm çizgisi gösterirken, para basma tekelinin özel sektöre
devri gibi radikal veya anarkokapitalist söylemleri de
içermekte; otomatik altın standardı veya sabit döviz kuru sistemine dönülmesi
gibi geleneksel – klasik ve hatta bugün tutucu sayılabilecek unsurları da
kapsamaktadır. Bu duruma, Hayek’in ekonomi politikası
önerilerinin liberal ekonomik düşünürler arasında kendine özgü bir anlayışı
temsil ettiği söylenebilecektir.
IV –
SONUÇ
Fizyokrat iktisat düşünürlerinin tabii düzen
açıklamaları ile başlayan liberal iktisadi düşünce, klasik iktisatçılar ve
özellikle Adam Smith’in görünmez el açıklamaları ile
önemli bir ilerleme kaydetmiş ve neo – klasik
iktisatçıların ferdi öne çıkaran marjinal analizleri ile teorik bütünlüğünü
kurmuştur. Günümüzde ise, liberal düşüncenin çağdaş yorumlarını yapan çeşitli
düşünce okulları, liberal düşüncenin temel geleneklerine bağlı kalarak bu akımı
sürdürmektedir.
Çağdaş liberal düşünce akımları içerisinde adı
öne çıkan önemli düşünürlerden birisi de Friedrich
August von Hayek’tir. Hayek, Adam Smith’in
“görünmez el” düşüncesini “kendiliğinden tabii düzen” açıklamaları ile bugüne
taşımış ve insan iradesi, düşüncesi ve yönlendirmesi olmaksızın oluşan
kuramların ve bu arada piyasanın daha iyi işlediğini ve optimal çözümler
sunduğunu açıklamıştır. Bilginin toplanamayacağından yola çıkarak, bilginin tam
olarak ancak serbest işleyen bir piyasada değerlendirilebileceğini savunmuştur.
Tamamıyla devletsiz bir ekonomik modele de karşı çıkmış, ancak devletin para
dahil hiçbir alanda tekel oluşturmaması gereği üzerinde durmuştur.
Liberal ekonomik düşüncenin horlandığı 1930’lu
yıllardan itibaren bu düşüncenin üstünlüklerini anlatan, planlama ve
yönlendirmenin her türlüsüne karşı çıkan Hayek’in
önemli hacimdeki eserlerinde, bugün uygulanmak istenen liberal politikalar için
vazgeçilmez öneriler bulunmaktadır. Bu önerilerini değerlendirilmesi, liberalizm
adı altındaki çarpıklıkların da giderilmesini sağlayacaktır.
FAYDALANILAN KAYNAKLAR
1.
AKTAN, C. Can 1993; “Çağdaş
Liberal Düşünce Okulları ve Hayek”, ‘Hayek’te Serbest
Piyasa Ekonomisi ve Özgür Toplum İçinde, Ankara, ANAP Bilimsel Yayınlar Dizisi
3, s. 19 – 43.
2.
AKTAN, C. Can )1994);
“Liberal Demokrasi ve Piyasa Ekonomisi”, Banka ve Ekonomik Yorumlar Dergisi,
Yıl: 31, Sayı: 3, Mart 1994, s. 5 – 28.
3.
ÇÖLOĞLU, Halit (1983); Stagflasyon 1975 – 1980 Türkiye Bunalımı, Gazi
Üniversitesi İkt. Ve İd. Bil. Fak. Yayınları No: 21,
Ankara.
4.
ERDOĞAN, Mustafa (1993a);
“Liberal Toplum Liberal Siyaset”, Ankara, Siyasal Kitabevi, 1993.
5.
ERDOĞAN, Mustafa (1993b);
“Liberal Anayasacılık ve Hayek”, ‘Hayek’te Serbest
Piyasa Ekonomisi ve Özgür Toplum’ İçinde, ANAP Bilimsel Yayınlar Dizisi 3, s.
119 – 140.
6.
ERKAN, Hüsnü (1987); “Sosyal
Piyasa Ekonomisi”, Konrad Adenauer Vakfı Türkiye
Temsilciliği.
7.
ERSOY, Arif (1990);
“İktisadi Teoriler ve Düşüncelerin Gelişme Tarihi”, 2. Baskı, İzmir, Abam
Akdeniz Bilimsel Araştırma Merkezi.
8.
FRİEDMAN, Milton and Rose (1980); “Free To Choose”, A Personel Statement, Penguin
Boks.
9.
FRİEDMAN, Milton (1988); “Kapitalizm ve Özgürlük”, Çev: D. Erberk – N. Himmetoğlu, İstanbul, Altın Kitaplar
Yayınevi.
10.
GEMAHLING, Paul (1939);
“Büyük Ekonomistler”, Çev: Zühtü Uray, Ankara, Maarif Vekalati.
11.
HAYEK, F. A. (1933); “The Trend of Economic Thinking”, Economica, 13, May, s.
121 – 137.
12.
HAYEK, F. A. (1945a); “Individualism: True and False”, ‘Individualism and Economik Order’ İçinde, U.S.A.,
The Universty of Chicago
Pres, 1980, s. 1 – 35.
13.
HAYEK, F. A. (1945b); “The Use of Knowledge in Society”, Individualism and Economic Order, İçinde, U.S.A.
The University of Chicago
Pres, 1980, s. 77 – 91.
14.
HAYEK, F. A. (1942); “The Ricardo Effect”, ‘Individualism and Economic Order’ İçinde, U.S.A. The Universty of Chicago Pres, 1980, s. 221 –
254.
15.
HAYEK, F. A. (1962); “The Pure Theory of Capital”, London, Routledge and Kegan Paul Ltd.
16.
HAYEK, F. A. (1967); “Prices and Production”, New York, August M.
Kelley Publisher.
17.
HAYEK, F. A. (1974a); “Economics Freedom and Representative Government”, Fourth Wincott Memorial Lecture, Austrian Economics, Volume III İçinde, Ed: By Stephen Littlechild, Great Britain, Edward Elgar Publishing Company, s. 439 –
454.
18.
HAYEK, F. A. (1974b); “The Pretence of Knowledge”, ‘Austrian Economics Volume I’ İçinde, s. 23 – 24.
19.
HAYEK, F. A. (1977); “Toward a Free Market Monetary System”, The Journal of Libertian Studies, III (1), Summer, s. 1 8.
20.
HAYEK, F. A. (1983); “Eleştirici Bir Görüş”, Banka ve Ekonomik
Yorumlar Dergisi, Yıl: 20, Sayı: 10, Ekim – 1983, s. 37 –
42.
21.
HAYEK, F. A. (!990a); “The Constitution of Liberty”, Reprinted by Routledge.
22.
KAZGAN, Gülten (1984); “İktisadi Düşünce veya Politik İktisadın
Evrimi”, İstanbul, Remzi Kitabevi.
23.
ÖZEL, Mustafa (1993);
“Piyasa Düşmanı Kapitalizm”, İstanbul, İz
Yayıncılık.
24.
SAVAŞ, Vural F. (1989);
“Anayasal İktisat”, İstanbul, Beta Basım Yayım Dağıtım
A.Ş.
25.
SELİK, Mehmet (1974); “100 Soruda İktisadi Doktrinler Tarihi”, 2.
Baskı, İstanbul, Gerçek Yayınevi.
26.
TEKEOĞLU, Muammer (1993); “İktisadi Düşünceler Tarihi”,
Adana.
27.
SMITH, Adam (1952); “an Inquirity Into The Nature and Causes of the Wealth of Nations”, Chicago, London, Encylopedia Britannica Inc.
28.
YAY, Turan (1993a); “F. A. Hayek’te
İktisadi Düşünce”, Bursa, Ezgi Kitabevi
Yayınları.
29.
YAY, Turan (1993b); “F. A. Hayek’in
İktisat Anlayışı”, ‘Hayek’te Serbest Piyasa Ekonomisi
ve Özgür Toplum’ İçinde, Ankara, ANAP Bilimsel Yayınlar Dizisi 3, s. 141 –
160.
30.
YAYLA, Atilla (1993a); “Özgürlük Yolu – Hayek’in Sosyal Teorisi”, Ankara, Turhan Kitabevi.
31.
YAYLA, Atilla (1993b); “Liberal Bakışlar”, Ankara, Siyaal Kitabevi.
Prof. Dr. Muhammet AKDİŞ
Gediz Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Rektör Yardımcısı
hocamızın doçentken yapmış olduğu incelemesidir.
Kendisine bu yazısı için çok teşekkür ederiz.
antropoloji.blogspot.com
Ekonomik antropoloji dersi için iyi bir kaynak oluşturacaktır.
Özellikle final sınavında gelen görünmez el konusuna dikatinizi veriniz.
Yazının alındığı kaynak:
İletişim için: http://www.gediz.edu.tr/Pages/akademi.php?ID=42_136
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder