Yaşlılık dönemi
Yaşlılık dönemi : İnsan hayatının 65 yaştan sonraki dönemi yaşlılık dönemi olarak adlandırılır. Bu dönemde bedensel fonksiyonlar da yaşlanmaya adapte olmaktadır.
Gözlerde uyum yeteneğinin azalması ile yakını görememe, vücut direncinin azalması, çabuk yorulma, tat duyusunun bozulması, ısı değişimlerine duyarlılık gibi belirtiler ortaya çıkar. Hücre sayıları azaldığı gibi hücre fonksiyonları ve içerikleri de değişir. Bu nedenle kaslar zayıflar, eklemlerde kireçlenmeler başlar. Bu yapısal çöküşle birlikte yenilenme işlemi de yavaşlar ve durur. Yaşlılıkta dolaşım bozukluğu, kalp hastalıkları, felçler, yüksek tansiyon, eklem bozuklukları, diabet (şeker hastalığı) gibi süreğen hastalıklar sık görülür.
YAŞLANMA VE SAĞLIK
Dünyada 65 yaş ve üzerindeki insanların sayısı hızla artmaktadır. Son yıllarda tıbbın gelişmesi, bireyin kendine ve yaşamına daha fazla değer vermesiyle birlikte ortalama insan ömrü uzamıştır. Ülkemizde yaşlı nüfusun toplumdaki oranı yaklaşık % 4.5 iken 2030’larda bu oranın %6 olması beklenmektedir. Yaşlılık, yaşam sürecinin; çocukluk, gençlik, erişkinlik gibi doğal bir çağıdır.
Yaşlılık dönemi üçe ayrılır:
Genç yaşlılar (65-74 yaş)
Orta yaşlılar (75-84)
İleri derecede yaşlılar (85 yaş ve üzeri)
Yaşlanma; zamanın geçişine bağlı olarak, bireyde görülen anatomik ve fizyolojik değişiklikleri tanımlar. Yaşlanma çok erken dönemlerde, 17-18 yaşlarında başlar. Yaklaşık 35-40’lı yaşlardan itibaren vücutta iş gören hücre grubunda kayıplar başlar. Zaman içinde devam eden bu hücre kayıplarına bağlı olarak hücrelerin yaptığı görevlerde aksamalar görülür.80’li yaşlardan sonra vücut bu kayıplara karşı iç dengesini koruyamaz ve bunun ilerlemesiyle ölüm ortaya çıkar.
Yaşlanmaya bağlı olarak fiziksel aktivitede bazı değişiklikler görülür. Genel olarak kas dokusunda bir azalma olur. Kadınlarda özellikle menopozdan sonraki dönemde yoğun bir şekilde kemik kayıpları ortaya çıkar. Bu kayıplara bağlı olarak boy kısalmaları, omurlarda çökmeler, hatta kırıklar olabilir.
Yaşlanmayla birlikte zihinsel değişiklikler de ortaya çıkar. Algılamada ve yaratıcı yeteneklerde yaşlanmayla birlikte bir azalma, dikkatsizlik ve düşünme hızında yavaşlama görülebilir. Öğrenme yeteneğindeki azalmaya, hareketlerdeki yavaşlama da eşlik edebilir. Yaşlılarda daha önce edinilen bilgiler sağlam kalır ve yeni öğrenilen bilgiler çabuk unutulur.
Demans (bunama) sıklıkla yaşlılarda görülen bir rahatsızlıktır. Hastanın bilinci yerinde olmasına rağmen hafızada zayıflama ve bazı zihinsel yetilerde azalma olur. Kişi çevresinde olanlara ilgisini yitirmeye başlar. Yeni bilgiler öğrenmede ve bunları hatırlamada, konuşma sırasında doğru kelimeleri bulmada, günlük yaşantıya ait sorunları çözmede yavaşlama zamanla belirginleşir. Bellekte zayıflama öncelikle telefon numaralarını, isimleri, yaşanan günlük olayları tam olarak hatırlayamama şeklindedir. Dikkat kolayca dağılır. Çevreyle kurulan ilişkiler sınırlanmaya başlar. Sosyal yetersizlik belirginleştikçe yalnızlık derinleşir. Kişi huzursuz ve kederlidir. Daha kırılgan, öfkeli ya da şüpheci olabilir. Zamanla geçmişe ait anılar da silinmeye başlayabilir.
Alzheimer hastalığı, yaşlılıkla beraber ortaya çıkan ve başta unutkanlık olmak üzere çeşitli zihinsel ve davranışsal bozukluklara yol açan ilerleyici bir beyin hastalığıdır. 65 yaşın üzerinde yaklaşık her 10 kişiden birinde; 85 yaşın üzerinde ise yaklaşık her iki kişiden birinde görülür.
Yaşlılıkta; tansiyon yüksekliği, damar sertliği, şeker hastalığı gibi kronik hastalıklar zihinsel faaliyetlerde azalmaya yol açar. Yaşlılıkla birlikte ruhsal durumda oluşabilecek bir çöküntü, depresyon zihinsel fonksiyonları olumsuz yönde etkileyebilir. Özellikle fizik aktivitesi az olan, sosyal yaşam içerisine girmeyen kişilerde, sigara ve alkol kullananlarda yaşlılıkta zihinsel faaliyetlerde azalma görülür. Boş vakitlerde bulmaca çözmek, okumak, çevrede olup bitenlerle ilgilenmek, toplumun bir parçası olduğunu hissetmek ve hissettirmek, beden egzersizlerine önem vermek yaşa bağlı bu olumsuz etkilere karşı zihinsel fonksiyonların korunmasında etkili olabilecek önlemler arasında yer alır.
Yaşlılıkta zihinsel değişikliklere paralel olarak, kişilikte de bazı değişiklikler oluşabilir. Yeni durumlara uyum sağlayabilme, yeni düşünceleri kabul etmede güçlük yaşanabilir. Çevreye karşı daha az ilgili, kendi bedenine ve kendine karşı daha ilgili olup, ilişkilerde daha derin ve seçici olabilirler. Yeniliklerden ürkebilirler ve eski yaşamlarını özlerler. Sağlıklarına aşırı önem verirler. Aşırı tutumluluk, kişisel eşyalarına karşı bağımlılık gelişebilir.
Yaşlılık döneminde özellikle depressif belirtiler görülebilir. Yaşlılık; fiziksel sağlığın, arkadaşların ve sosyal konum gibi bir takım kayıpların olduğu bir dönemdir. Bütün bu kayıplar birleştiği zaman kişide depresif belirtiler ortaya çıkabilir.
İleri yaşlarda gözlenen anksiyete kişinin yaşamakta olduğu başka bir fiziksel ya da ruhsal bozukluğa bağlı olarak da ortaya çıkabilir. Yaşlanmaya bağlı fiziksel yetersizlikler ile çevrenin yardımına gereksinim duymak, sosyal konumun sınırlanarak daha izole yaşama zorunluluğu, tedaviye az yanıt veren hastalıkların ortaya çıkması, sevilen bir kişinin kaybı ya da kayıp tehdidi anksiyeteye neden olur. Günlük yaşantısına egemen hale gelen anksiyete, kişinin yaşam kalitesini düşürür.
Yaşlılığa kişi gençken hazırlanmalıdır! Ailede damar sertliği, tansiyon yüksekliği, şişmanlık ve şeker hastalığı varsa, kişi çok daha erken yaşlarda sağlıklı bir beslenme tarzı oluşturmalı ve buna ileriki yıllarda da devam etmelidir. Yaşlanmayla koku ve tat alma duyularında azalma olur. Çene kemiklerinde ve dişlerde olan değişiklikler de çiğneme fonksiyonunu bozar. Böylelikle kötü beslenmeye doğru bir yöneliş olur.
“Akdeniz tipi beslenme” denilen sebze, salata, meyve, zeytinyağı ağırlıklı ve mümkün olduğunca kırmızı etten uzak bir beslenme, kalp damar hastalıklarının oluşumunu belirgin şekilde azaltır. Önemli olan değişik besinlerden yararlanabilmek ve mümkün olduğu kadar kilo almamaktır.
+ Mineral, vitamin ve posadan zengin olan sebze ve meyve ağırlıklı bir diyet tercih edilmelidir.
+ Tuz alımı azaltılmalıdır.
+ Öğün atlamaktan kaçınılmalı ve sık aralıklarla azar azar beslenmeye özen gösterilmelidir.
+ Yiyeceklerin taze olarak tüketilmesi tercih edilmelidir.
+ Günde en az 2 litre su içilmelidir.
Yapılan deneysel araştırmalar bebeklik döneminden başlayarak düşük kaloriyle beslenmenin yüzde kırk kadar ömrü uzattığını göstermektedir.
Günlük beslenmede bir kişi en azından 4 veya 5 porsiyon sebze, salata ve meyve yiyorsa, ek bir vitamin almasına ihtiyaç yoktur. Yaşlanmayla koku ve tat alma duyularındaki eksiklikler, iştah azalması gibi nedenlerle kişi yeterli beslenemediğinden özellikle E ve C vitaminleri gibi bazı vitaminler dışarıdan alınmalıdır.
Yaşlanma ile görülme sıklığı artan hastalıklar şunlardır:
Ateroskleroz(damar sertliği)
Kanser
Diyabet
Demans (bunama)
İdrar tutmada zorlanma
Görme bozuklukları
İşitme bozuklukları
Malnutrisyon (yetersiz beslenme)
Osteoporoz (kemik erimesi)
Yürüme bozuklukları ve sık düşme
Bası yaraları
Uyku bozuklukları
Osteoartroz (eklem kireçlenmesi;kıkırdak harabiyeti)
Yaşlanma, organizmanın daha kolay ve şiddetli hastalanmasına neden olan bir etkendir. Yaşla birlikte hücrelerin değişen çevre şartlarına adaptasyon yanıtında azalma görülür. Bağışıklık sistemi zayıflar, bu da hastalıklara meyli arttırır. Yaşlı kişilerde antioksidan vitamin takviyeleri bağışıklık sistemini güçlendirir. Bakır mineralinin bağışıklık sistemini uyarıcı etkisi olduğu düşünülmektedir. Çinko ve selenyumun da bağışıklık sistemini güçlendirici etkinliği vardır. Düzenli yapılan günlük 30 dakikalık fiziksel egzersiz de yine bağışıklık sistemini güçlendirir; kişiyi genel soğuk algınlığından, diğer solunum yolu enfeksiyonlarından korur. Yaşla birlikte enfeksiyonlara yakalanma riskinin artmasına karşı koruyucu bir diğer yol da aşılanmadır.
Yaşlılıkta hastalık sıklığının artması bu gruptaki kişilerin daha sık sağlık kontrolü yaptırmalarını gerektirmektedir. Özellikle genetik geçişli olan kalp-damar hastalıkları, diyabet, osteoporoz ve bazı kanser türlerinin görüldüğü ailelerin bireylerinin yıllık taramalardan geçmeleri, sağlıklı ve uzun bir yaşam sürebilmeleri açısından gereklidir.
Yaşlılık Nasıl geciktirilir?
Yaşlılığı geciktirmede beslenme ve spor çok önemlidir! Kilonun çok büyük bir önemi vardır. Ailede tansiyon yüksekliği, şeker hastalığı, kalp-damar hastalıkları olan bireylerde çok erken yaşlarda korunma önlemleri alınmalı ve buna tüm yaşam boyunca uyulmalıdır.
Yaşlanmayla birlikte diyete devam edilmelidir. Kemikleri ve kas gücünü korumak için haftanın 4-5 günü 20 dakika ile 1 saat arasında egzersizler yapılmalıdır. Yürüme, yüzme, özellikle hanımlar için osteoporoza karşı merdiven inip çıkma, ip atlamayı da içine alan bir egzersiz programı rahatlıkla uygulanalabilir.
Yaşlanmada serbest radikallerin de rolü vardır. Artan serbest radikaller hücre zarı ve hücre içinde ciddi bozukluklara yol açar. Alzheimer, kalp damar hastalıkları, artroz gibi yaşlılıkta sık görülen rahatsızlıkların altında bu serbest radikallerin aşırı oluşması yatmaktadır. Antioksidan maddeler serbest radikallerin zararlı etkilerini önler. Bunların arasında E vitamini çok önemlidir. E vitamini C vitamini ile birlikte alınmalıdır. Çinko ve selenyum da antioksidan olarak çok önemlidir.
Yaşlı bir birey olarak, yılların kişiye kazandırdığı bilgi ve tecrübelerin yanısıra bugünün yaşamını destekleyici geleneklerin de çocuklara ve torunlara aktarılması, onların yaşamını zenginleştirecek, yaşlı kişinin de aktif ve bir anlamda üretken bir yaşam sürdürmesini sağlayacaktır.
Yalnızlık korkusu, ilgi arayışları...
Yaşlılık halleri
Yaşlılık belirtilerinin psiko-patolojik yani ruhsal açıdan normal kabul edilemeyen görünümlerine bakıldığında, ilk sıralarda hezeyanların ve yarına ait bilinmezliğin, yalnızlık korkularının yer aldığı görülür. Eşlerden birinin ölümü de, bir yaşlının psikolojisini çökerten, depresyona iten temel sebeplerin başında gelir. Ağlama nöbetleri, ölmeyi bekleme, ani felçler, giden eşin ardından geriye kalanlardır.Kadın yaşlılarda sıkça görülebilen ruhanî varlıklar tarafından korkutulma hezeyanlarının geri planında yalnızlık korkularının varlığı kolayca algılanabilir. Sonrasında sık sık yapay olarak hastalanıp, etrafın dikkatini üzerinde toplamaya çabalar ve her an kötü bir şey olabilir paniği ile yalnız bırakılmaması mesajını verir. Bazıları da kendi dünyalarına kapanmayı tercih ederler, kendileriyle yakınlık kurulmasına müsaade etmezler. Bir kısmı da yaşlı bakım evlerinde huzur arayışlarıyla vadelerini tamam ederler.
Cimrilik ve mal biriktirme, her iki cinste de görülebilen tipik davranışlardır. Bu rahatsızlığa düçar olanlar, en yakınlarının bile kendilerine menfaat için ilgi gösterdiklerine hükmederler. Kendilerine yapılan parayla alakalı şakaları ciddiye alıp tepki gösterirler. Onları bir çocuk gibi hoş görmek de bize düşer.
Çöp toplama ve bununla bağlantılı olarak ihtiyacı olmadığı halde dilenme de yaşlılıkta ortaya çıkabilen arızî davranışlardandır. Böyle hastalar, ömürlerinin bedenen sağlıklı olduğu son dönemlerini çöplüklerde yoğun mesai yaparak geçirirler. Çok çeşitli atık eşyalara ilgi duyanlar olduğu gibi, belirli bir tür tercihi olanlar da vardır. Topladıkları eşyaları satıp para kazanmak veya kullanarak değerlendirmek gibi bir niyetleri yoktur, zaten ihtiyaçları da yoktur. Sadece bir koleksiyoncu gibi topladıklarını biriktirirler. Yoksunluk güdülerini ve mahrumiyet hislerini gidermeye çabalarlar.
Bazı psikologlar bu tür toplama ve dilenme davranışlarının kaynağını erken çocukluk yıllarında yeterince karşılanmayan sevgi ihtiyacına indirgemektedirler. Yaşlılık, bireyin ikinci kez sevgisiz ve ilgisiz kaldığı bir çağ olursa, böylesi anormal davranışların ortaya çıkışı için uygun bir zemin oluşur. Birey tekrar çocukluğundaki mutsuzluğuna gömülür. Kaygıları artar, bunu telafi için de sevgi ve ilgi dilenciliğine çıkar. Gerçekte onun bakanı da vardır, parası da ama yine de avuç açıp dilenirler. Televizyonda topladıkları paraları harcamayıp biriktiren, miadı dolmuş banknot zengini tipleri görmüşsünüzdür. İşte onlar bu grup içinde değerlendirilir.
Emeklilik dönemi, birkaç yıl farklılık olmakla birlikte hem kadın hem erkek için ‘yaş dönümü’ne rastlar. Cinsiyete ilişkin bir takım hormonal değişimlerin, performans kayıplarının ve bedensel yakınmaların yoğun olarak hissedildiği bu dönemler (ki, kadınlarda menopoz, erkeklerde andropoz çağı olarak adlandırılır) emeklilik psikolojisiyle birleştiğinde en hafif haliyle depresyona neden olur. Eşlerin birbirine destek olması şöyle dursun, herkes kendi derdinde olduğu için karşı taraftan anlayış bekler. Umduğunu bulamayınca sorunlar daha da artar.
Yaşlılık döneminde olgunluk:
Genel olarak yaşlılığın 65 yaş ile başladığı kabul edilmektedir. Toplumlarda, yaşlıların sayısında nisbi ve mutlak artış görülmektedir. Bunun başlıca sebepleri, doğum kontrol metodları ve az çok cereyanı dolayısıyla yaşlıların nisbi olarak fazlalaşması, artan refah ve tıptaki gelişmelerle ölüme yol açan birçok faktörün engellenmesi ile ömrün uzamasıdır.
1950 yılında genel nüfus içinde yaşlı oranı Fransa’da % 12, Almanya’da % 11 iken, bu oran son yıllarda %15-16 civarına yükselmiştir. Yaşlıların artması birtakım ekonomik, sosyal ve sağlıkla ilgili problemlerin de beraberinde gelmesi demektir.
Yaşlılık ve Hastalıklar
Yaşlılıkta ortaya çıkan bedeni değişiklikler kişinin faal hayatında kısıtlamalar yapar. Bunlar sosyal şartlardaki hızlı değişikliklere ayak uyduramadığından toplum içindeki yerleri sarsıntıya uğrar. Bu da yaşlıyı oldukça etkiler. Çünkü senelerdir süregelen yetenekler silinmiş, faaliyetler kaybolmuş ve toplumda bilinmeyen, tanınmayan kişi haline doğru gidiş başlamıştır.
Gerek aile fertleri, gerekse toplum içinde kendini desteksiz görmeye başlayan, etrafındakilerin kendisinden uzaklaştığını düşünen kişi, hayatını kimseye muhtaç olmadan sürdürebilmek için geleceği ile ilgili bir teminat, bir ipucu bir ümit aramaya başlar. Bu konudaki güveninin zayıf oluşu onda korkunun ve dehşetin ortaya çıkmasına sebep olur.
Yaşlılıkta dejeneratif hastalıklar (kalp-damar, romatizma, şeker gibi öldürmeyen ama tıbbın iyileştiremediği ve ancak belirtilerini hafifletebildiği) çoğalır. Yaşlı bunları çeker.
Yaşlılığı gidermek için bir şey yapılamaz. Ancak onlara sevgi, saygı, ekonomik yönden kendine güven hissi duyacak gelir sağlanmalıdır. Ayrıca yaşlılık, ibadetin arttığı ve ölümün daha çok hatırlandığı dönem olarak değerlendirildiğinde sıkıntılar azalacaktır.
1950 yılında genel nüfus içinde yaşlı oranı Fransa’da % 12, Almanya’da % 11 iken, bu oran son yıllarda %15-16 civarına yükselmiştir. Yaşlıların artması birtakım ekonomik, sosyal ve sağlıkla ilgili problemlerin de beraberinde gelmesi demektir.
Yaşlılık ve Hastalıklar
Yaşlılıkta ortaya çıkan bedeni değişiklikler kişinin faal hayatında kısıtlamalar yapar. Bunlar sosyal şartlardaki hızlı değişikliklere ayak uyduramadığından toplum içindeki yerleri sarsıntıya uğrar. Bu da yaşlıyı oldukça etkiler. Çünkü senelerdir süregelen yetenekler silinmiş, faaliyetler kaybolmuş ve toplumda bilinmeyen, tanınmayan kişi haline doğru gidiş başlamıştır.
Gerek aile fertleri, gerekse toplum içinde kendini desteksiz görmeye başlayan, etrafındakilerin kendisinden uzaklaştığını düşünen kişi, hayatını kimseye muhtaç olmadan sürdürebilmek için geleceği ile ilgili bir teminat, bir ipucu bir ümit aramaya başlar. Bu konudaki güveninin zayıf oluşu onda korkunun ve dehşetin ortaya çıkmasına sebep olur.
Yaşlılıkta dejeneratif hastalıklar (kalp-damar, romatizma, şeker gibi öldürmeyen ama tıbbın iyileştiremediği ve ancak belirtilerini hafifletebildiği) çoğalır. Yaşlı bunları çeker.
Yaşlılığı gidermek için bir şey yapılamaz. Ancak onlara sevgi, saygı, ekonomik yönden kendine güven hissi duyacak gelir sağlanmalıdır. Ayrıca yaşlılık, ibadetin arttığı ve ölümün daha çok hatırlandığı dönem olarak değerlendirildiğinde sıkıntılar azalacaktır.
Menopozla Başa Çıkmada Dikkat Edilecek Noktalar:
1. Kadın ve aileye menopoz hakkında eğitim durumuna uygun şekilde gerekli bilgilerin verilmesi
2. Menopozla ilgili bakış açılarının tartışılması, aşırı kötümser fikirlerin gözden geçirilmesi
3. Diyet, egzersiz, sigara gibi konularda öneriler, osteoporoz gelişimi ve genel sağlıkla ilgili bilgi verilmesi
4. Stresle başa çıkma yöntemlerinin geliştirilmesinin teşvik edilmesi
5. Orta yaş kadını etkileyen kişisel, sağlık ve sosyal konuların grupça tartışılması
6. Düzenli egzersiz programları, duygudurumda yükselmeyi ve somatik ve vazomotor belirtilerde azalmayı sağlayabilir.
Ayrıca menopozdaki kadının değerlendirilmesinde çocukluk yaşantıları, kişilik özellikleri, yakın çevresi, kişiler arası ilişkileri, sosyal desteğin varlığı gözden geçirilmelidir.
2. Menopozla ilgili bakış açılarının tartışılması, aşırı kötümser fikirlerin gözden geçirilmesi
3. Diyet, egzersiz, sigara gibi konularda öneriler, osteoporoz gelişimi ve genel sağlıkla ilgili bilgi verilmesi
4. Stresle başa çıkma yöntemlerinin geliştirilmesinin teşvik edilmesi
5. Orta yaş kadını etkileyen kişisel, sağlık ve sosyal konuların grupça tartışılması
6. Düzenli egzersiz programları, duygudurumda yükselmeyi ve somatik ve vazomotor belirtilerde azalmayı sağlayabilir.
Ayrıca menopozdaki kadının değerlendirilmesinde çocukluk yaşantıları, kişilik özellikleri, yakın çevresi, kişiler arası ilişkileri, sosyal desteğin varlığı gözden geçirilmelidir.
Huzurlu Yaşa Yaşlanma...
Günümüzün en sihirli kavramlarından biri ‘anti-aging’. Yaşlanmaya çare adı altında önerilen yöntemlerin haddi hesabı yok. Prof. Dr. Turgay İspir, psikolojinin ihmal edildiğini belirtiyor ve “Huzurlu bir aile ortamı, yaşam kalitesini artırır, yaşlanmayı yavaşlatır.” diyor. Günümüzün en sihirli kavramlarından biri anti-ageing, yaygın adıyla söyleyecek olursak yaşlanmayı geciktirme...
Arkasında ne kadar ‘ölümü geciktirmek’ var bilinmez; ancak neredeyse herkes yaşlanmamanın, genç kalmanın derdine düşmüş durumda. Hal böyle olunca yaşlanmayı durdurmanın, genç ve dinç kalmanın sihirli formüllerini kulaklara fısıldayanlar, koca bir sektör oluşturdu. ‘Vitaminlerin Kutsal Kitabı’nı yazıp doğru vitamin ve minerallerle yaşamın kökten nasıl değiştirilebileceğini anlatan da var sektörde, türlü buhar banyolarını, altın zerrecikleriyle çikolata masajlarını önerenler de… Akla gelmedik yiyecek ve egzersiz programlarını içeren kitaplar ise havada uçuşuyor. Peki, ortalığı toz dumana boğan ve sihirli kelime ‘anti-ageing’ olarak sunulan bu yöntemler yaşlanmaya çare mi?
İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Moleküler Tıp Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Turgay İspir ile ‘anti-ageing’in de konuşulacağı ve 24 Mart’ta başlayacak ‘Moleküler Tıp Kongresi’nin hazırlık çalışmalarını yürütürken konuştuk. Prof. İspir, vücutta oksidan ve anti-oksidan bir dengenin olduğunu; oksidan dengenin artıp anti-oksidan dengenin azaldığı durumda vücutta birtakım organ hasarlarının meydana geldiğini ve yaşlılığın da böyle ortaya çıktığını belirtiyor sözün başında. Biz de hemen soruyoruz: Yaşlanma önlenebilir mi? Cevabı kısa ve net: “Yaşlanma önlenemez, ancak vücuda vereceği hasar dengeli bir beslenme ve hayat tarzı ile geciktirilebilir.” Sözünün sonunda zaten ‘anti-ageing’in, yaşlanmanın önlenmesi ve uzun yaşama anlamlarına değil, ileri yaş dönemlerinde sağlıklı ve kaliteli bir yaşama anlamına geldiğini belirtiyor.
Porf. İspir’e göre ‘anti-ageing’i pek çok ‘faktör ile birlikte düşünmek gerekiyor. Çünkü filan vitamini alın, buhar banyosu yapın, şu yiyecekleri ağırlıklı olarak tüketin’ demek, sözü eksik bırakmaktan başka bir şey değil. Ve ona göre anti-ageing ajanları içinde psikoloji hep atlanan bir faktör: “Daha huzurlu bir ortamda yaşama, kaliteli ve sağlıklı bir yaşam için elzemdir. Yaşlı büyüğünüzü kötü olmayan alışkanlıklarından vazgeçirmememiz, mümkün olduğunca gençliğinde nasıl yaşıyorsa, aynı ortamı yaşlılığında da oluşturmanız gerekir.
İleri yaştakiler, huzurlu bir aile ortamı içinde, sevdikleri ile bir arada yaşamalı, yalnızlık duygusunu hissetmemeli. Yaşlı birinin, çocukları ve torunları ile beraber olması onun yaşam kalitesini artırır, yaşlanmasını azaltır.” Gençlik döneminde de kötü psikolojinin insanın yaşam şeklini bozduğunu; ancak yaşlılıkta bunun daha önemli hale geldiğini söyleyen Prof. Dr. Turgay İspir, bu konudaki görüşlerini şöyle tamamlıyor: “Aksi halde, mesela yaşlı bir insan evlatları ve torunları hayatta olduğu halde onlardan uzak ve huzurevinde ise kendisini atılmış gibi hissedecek, hayata küsecek, hayattan kopacaktır. Böyle olunca da yaşlılığın kalitesi bozulacak, dışarıdan ne kadar iyi bir bakım da sağlasanız, kırgınlıkları, psiko-somatik rahatsızlıkları, çeşitli hastalıkları ortaya çıkacaktır.”
Huzurlu bir hayat yaşayıp beslenmesine dikkat ediyor, yeterli ölçüde sporunu yapıyorsa kimsenin hiçbir anti-ageing yöntemi kullanmasına gerek olmadığını söyleyen Prof. İspir, “Anti-ageing, insanların normal bir yaşamda yapması gereken birtakım şeyleri yapamamasından dolayı ortaya çıkmış bir şeydir.” diyor. Peki belli vitamin ve minerallerin verilmesine dayalı uygulanan ‘anti-ageing’ yöntemleri ne ölçüde faydalı? Bozulmaya uğramış bir sistemin yeniden eski haline getirilemeyeceğini, vitamin ve mineral takviyeleri ile vücutta oluşan hasarın daha da ileri gitmesinin önlenebileceğini söyleyen İspir, yine de uyarıyor: “Bilinçsizce ve bir doktorun gözetimi olmaksızın ‘vücudum sağlıklı olsun’ diye alınan antioksidan E vitamini, A vitaminitakviyeleri yarardan çok zarar getirir. Vitamin haplarının doktor kontrolünde gerekli tetkikler yapıldıktan sonra reçete ile alınması gerekir.”
Arkasında ne kadar ‘ölümü geciktirmek’ var bilinmez; ancak neredeyse herkes yaşlanmamanın, genç kalmanın derdine düşmüş durumda. Hal böyle olunca yaşlanmayı durdurmanın, genç ve dinç kalmanın sihirli formüllerini kulaklara fısıldayanlar, koca bir sektör oluşturdu. ‘Vitaminlerin Kutsal Kitabı’nı yazıp doğru vitamin ve minerallerle yaşamın kökten nasıl değiştirilebileceğini anlatan da var sektörde, türlü buhar banyolarını, altın zerrecikleriyle çikolata masajlarını önerenler de… Akla gelmedik yiyecek ve egzersiz programlarını içeren kitaplar ise havada uçuşuyor. Peki, ortalığı toz dumana boğan ve sihirli kelime ‘anti-ageing’ olarak sunulan bu yöntemler yaşlanmaya çare mi?
İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Moleküler Tıp Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Turgay İspir ile ‘anti-ageing’in de konuşulacağı ve 24 Mart’ta başlayacak ‘Moleküler Tıp Kongresi’nin hazırlık çalışmalarını yürütürken konuştuk. Prof. İspir, vücutta oksidan ve anti-oksidan bir dengenin olduğunu; oksidan dengenin artıp anti-oksidan dengenin azaldığı durumda vücutta birtakım organ hasarlarının meydana geldiğini ve yaşlılığın da böyle ortaya çıktığını belirtiyor sözün başında. Biz de hemen soruyoruz: Yaşlanma önlenebilir mi? Cevabı kısa ve net: “Yaşlanma önlenemez, ancak vücuda vereceği hasar dengeli bir beslenme ve hayat tarzı ile geciktirilebilir.” Sözünün sonunda zaten ‘anti-ageing’in, yaşlanmanın önlenmesi ve uzun yaşama anlamlarına değil, ileri yaş dönemlerinde sağlıklı ve kaliteli bir yaşama anlamına geldiğini belirtiyor.
Porf. İspir’e göre ‘anti-ageing’i pek çok ‘faktör ile birlikte düşünmek gerekiyor. Çünkü filan vitamini alın, buhar banyosu yapın, şu yiyecekleri ağırlıklı olarak tüketin’ demek, sözü eksik bırakmaktan başka bir şey değil. Ve ona göre anti-ageing ajanları içinde psikoloji hep atlanan bir faktör: “Daha huzurlu bir ortamda yaşama, kaliteli ve sağlıklı bir yaşam için elzemdir. Yaşlı büyüğünüzü kötü olmayan alışkanlıklarından vazgeçirmememiz, mümkün olduğunca gençliğinde nasıl yaşıyorsa, aynı ortamı yaşlılığında da oluşturmanız gerekir.
İleri yaştakiler, huzurlu bir aile ortamı içinde, sevdikleri ile bir arada yaşamalı, yalnızlık duygusunu hissetmemeli. Yaşlı birinin, çocukları ve torunları ile beraber olması onun yaşam kalitesini artırır, yaşlanmasını azaltır.” Gençlik döneminde de kötü psikolojinin insanın yaşam şeklini bozduğunu; ancak yaşlılıkta bunun daha önemli hale geldiğini söyleyen Prof. Dr. Turgay İspir, bu konudaki görüşlerini şöyle tamamlıyor: “Aksi halde, mesela yaşlı bir insan evlatları ve torunları hayatta olduğu halde onlardan uzak ve huzurevinde ise kendisini atılmış gibi hissedecek, hayata küsecek, hayattan kopacaktır. Böyle olunca da yaşlılığın kalitesi bozulacak, dışarıdan ne kadar iyi bir bakım da sağlasanız, kırgınlıkları, psiko-somatik rahatsızlıkları, çeşitli hastalıkları ortaya çıkacaktır.”
Huzurlu bir hayat yaşayıp beslenmesine dikkat ediyor, yeterli ölçüde sporunu yapıyorsa kimsenin hiçbir anti-ageing yöntemi kullanmasına gerek olmadığını söyleyen Prof. İspir, “Anti-ageing, insanların normal bir yaşamda yapması gereken birtakım şeyleri yapamamasından dolayı ortaya çıkmış bir şeydir.” diyor. Peki belli vitamin ve minerallerin verilmesine dayalı uygulanan ‘anti-ageing’ yöntemleri ne ölçüde faydalı? Bozulmaya uğramış bir sistemin yeniden eski haline getirilemeyeceğini, vitamin ve mineral takviyeleri ile vücutta oluşan hasarın daha da ileri gitmesinin önlenebileceğini söyleyen İspir, yine de uyarıyor: “Bilinçsizce ve bir doktorun gözetimi olmaksızın ‘vücudum sağlıklı olsun’ diye alınan antioksidan E vitamini, A vitaminitakviyeleri yarardan çok zarar getirir. Vitamin haplarının doktor kontrolünde gerekli tetkikler yapıldıktan sonra reçete ile alınması gerekir.”
Parkinson'da 4 ana özellik...
İngiliz hekim James Parkinson tarafından 1817 yılında ilk kez tanımlanan hastalık, dört ana özellik gösteriyor.
Hastalıkta eller ve ayaklarda gevşemiş durumundayken saniyede 4-8 Hz'lik bir salınım halinde kaba bir titreme izleniyor. Bu titremenin özelliği ellerde özellikle para sayma hareketine benzer olması.
Tüm vücut hareketlerinde bir ağırlaşma, yavaşlama hali de görülüyor ve kasların katılığının, sertliğinin artması, gevşek durumda kol ve bacakların hareket ettirilmeye direnç göstermesi diğer belirtileri oluşturuyor.
Denge bozukluğu da Parkinson'un bir başka belirtisi. Bu ana belirtilere ek olarak hastalarda gövdenin öne doğru eğilmesi, küçük adımlarla yavaş yürüme, konuşmanın monotonlaşması, ses tonunun ahengini kaybetmesi, depresyon ve bunama bulguları da görülebiliyor.
Hastalıkta hastalarda bir eli kullanmada güçlük ve sakarlık da ortaya çıkabiliyor. Erken dönemlerde düğme iliklemek, saçını taramak gibi hareketler bile zorlaşabiliyor. Yürürken ilk etkilenen kolun sallanmadığı da fark edilebiliyor.
Nedenleri neler?
Anadolu Sağlık Merkezi'nde görev yapan Nörolog Dr.Lütfü Hanoğlu, hastalığın nedenlerini anlattı:
"Temel bozukluk, 'substantia nigra' ismi verilen, beynin 'dopamin' ismindeki temel kimyasal iletici maddelerinden birinin en önemli üretim yerindeki sinir hücrelerinin kaybı, dolayısıyla 'dopamin' azalmasıdır.
Bu hücre kaybı yüzde 60-80 düzeyine ulaştıktan sonra klinik olarak hastalığın ortaya çıktığı biliniyor. Söz konusu hücre ölümlerinin nedeni ise iyi bilinmiyor.
Bu hastalıkta genetik bazı yatkınlıkların bulunduğuna dair bir takım işaretler bulunuyor.
Parkinson'lu hastaların yüzde 6 -41'inin hasta bir akrabası olduğu çalışmalarda ortaya konulmuş. Bu oran normal bireylerin 2 - 10 katı olarak belirtiliyor."
Uzmanlara göre, özellikle genç yaşta hastalığa yakalananlarda genetik determinasyon daha belirgin görünüyor.
Son yıllarda bir eroin türevi olan MPTP ve eroin bağımlılarında bu madeninde alınması ile ortaya çıkan Parkinson tablolarının saptanması ise hastalığın toksik ajanlar ile ilişkisi ve ortaya çıkışı hakkında yeni bir ilgi alanı oluşturuyor.
Tanı nasıl konuyor?
Parkinson hastalığında tanının klinik değerlendirme ile konulduğunu anlatan Dr.Lütfü Hanoğlu, "tanı, hastanın hikayesinin dinlenmesi, nörolojik muayene ve bir tip ilaç tedavisine alınan yanıt kriterleri ile oluşturuluyor" dedi.
Nasıl tedavi ediliyor?
Parkinson hastalığı semptomları ilaç tedavisi ile düzeltilebilen birkaç 'nörodejeneratif' hastalıktan biri olma özelliğini taşıyor.
Hastaların çoğunun ilk dört, altı yıl boyunca ilaçlardan gayet iyi yararlandığına da değinen Dr.Lütfü Hanoğlu, "daha sonra ilaçla ilgili sorunlar ve 10 - 12'nci yıllarda da hastalarda denge bozuklukları başlıyor" dedi.
Parkinson hastalığının çoğunlukla yavaş bir ilerleme gösterdiğini de vurgulayan Dr.Lütfü Hanoğlu, "bu ilerleme hızı her hastaya göre değişkenlik gösterebiliyor ve önceden pek kestirilemiyor" diye konuştu.
Kimler risk altında?
Genellikle 20 - 80 yaşları arasında görülüyor .
En sık 50 - 60 yaş arasında başlıyor.
Erkeklerde daha sık rastlanıyor.
Hastalıkta eller ve ayaklarda gevşemiş durumundayken saniyede 4-8 Hz'lik bir salınım halinde kaba bir titreme izleniyor. Bu titremenin özelliği ellerde özellikle para sayma hareketine benzer olması.
Tüm vücut hareketlerinde bir ağırlaşma, yavaşlama hali de görülüyor ve kasların katılığının, sertliğinin artması, gevşek durumda kol ve bacakların hareket ettirilmeye direnç göstermesi diğer belirtileri oluşturuyor.
Denge bozukluğu da Parkinson'un bir başka belirtisi. Bu ana belirtilere ek olarak hastalarda gövdenin öne doğru eğilmesi, küçük adımlarla yavaş yürüme, konuşmanın monotonlaşması, ses tonunun ahengini kaybetmesi, depresyon ve bunama bulguları da görülebiliyor.
Hastalıkta hastalarda bir eli kullanmada güçlük ve sakarlık da ortaya çıkabiliyor. Erken dönemlerde düğme iliklemek, saçını taramak gibi hareketler bile zorlaşabiliyor. Yürürken ilk etkilenen kolun sallanmadığı da fark edilebiliyor.
Nedenleri neler?
Anadolu Sağlık Merkezi'nde görev yapan Nörolog Dr.Lütfü Hanoğlu, hastalığın nedenlerini anlattı:
"Temel bozukluk, 'substantia nigra' ismi verilen, beynin 'dopamin' ismindeki temel kimyasal iletici maddelerinden birinin en önemli üretim yerindeki sinir hücrelerinin kaybı, dolayısıyla 'dopamin' azalmasıdır.
Bu hücre kaybı yüzde 60-80 düzeyine ulaştıktan sonra klinik olarak hastalığın ortaya çıktığı biliniyor. Söz konusu hücre ölümlerinin nedeni ise iyi bilinmiyor.
Bu hastalıkta genetik bazı yatkınlıkların bulunduğuna dair bir takım işaretler bulunuyor.
Parkinson'lu hastaların yüzde 6 -41'inin hasta bir akrabası olduğu çalışmalarda ortaya konulmuş. Bu oran normal bireylerin 2 - 10 katı olarak belirtiliyor."
Uzmanlara göre, özellikle genç yaşta hastalığa yakalananlarda genetik determinasyon daha belirgin görünüyor.
Son yıllarda bir eroin türevi olan MPTP ve eroin bağımlılarında bu madeninde alınması ile ortaya çıkan Parkinson tablolarının saptanması ise hastalığın toksik ajanlar ile ilişkisi ve ortaya çıkışı hakkında yeni bir ilgi alanı oluşturuyor.
Tanı nasıl konuyor?
Parkinson hastalığında tanının klinik değerlendirme ile konulduğunu anlatan Dr.Lütfü Hanoğlu, "tanı, hastanın hikayesinin dinlenmesi, nörolojik muayene ve bir tip ilaç tedavisine alınan yanıt kriterleri ile oluşturuluyor" dedi.
Nasıl tedavi ediliyor?
Parkinson hastalığı semptomları ilaç tedavisi ile düzeltilebilen birkaç 'nörodejeneratif' hastalıktan biri olma özelliğini taşıyor.
Hastaların çoğunun ilk dört, altı yıl boyunca ilaçlardan gayet iyi yararlandığına da değinen Dr.Lütfü Hanoğlu, "daha sonra ilaçla ilgili sorunlar ve 10 - 12'nci yıllarda da hastalarda denge bozuklukları başlıyor" dedi.
Parkinson hastalığının çoğunlukla yavaş bir ilerleme gösterdiğini de vurgulayan Dr.Lütfü Hanoğlu, "bu ilerleme hızı her hastaya göre değişkenlik gösterebiliyor ve önceden pek kestirilemiyor" diye konuştu.
Kimler risk altında?
Genellikle 20 - 80 yaşları arasında görülüyor .
En sık 50 - 60 yaş arasında başlıyor.
Erkeklerde daha sık rastlanıyor.
Bunama (Demans)
Bunama, 65 yaşını geçmiş insanların yaklaşık onda birinde görülür. Özellikle yakın zaman hafızası zayıflar. O gün yapılacak işler, kısa süre önce yapılan konuşmalar, çarşıdan alınacaklar gibi günlük işler unutulmaya başlanır. Unutkanlık olaylarında artış varsa bir hekime başvurulmalıdır...
A- Bunamanın Tanımı
Kişinin zihinsel ve sosyal yeteneklerinin, günlük işlerini sürdürmesini etkileyecek derecede ve ilerleyici biçimde kaybına neden olan bir rahatsızlıktır. Bu rahatsızlığı olan kişilerde; hafıza, düşünme, mantık yürütme, yer ve zaman tayini, okuduğunu anlama, konuşma, günlük basit işleri yapma gibi işlevlerde bozukluklar görülür. Zihinsel işlevlerdeki aksaklıklar zamanla hastanın günlük yaşamını sürdürmesini olanaksız hale getirir. Bu durum, hastanın yıkanma, yemek yeme gibi günlük tüm ihtiyaçlarının bir başkası tarafından karşılanmasını zorunlu kılar.
Normal yaşlanma ile beyinin çalışması bir miktar yavaşlar ama her yaşlıda bunama (demans) belirtileri bulunmaz. Kişinin kendi işlerini yardımsız olarak yapabilmesi normal yaşlanma ile bunama durumlarını ayırt etmekte önemlidir. Fiziksel bir hastalığı olmadığı halde günlük işlerini yapmak (yemek yeme, giyinme, temizlenme vb.) için bile yardıma ihtiyaç duyan hastalarda demans düşünülmelidir. Yaşlı kişilerin çoğu hafızalarının eskisi kadar iyi olmadığından şikayet ederler. Tanıdıklarının isimlerini, yapacakları işleri hatırlamakta güçlük çekerler. Fakat her unutkanlık bir bunama belirtisi değildir.
Bunama, 65 yaşını geçmiş insanların yaklaşık onda birinde görülür. Özellikle yakın zaman hafızası zayıflar. O gün yapılacak işler, kısa süre önce yapılan konuşmalar, çarşıdan alınacaklar gibi günlük işler unutulmaya başlanır. Unutkanlık olaylarında artış varsa bir hekime başvurulmalıdır.
B- Bunamanın Dereceleri ve Gözlenen Unsurlar
Hafif Derecede Bunama; Unutkanlık (özellikle yakın döneme ait hafıza problemleri), zamanı karıştırma, karar vermekte zorluklar, mantıklı düşünmekte güçlük çekme, konuşurken doğru kelimeleri bulamama, okuduklarını anlamakta zorlanma, işlerini düzenli yürütememe, severek yaptığı şeylere karşı ilgi kaybı, sosyal ilişkileri sürdürmekte güçlük olur.
Orta Derecede Bunama; Unutkanlık daha belirgin hale gelir. İşlerini yapabilir ama yalnız yaşaması kendisi için tehlikeli olabilir. Kişisel temizlik ve bakımını sürdüremez, giyimi düzensizleşir. İşini ve aile sorumluluklarını ihmal etmeye başlar. Evin dışında kaybolabilir veya bulunduğu yeri karıştırabilir. Anormal davranışlar başlayabilir.
Bunama Şiddetlendikçe; Günlük basit işleri yapamaz. Yakınlarını bile tanıyamaz hale gelir. Ev içinde yolunu bulamaz. Konuşmaları anlaşılmaz olur. İdrarını ve dışkısını tutamamaya başlar. Devamlı bir bakıcıya ihtiyaç vardır.
Son Aşamalarda; Tümüyle yatağa bağımlı hale gelir. Genellikle mikrobik bir hastalıkla hasta kaybedilir.
Bunamada Risk Gruplarını Oluşturan Bireylerin Özellikleri
Yaşlılar;Gençlerde nadir olarak ortaya çıkabilmektedir, genellikle yaşlılara ait bir hastalıktır. Kadınlar; Ortalama yaşam süresi erkeklerden uzun olduğu için risk grubundadırlar.
Az eğitimli kişiler; Eğitimsiz kişilerde eğitimlilere göre daha fazla görülür.
Tıbbi hastalıklar; Orta yaşlarda yüksek tansiyon ve/veya şeker hastalığı olması bunama gelişme olasılığını arttırmaktadır.
Demanslı aile geçmişine sahip olanlar; Kalıtımın (ırsiyetin) hastalık gelişimine yatkınlık yaratabilir.
Kafa travması geçirenler; Bilinç kaybına neden olan kafa travması öyküsü olanlarda görülme sıklığı daha fazladır.
C- Hasta Yakınlarına Öneriler
Demans hastalığı ilerleyicidir; zaman geçtikçe yeni belirtiler ortaya çıkabilir. Demans belirtileri ile başa çıkmada hasta yakınlarına önemli görevler düşmektedir. Sevdiğiniz yakınınızın becerilerini kaybetmesine tanıklık ederken, bir yandan da giderek tuhaflaşan davranışlarını görmek üzücüdür. Değişen sevilen kişinin kendisi değil yalnızca hastalık nedeniyle davranışlarıdır. Hastalığın yarattığı değişikliklerle başa çıkmak oldukça zor ve her gün baştan aynı sorunlarla uğraşmak yıpratıcıdır. Bu süreçte hasta yakınları da depresyona girebilir. Kızgınlık hissedebilir, öfke patlamaları yaşayabilir ve sonrasında suçluluk duyabilirler. Yoğun uğraşı ve yorgunluk nedeniyle böyle duygular yaşanması doğaldır. Bu durumda doktora başvurulmalıdır.
Evde bakıma muhtaç bir hastanın olması tüm düzenlemelerin baştan yapılmasını gerekli kılabilir. Alışkanlıkları ertelemek zorunda kalınabilir, aile içi çatışmalar yaşanabilir. Bu zor günleri yaşarken mutlaka destek alınmalı, aile içi görev dağılımı yapılmalıdır. Dinlenme ihtiyacı unutulmamalıdır. Dinlenmek hasta yakınına nefes aldıracak ve böylece daha enerjik olarak geri dönmesini sağlayacaktır.
İletişim:
Hasta ile konuşulurken şunlara dikkat edilmelidir:
Basit kelimeler ile kısa cümleler tercih edilmeli, hasta bebekmiş ya da orada yokmuş gibi konuşulmamalıdır.
Hastanın ilgisini dağıtacak uyaranlar ve gürültüyü (örneğin TV, radyo) en aza indirmek yerinde olacaktır.
Hastayla konuşmaya başlamadan önce dikkatinin çekildiğinden emin olunup mutlaka göz teması kurmalı, bunun için aynı seviyede olmaya dikkat edilmeli, örneğin hasta oturuyorsa karşısında ayakta durulmamalıdır.
Yanıt vermesi için zaman tanımalı, sözünü kesmemeye dikkat edilmelidir.
Hastanın bir kelimeyi bulmada zorlandığı fark edilirse kibarca uygun kelime söylenmelidir.
Temizlik :
Kişisel temizliğin ihmaline sık rastlanır. Hastaların bir kısmı banyo yapmayı unutur, gerekliliğini kavrayamaz, bir kısmı ise sudan korkar.
Banyo yapmak rahatlatıcı bir aktivite haline getirilmeye çalışılmalı,
Banyo zamanı için hastanın en rahat ve gevşemiş olduğu saat seçilmeli, hatta günün aynı saatinde banyo yapılması rutin haline getirilmeye çalışılmalıdır.
Banyonun neden gerekli olduğu, neler yapıldığı sürekli açıklanmalıdır.
Odanın ısının uygun olması hastanın üşümesini ve banyoya girmeye direnç göstermesini engeller.
Giyinme :
Bunama hastaları için giyinme-soyunma karmaşık bir işlemdir. Kıyafetlerin uygun sırayla giyilmesi ve düğme-fermuar kullanımında zorluklara sıklıkla rastlanır.
Günün aynı saatinde giyinip-soyunma bu işlemin rutine dönüştürülmesinde yararlı olabilir.
Hasta mümkün olduğunca kendi giyinmesi için desteklenmeli, bunun için geniş zaman ayrılmalıdır.
Hasta aynı ya da benzer türde kıyafetleri giymekte ısrar edebilir. Kıyafetleri giyim sırasıyla hazırlamak hastaya kolaylık sağlayacaktır.
Giyinme sırasında hastaya konuşarak destek vermek (örneğin şimdi çorap ayağa gibi) işlerin kolaylaşmasını sağlayabilir. Kıyafet seçiminde giyilmesi/kullanımı kolay ve yumuşak kumaşlı olanların tercih edilmelidir.
Düğme-fermuar kullanımında güçlük varsa velkro (çift taraflı yapışkan bantlar-cırt cırt) bantların kullanılması kolaylık sağlayacaktır.
Yemek Yeme :
Bunama hastalarında iştah değişiklikleri ve yemek yemede güçlük sıktır. Hastaların bir kısmı yemek yemeyi reddederken bir kısmı gün boyu atıştırmayı ister. Hastalar çatal-bıçak kullanmada sıklıkla güçlük yaşarlar ve hatta bu yardımcı araçlar tehlikelere neden olabilir.
Yemek yenecek ortam sessiz ve rahat olmalıdır.
Gürültü ve hastanın dikkatini dağıtacak eşyaların ortadan kaldırılması ilginin yemeğe toplanmasına yardımcı olur
Hastaya seçme olanağı tanımak için birkaç çeşit yemeği küçük porsiyonlar halinde masaya koymalıdır.
Yemeklerin çiğnemesi ve hazmı kolay yapıda olmasına dikkat edilmelidir. Yemekler kaşık ile yenebilecek şekilde hazırlanmalıdır.
Elle yenebilen gıdaların da sofrada bulunması hastaya kolaylık sağlar.
Yemeklerin çukur bir tabakta servis edilmesi hastaya rahatlık sağlayacaktır. Yemek için uzun zaman ayrılmalıdır.
Genellikle yavaş yemek yiyen hastalar bu konuda zorlanmamalıdır. Yutma güçlüğü olup olmadığı gözlenip, gerektiğinde doktorla konuşulmalıdır.
Ağız-diş sağlığı için yemeklerden sonra diş fırçalama teşvik edilmelidir.
Ana öğünlerin arasında küçük atıştırmalara (içeriği sağlıklı olmak koşulu ile) izin verilebilir.
Hastanın sıvılarını alacağı bardağın kırılmaz özellikte olmasına dikkat edilmelidir.
İdrar Kaçırma :
Hastalığın seyri ilerledikçe pek çok demans hastasında mesane ve/veya barsak kontrolünde güçlükler yaşanır. Altına kaçırma, hasta için sıkıntılı yakını için zor bir durumdur.
A- Bunamanın Tanımı
Kişinin zihinsel ve sosyal yeteneklerinin, günlük işlerini sürdürmesini etkileyecek derecede ve ilerleyici biçimde kaybına neden olan bir rahatsızlıktır. Bu rahatsızlığı olan kişilerde; hafıza, düşünme, mantık yürütme, yer ve zaman tayini, okuduğunu anlama, konuşma, günlük basit işleri yapma gibi işlevlerde bozukluklar görülür. Zihinsel işlevlerdeki aksaklıklar zamanla hastanın günlük yaşamını sürdürmesini olanaksız hale getirir. Bu durum, hastanın yıkanma, yemek yeme gibi günlük tüm ihtiyaçlarının bir başkası tarafından karşılanmasını zorunlu kılar.
Normal yaşlanma ile beyinin çalışması bir miktar yavaşlar ama her yaşlıda bunama (demans) belirtileri bulunmaz. Kişinin kendi işlerini yardımsız olarak yapabilmesi normal yaşlanma ile bunama durumlarını ayırt etmekte önemlidir. Fiziksel bir hastalığı olmadığı halde günlük işlerini yapmak (yemek yeme, giyinme, temizlenme vb.) için bile yardıma ihtiyaç duyan hastalarda demans düşünülmelidir. Yaşlı kişilerin çoğu hafızalarının eskisi kadar iyi olmadığından şikayet ederler. Tanıdıklarının isimlerini, yapacakları işleri hatırlamakta güçlük çekerler. Fakat her unutkanlık bir bunama belirtisi değildir.
Bunama, 65 yaşını geçmiş insanların yaklaşık onda birinde görülür. Özellikle yakın zaman hafızası zayıflar. O gün yapılacak işler, kısa süre önce yapılan konuşmalar, çarşıdan alınacaklar gibi günlük işler unutulmaya başlanır. Unutkanlık olaylarında artış varsa bir hekime başvurulmalıdır.
B- Bunamanın Dereceleri ve Gözlenen Unsurlar
Hafif Derecede Bunama; Unutkanlık (özellikle yakın döneme ait hafıza problemleri), zamanı karıştırma, karar vermekte zorluklar, mantıklı düşünmekte güçlük çekme, konuşurken doğru kelimeleri bulamama, okuduklarını anlamakta zorlanma, işlerini düzenli yürütememe, severek yaptığı şeylere karşı ilgi kaybı, sosyal ilişkileri sürdürmekte güçlük olur.
Orta Derecede Bunama; Unutkanlık daha belirgin hale gelir. İşlerini yapabilir ama yalnız yaşaması kendisi için tehlikeli olabilir. Kişisel temizlik ve bakımını sürdüremez, giyimi düzensizleşir. İşini ve aile sorumluluklarını ihmal etmeye başlar. Evin dışında kaybolabilir veya bulunduğu yeri karıştırabilir. Anormal davranışlar başlayabilir.
Bunama Şiddetlendikçe; Günlük basit işleri yapamaz. Yakınlarını bile tanıyamaz hale gelir. Ev içinde yolunu bulamaz. Konuşmaları anlaşılmaz olur. İdrarını ve dışkısını tutamamaya başlar. Devamlı bir bakıcıya ihtiyaç vardır.
Son Aşamalarda; Tümüyle yatağa bağımlı hale gelir. Genellikle mikrobik bir hastalıkla hasta kaybedilir.
Bunamada Risk Gruplarını Oluşturan Bireylerin Özellikleri
Yaşlılar;Gençlerde nadir olarak ortaya çıkabilmektedir, genellikle yaşlılara ait bir hastalıktır. Kadınlar; Ortalama yaşam süresi erkeklerden uzun olduğu için risk grubundadırlar.
Az eğitimli kişiler; Eğitimsiz kişilerde eğitimlilere göre daha fazla görülür.
Tıbbi hastalıklar; Orta yaşlarda yüksek tansiyon ve/veya şeker hastalığı olması bunama gelişme olasılığını arttırmaktadır.
Demanslı aile geçmişine sahip olanlar; Kalıtımın (ırsiyetin) hastalık gelişimine yatkınlık yaratabilir.
Kafa travması geçirenler; Bilinç kaybına neden olan kafa travması öyküsü olanlarda görülme sıklığı daha fazladır.
C- Hasta Yakınlarına Öneriler
Demans hastalığı ilerleyicidir; zaman geçtikçe yeni belirtiler ortaya çıkabilir. Demans belirtileri ile başa çıkmada hasta yakınlarına önemli görevler düşmektedir. Sevdiğiniz yakınınızın becerilerini kaybetmesine tanıklık ederken, bir yandan da giderek tuhaflaşan davranışlarını görmek üzücüdür. Değişen sevilen kişinin kendisi değil yalnızca hastalık nedeniyle davranışlarıdır. Hastalığın yarattığı değişikliklerle başa çıkmak oldukça zor ve her gün baştan aynı sorunlarla uğraşmak yıpratıcıdır. Bu süreçte hasta yakınları da depresyona girebilir. Kızgınlık hissedebilir, öfke patlamaları yaşayabilir ve sonrasında suçluluk duyabilirler. Yoğun uğraşı ve yorgunluk nedeniyle böyle duygular yaşanması doğaldır. Bu durumda doktora başvurulmalıdır.
Evde bakıma muhtaç bir hastanın olması tüm düzenlemelerin baştan yapılmasını gerekli kılabilir. Alışkanlıkları ertelemek zorunda kalınabilir, aile içi çatışmalar yaşanabilir. Bu zor günleri yaşarken mutlaka destek alınmalı, aile içi görev dağılımı yapılmalıdır. Dinlenme ihtiyacı unutulmamalıdır. Dinlenmek hasta yakınına nefes aldıracak ve böylece daha enerjik olarak geri dönmesini sağlayacaktır.
İletişim:
Hasta ile konuşulurken şunlara dikkat edilmelidir:
Basit kelimeler ile kısa cümleler tercih edilmeli, hasta bebekmiş ya da orada yokmuş gibi konuşulmamalıdır.
Hastanın ilgisini dağıtacak uyaranlar ve gürültüyü (örneğin TV, radyo) en aza indirmek yerinde olacaktır.
Hastayla konuşmaya başlamadan önce dikkatinin çekildiğinden emin olunup mutlaka göz teması kurmalı, bunun için aynı seviyede olmaya dikkat edilmeli, örneğin hasta oturuyorsa karşısında ayakta durulmamalıdır.
Yanıt vermesi için zaman tanımalı, sözünü kesmemeye dikkat edilmelidir.
Hastanın bir kelimeyi bulmada zorlandığı fark edilirse kibarca uygun kelime söylenmelidir.
Temizlik :
Kişisel temizliğin ihmaline sık rastlanır. Hastaların bir kısmı banyo yapmayı unutur, gerekliliğini kavrayamaz, bir kısmı ise sudan korkar.
Banyo yapmak rahatlatıcı bir aktivite haline getirilmeye çalışılmalı,
Banyo zamanı için hastanın en rahat ve gevşemiş olduğu saat seçilmeli, hatta günün aynı saatinde banyo yapılması rutin haline getirilmeye çalışılmalıdır.
Banyonun neden gerekli olduğu, neler yapıldığı sürekli açıklanmalıdır.
Odanın ısının uygun olması hastanın üşümesini ve banyoya girmeye direnç göstermesini engeller.
Giyinme :
Bunama hastaları için giyinme-soyunma karmaşık bir işlemdir. Kıyafetlerin uygun sırayla giyilmesi ve düğme-fermuar kullanımında zorluklara sıklıkla rastlanır.
Günün aynı saatinde giyinip-soyunma bu işlemin rutine dönüştürülmesinde yararlı olabilir.
Hasta mümkün olduğunca kendi giyinmesi için desteklenmeli, bunun için geniş zaman ayrılmalıdır.
Hasta aynı ya da benzer türde kıyafetleri giymekte ısrar edebilir. Kıyafetleri giyim sırasıyla hazırlamak hastaya kolaylık sağlayacaktır.
Giyinme sırasında hastaya konuşarak destek vermek (örneğin şimdi çorap ayağa gibi) işlerin kolaylaşmasını sağlayabilir. Kıyafet seçiminde giyilmesi/kullanımı kolay ve yumuşak kumaşlı olanların tercih edilmelidir.
Düğme-fermuar kullanımında güçlük varsa velkro (çift taraflı yapışkan bantlar-cırt cırt) bantların kullanılması kolaylık sağlayacaktır.
Yemek Yeme :
Bunama hastalarında iştah değişiklikleri ve yemek yemede güçlük sıktır. Hastaların bir kısmı yemek yemeyi reddederken bir kısmı gün boyu atıştırmayı ister. Hastalar çatal-bıçak kullanmada sıklıkla güçlük yaşarlar ve hatta bu yardımcı araçlar tehlikelere neden olabilir.
Yemek yenecek ortam sessiz ve rahat olmalıdır.
Gürültü ve hastanın dikkatini dağıtacak eşyaların ortadan kaldırılması ilginin yemeğe toplanmasına yardımcı olur
Hastaya seçme olanağı tanımak için birkaç çeşit yemeği küçük porsiyonlar halinde masaya koymalıdır.
Yemeklerin çiğnemesi ve hazmı kolay yapıda olmasına dikkat edilmelidir. Yemekler kaşık ile yenebilecek şekilde hazırlanmalıdır.
Elle yenebilen gıdaların da sofrada bulunması hastaya kolaylık sağlar.
Yemeklerin çukur bir tabakta servis edilmesi hastaya rahatlık sağlayacaktır. Yemek için uzun zaman ayrılmalıdır.
Genellikle yavaş yemek yiyen hastalar bu konuda zorlanmamalıdır. Yutma güçlüğü olup olmadığı gözlenip, gerektiğinde doktorla konuşulmalıdır.
Ağız-diş sağlığı için yemeklerden sonra diş fırçalama teşvik edilmelidir.
Ana öğünlerin arasında küçük atıştırmalara (içeriği sağlıklı olmak koşulu ile) izin verilebilir.
Hastanın sıvılarını alacağı bardağın kırılmaz özellikte olmasına dikkat edilmelidir.
İdrar Kaçırma :
Hastalığın seyri ilerledikçe pek çok demans hastasında mesane ve/veya barsak kontrolünde güçlükler yaşanır. Altına kaçırma, hasta için sıkıntılı yakını için zor bir durumdur.
Demans hastaları genellikle tuvalet ihtiyacının geldiğini fark edemez ya da tuvaletin yerini veya nasıl kullanılacağını bilemez.
Hasta gün boyunca yaklaşık 3 saatte bir tuvalete gitmesi hatırlatılabilir.
Gece yatmadan önce çok miktarda sıvı alımının kısıtlanması gece olabilecek idrar kaçırmalarını engeller.
Hastada huzursuzlanma, bacaklarını birbirine sürtme, pantolonunu çekiştirme gibi işaretler görüldüğünde tuvaleti olup olmadığı sorulmalıdır.
Tuvaletin kapısına büyük harflerle, kolay okunur şekilde yazılabilir.
Bazen kazaların olabileceği muhakkaktır. Böyle hoş olmayan bir durumla karşılaşmaktan dolayı mutsuz olmak doğaldır, hasta yakınının bu sıkıntısını bir yakınıyla konuşması rahatlatıcı olabilecektir. İdrarını kaçırmak hasta için de oldukça sıkıntı verici bir durumdur ve hatta bu durumdan utanır. Hastaya yumuşak bir ses tonuyla bunun bir kaza olduğunu söylenip rahatlaması sağlanmalıdır. En kısa sürede temizliğin tamamlanması gelişebilecek olumsuz deri etkilerinden koruyacaktır.
Uyku Problemleri :
Stres altında ve yorgun bir gün geçiren hasta yakını için uyku ihtiyaçtır. Ancak ne yazık ki pek çok demans hastasında gece gündüzden daha zordur. Demans hastalarının bir kısmı akşama doğru huzursuz olurlar. Bu nedenle havanın kararmaya başladığı saatlerden itibaren evin aydınlatılması önemlidir.
Her gece aynı saatlerde yatağa gitmek rutine dönüştürmek açışından faydalı olabilir. Sessiz bir ortam ve loş bir ışık uykuyu kolaylaştırabilir.
Hastanın gündüz şekerleme yapmasına izin verilmezse gece daha rahat uyur.
Akşamları kafein alımından kaçınılması uykuya dalmayı kolaylaştıracaktır.
Hastanın odası, koridor ve tuvalette gece lambasının olması kazaları önlemede yararlıdır. Ayrıca karanlık hastanın korkmasına ve yöneliminin bozulmasına neden olabilir.
Varsanı (Halüsinasyon) ve Sanrı (Delüzyon) :
Hastalığın seyri süresince halüsinasyon ve/veya delüzyona sık rastlanır. Halüsinasyon, var olmayan ses, koku, tatları duyma, olmayan şeyleri görmedir. Delüzyon ise hastanın gerçek dışı inançlarıdır. Hastanın görme problemi var ise algılama yanlışlıklarına neden olabilir. Bu durum halüsinasyon ile karıştırılabilir. Hastanın bu durumdan korkmuş olması muhtemeldir. Hasta ile yaşadığı deneyim hakkında konuşup, güvende olduğu hissettirilmelidir. Varsanıları olduğunda hastanın ilgisini başka yöne çekmek faydalı olabilir, örneğin bulunduğu oda değiştirilebilir. Evdeki aynaların kaldırılması hastanın gördüğü yansımadan korkmasını engelleyecektir. Televizyonda şiddet içeren ya da rahatsızlık veren görüntüleri izlemesi engellenmelidir. Hasta televizyon programı ile gerçek hayatı ayırt edemeyebilir.
Delüzyon (sanrı) doğru ya da gerçek olmayan inanıştır. Hastanın stresini artırır ve kendisini koruma amaçlı davranışları olabilir. Hasta ile inandıklarının yanlış olduğu konusunda tartışmamak daha uygundur.
Etrafta Dolaşma :
Biliş ve davranış sorunları olan bir hasta için en önemli konu güvenliktir. Bazı demans hastaları evden çıkıp amaçsızca dolaşmak eğilimindedir; bu durum kaybolma ve diğer tehlikelere neden olabilir. Hasta yön bulma problemi yaşıyor ise evden yalnız başına ayrılmasına izin verilmemelidir. Hastanın her zaman üzerinde taşıyacağı künyesinde kimlik ve acil durumlarda aranacak kişilerin telefonlarının olması güvenlik açısından önemlidir. Hasta kaybolur ise diğer yakınları, komşular ve polise derhal haber verilmelidir. Hasta bulunup eve döndüğünde kızmamalı, bu durumun demansın neden olduğu bir sorun olduğu unutulmamalıdır. Özelliklere akşamları sokak kapısı kilitlenmelidir.
Evdeki Güvenlik :
Hastanın yaşamaya alışkın olduğu mekan ve eşyaların mümkün olduğunca aynı kalması sağlanmalıdır. Hastanın belli dönemler farklı yerlerde misafir kalması gerekiyor ise kullanmaya alışkın olduğu bazı eşyaları da taşınmalıdır (örneğin, yatak örtüsü, yastık, resimler gibi). Hastanın geçmiş yaşamındaki deneyim ve alışkanlıklarını olabildiğince devam ettirmeye çalışmak esastır. Örneğin 50 yıldır yatağın sağ tarafında uyuma alışkanlığı olan bir hastaya yeni bir oda düzenliyorsanız yatağın konacağı yere dikkat edilmesi önemlidir.
Evdeki bazı basit güvenlik önlemleri tehlikeleri önler.
Kapı ve pencerelerin güvenliğinden emin olunmalıdır. Banyoda kilit varsa kaldırılmalıdır (yanlışlıkla içeride kilitli kalma olasılığına karşı).
Deterjanlar gibi kimyasal maddeler ulaşılması zor bir yerde saklanmalıdır.
Kullandığı ilaçları ve diğer ilaçlar ortada bırakılmamalıdır.
Evdeki dağınıklığı mümkün olduğu kadar engellenmelidir.
Yerde bir şeylerin olması hastanın takılıp düşmesine neden olabilir. Özellikle akşamları evdeki aydınlatma yeterli olması sağlanmalıdır.
Hastanın gözetim olmadan ocak/fırını kullanmasına izin verilmemelidir.
Depresyon ve Kaygı
Demans hastalığı önemli ölçüde yetersizliğe neden olan bir hastalıktır. Depresyon ve kaygı hastanın günlük aktivitelerini bozar: Bu durum hastanın özgüvenini ve çevreye olan ilgisini kaybetmesine neden olur. Depresyon hastanın zihinsel becerilerinin daha da yavaşlamasına yol açar, uyku-iştah değişikliklerine neden olur. Demans durumunda görülen depresyon ve kaygının tedavi edilmesi ile hastanın beceri düzeyinde bir düzelme sağlanabilir.
"Unutkanlık yakınması ile başvuran hastalarda, bellek bozulması dışında diğer bilişsel bozulmaların eşlik edip etmediğinin belirlenmesi önemlidir. Ayrıca bu bozulmanın normal yaşlanma ile mi yoksa demans ile mi ilgili olduğu saptanmalıdır. Demans geliştirmemiş bilişsel bozuklukların tanımlanmasında çeşitli kavramlar öne sürülmüştür. Selim yaşlılık unutkanlığı, yaşla ilişkili bellek bozulması ve yaşlanmayla ilişkili bilişsel gerileme gibi hafif düzeydeki bilişsel bozuklukların normal yaşlanmanın sınırları içinde kaldığı düşünülmektedir...
Hasta gün boyunca yaklaşık 3 saatte bir tuvalete gitmesi hatırlatılabilir.
Gece yatmadan önce çok miktarda sıvı alımının kısıtlanması gece olabilecek idrar kaçırmalarını engeller.
Hastada huzursuzlanma, bacaklarını birbirine sürtme, pantolonunu çekiştirme gibi işaretler görüldüğünde tuvaleti olup olmadığı sorulmalıdır.
Tuvaletin kapısına büyük harflerle, kolay okunur şekilde yazılabilir.
Bazen kazaların olabileceği muhakkaktır. Böyle hoş olmayan bir durumla karşılaşmaktan dolayı mutsuz olmak doğaldır, hasta yakınının bu sıkıntısını bir yakınıyla konuşması rahatlatıcı olabilecektir. İdrarını kaçırmak hasta için de oldukça sıkıntı verici bir durumdur ve hatta bu durumdan utanır. Hastaya yumuşak bir ses tonuyla bunun bir kaza olduğunu söylenip rahatlaması sağlanmalıdır. En kısa sürede temizliğin tamamlanması gelişebilecek olumsuz deri etkilerinden koruyacaktır.
Uyku Problemleri :
Stres altında ve yorgun bir gün geçiren hasta yakını için uyku ihtiyaçtır. Ancak ne yazık ki pek çok demans hastasında gece gündüzden daha zordur. Demans hastalarının bir kısmı akşama doğru huzursuz olurlar. Bu nedenle havanın kararmaya başladığı saatlerden itibaren evin aydınlatılması önemlidir.
Her gece aynı saatlerde yatağa gitmek rutine dönüştürmek açışından faydalı olabilir. Sessiz bir ortam ve loş bir ışık uykuyu kolaylaştırabilir.
Hastanın gündüz şekerleme yapmasına izin verilmezse gece daha rahat uyur.
Akşamları kafein alımından kaçınılması uykuya dalmayı kolaylaştıracaktır.
Hastanın odası, koridor ve tuvalette gece lambasının olması kazaları önlemede yararlıdır. Ayrıca karanlık hastanın korkmasına ve yöneliminin bozulmasına neden olabilir.
Varsanı (Halüsinasyon) ve Sanrı (Delüzyon) :
Hastalığın seyri süresince halüsinasyon ve/veya delüzyona sık rastlanır. Halüsinasyon, var olmayan ses, koku, tatları duyma, olmayan şeyleri görmedir. Delüzyon ise hastanın gerçek dışı inançlarıdır. Hastanın görme problemi var ise algılama yanlışlıklarına neden olabilir. Bu durum halüsinasyon ile karıştırılabilir. Hastanın bu durumdan korkmuş olması muhtemeldir. Hasta ile yaşadığı deneyim hakkında konuşup, güvende olduğu hissettirilmelidir. Varsanıları olduğunda hastanın ilgisini başka yöne çekmek faydalı olabilir, örneğin bulunduğu oda değiştirilebilir. Evdeki aynaların kaldırılması hastanın gördüğü yansımadan korkmasını engelleyecektir. Televizyonda şiddet içeren ya da rahatsızlık veren görüntüleri izlemesi engellenmelidir. Hasta televizyon programı ile gerçek hayatı ayırt edemeyebilir.
Delüzyon (sanrı) doğru ya da gerçek olmayan inanıştır. Hastanın stresini artırır ve kendisini koruma amaçlı davranışları olabilir. Hasta ile inandıklarının yanlış olduğu konusunda tartışmamak daha uygundur.
Etrafta Dolaşma :
Biliş ve davranış sorunları olan bir hasta için en önemli konu güvenliktir. Bazı demans hastaları evden çıkıp amaçsızca dolaşmak eğilimindedir; bu durum kaybolma ve diğer tehlikelere neden olabilir. Hasta yön bulma problemi yaşıyor ise evden yalnız başına ayrılmasına izin verilmemelidir. Hastanın her zaman üzerinde taşıyacağı künyesinde kimlik ve acil durumlarda aranacak kişilerin telefonlarının olması güvenlik açısından önemlidir. Hasta kaybolur ise diğer yakınları, komşular ve polise derhal haber verilmelidir. Hasta bulunup eve döndüğünde kızmamalı, bu durumun demansın neden olduğu bir sorun olduğu unutulmamalıdır. Özelliklere akşamları sokak kapısı kilitlenmelidir.
Evdeki Güvenlik :
Hastanın yaşamaya alışkın olduğu mekan ve eşyaların mümkün olduğunca aynı kalması sağlanmalıdır. Hastanın belli dönemler farklı yerlerde misafir kalması gerekiyor ise kullanmaya alışkın olduğu bazı eşyaları da taşınmalıdır (örneğin, yatak örtüsü, yastık, resimler gibi). Hastanın geçmiş yaşamındaki deneyim ve alışkanlıklarını olabildiğince devam ettirmeye çalışmak esastır. Örneğin 50 yıldır yatağın sağ tarafında uyuma alışkanlığı olan bir hastaya yeni bir oda düzenliyorsanız yatağın konacağı yere dikkat edilmesi önemlidir.
Evdeki bazı basit güvenlik önlemleri tehlikeleri önler.
Kapı ve pencerelerin güvenliğinden emin olunmalıdır. Banyoda kilit varsa kaldırılmalıdır (yanlışlıkla içeride kilitli kalma olasılığına karşı).
Deterjanlar gibi kimyasal maddeler ulaşılması zor bir yerde saklanmalıdır.
Kullandığı ilaçları ve diğer ilaçlar ortada bırakılmamalıdır.
Evdeki dağınıklığı mümkün olduğu kadar engellenmelidir.
Yerde bir şeylerin olması hastanın takılıp düşmesine neden olabilir. Özellikle akşamları evdeki aydınlatma yeterli olması sağlanmalıdır.
Hastanın gözetim olmadan ocak/fırını kullanmasına izin verilmemelidir.
Depresyon ve Kaygı
Demans hastalığı önemli ölçüde yetersizliğe neden olan bir hastalıktır. Depresyon ve kaygı hastanın günlük aktivitelerini bozar: Bu durum hastanın özgüvenini ve çevreye olan ilgisini kaybetmesine neden olur. Depresyon hastanın zihinsel becerilerinin daha da yavaşlamasına yol açar, uyku-iştah değişikliklerine neden olur. Demans durumunda görülen depresyon ve kaygının tedavi edilmesi ile hastanın beceri düzeyinde bir düzelme sağlanabilir.
"Unutkanlık yakınması ile başvuran hastalarda, bellek bozulması dışında diğer bilişsel bozulmaların eşlik edip etmediğinin belirlenmesi önemlidir. Ayrıca bu bozulmanın normal yaşlanma ile mi yoksa demans ile mi ilgili olduğu saptanmalıdır. Demans geliştirmemiş bilişsel bozuklukların tanımlanmasında çeşitli kavramlar öne sürülmüştür. Selim yaşlılık unutkanlığı, yaşla ilişkili bellek bozulması ve yaşlanmayla ilişkili bilişsel gerileme gibi hafif düzeydeki bilişsel bozuklukların normal yaşlanmanın sınırları içinde kaldığı düşünülmektedir...
Dr. Aylan GIMZAL, Dr. Çağrı YAZGAN
Son dönemde önerilen hafif bilişsel bozulma ise yukarıdakilerden farklı olarak normal yaşlanma ile demans arasında bir geçiş evresini tanımlamaktadır. Hafif bilişsel bozulmanın ölçütleri kullanıldığında bu bozukluğun Alzheimer hastalığına yıllık dönüşüm oranı %10-15’tir. Ancak yapılan uzunlamasına çalışmalarda hafif bilişsel bozulma tanısı için farklı testlerin kullanılması nedeniyle Alzheimer hastalığına dönüşüm oranları farklılık göstermektedir. Son dönemde bellek ve bellek dışı tutuluma göre amnestik, çoklu bilişsel işlev bozulması olan tip ve bellek dışı tek bilişsel işlev bozulması olan tip gibi klinik alt gruplara ayrılması önerilmiştir. Ayrıca, dejeneratif etiyoloji dışında vasküler, metabolik, travmatik ve diğer nedenlerden de söz edilmektedir.
Tedavide, bilişsel işlev bozukluklarında etkili olduğu bilinen ilaçlar dışında bellek güçlendirme eğitimi gibi ilaç dışı tedaviler de önerilmektedir. Hafif bilişsel bozulmanın tanı ölçütlerinde görüş birliği sağlanması, alt gruplarının belirlenmesi ve tedavisi ile ilgili daha fazla çalışmanın yürütülmesi gerekmektedir.
TANIMLAMA:
Alzheimer hastalığı, yaşlılıkla beraber ortaya çıkan ve başta unutkanlık olmak üzere çeşitli zihinsel ve davranışsal bozukluklara yol açan ilerleyici bir beyin hastalığıdır.
Beynin belli bölgelerinde, bilinmeyen bir nedenle birtakım proteinler birikir. Bu da beyindeki haberleşmeyi sağlayan sinir hücrelerinin hasar görmesine yol açar.Tanısı ön planda öykü almaya dayanmaktadır. Demans sebepleri arasında birinci sırada gelir.Bellek ve bilişsel işlevlerde günlük yaşam aktivitelerini kısıtlayacak derecede kronik ve ilerleyici kayıpla karakterizedir. Yaşamın orta ve ileri evrelerinde ortaya çıkar ve 50 yaş altında görülmesi pek nadirdir. Alzheimer hastalığı'nın görülme sıklığı yaşla birlikte artar, 65 yaşında gözülme sıklığı yüzde 5’lerdeyken, 60 yaş üstünde yüzde 30’a çıkar.
BELİRTİ VE BULGULAR:
Alzheimer hastalığının ilk belirtisi genellikle unutkanlıktır. Yakın zamana ait bilgileri hatırlama ya da yeni bilgiler öğrenme güçlüğü görülür. Ayrıca konuşma bozukluğu, karar verme güçlüğü, kişileri tanıyamama ya da yolunu kaybetme gibi başka zihinsel sorunlar' da başgösterir.
Alzheimer hastalarında tabloya çoğu kez davranış ve kişilik bozuklukları da eşlik eder. Özellikle hastalık ilerledikçe, birçok hastada depresyon, saldırganlık, huzursuzluk, hayaller görme, uyku bozuklukları ya da amaçsızca dolaşma gibi ruhsal sorunlar görülebilir.
Zihinsel bozukluklar:
• Unutkanlık
• Öğrenme güçlüğü
• Konuşma bozukluğu
• Yolunu kaybetme
• Kişileri tanıyamama
• Karar verme güçlüğü
Ruhsal bozukluklar:
• Huzursuzluk
• İlgisizlik
• Saldırganlık
• Uyku bozukluğu
• Amaçsız dolaşma
• Gerçekdışı hayaller
• Depresyon
TANI:
Alzheimer belirtileri ile başvuran hastalara yapılacak radyolojik ve laboratuvar incelemeleri sonrası uygulanacak tanı kriterleri ile Alzheimer Teşhisi % 90 doğruluk ile konulabilmektedir.Alzheimer hastalığı bunamanın en sık nedenidir, ancak benzer belirtiler veren başka hastalıklar da vardır. Bu nedenle, Alzheimer hastalığının diğer bunama nedenlerinden tam olarak ayırt edilmesi gerekir.Sinir hastalıkları uzmanları, yani nörologlar ve ruh hastalıkları uzmanları, yani psikiyatristler, çeşitli testler, beyin filmleri ve laboratuvar tetkikleri sayesinde bugün büyük oranda kesin teşhis koyabilmektedir.
HASTALIĞIN SEYRİ:
Alzheimer hastalığı yavaş ilerleyen, ancak zaman içinde günlük yaşamı etkileyerek, hastayı geri dönüşsüz bir şekilde bakıma muhtaç bırakan bir hastalıktır.
Genel olarak 3 evreye ayrılır:
•Birinci evrede, unutkanlık, bildiği yerleri tanıyamama, bazı kelimeleri bulamama, işine ve hobilerine karşı ilgisini yitirme gibi erken belirtiler verir ve genellikle hasta olduğunu kabul etmek istemez.
•İkinci evrede, bellek kaybı belirginleşir, yakınlarının isimlerini unutabilir, yolunu kaybedebilir, konuşma bozukluğu artar, yıkanma, giyinme gibi gündelik işlerinde yardıma ihtiyaç duyabilir ve bazı hayaller görebilir.
•Üçüncü evrede, artık aile üyelerini tanımayabilir, yemek yemede ve yürümede güçlükler başlar, idrarını ve dışkısını tutamayabilir ve ciddi davranış bozuklukları görülebilir.
Alzheimer hastalığı, yaklaşık 5-8 yıllık bir ilerleme süreci içinde hastayı yatağa bağlı ve tamamen bakıma muhtaç duruma getirir.
TEDAVİ:
Alzheimer hastalığını tamamen ortadan kaldıracak bir tedavi bugün için ne yazık ki yoktur. Ancak belli bir süre hastalığın ilerleme hızını durduracak ya da yavaşlatacak bazı yeni tedavi olanakları bulunmaktadır. Kolinesteraz inhibitörleri adı verilen bu yeni ilaçlar, beyindeki sinir hücrelerinin hasarı sonucu azalmış olan asetilkolin adlı haberci madde miktarının dengelenmesine yardım ederek zihinsel işlevleri korurlar. İlaç tedavisi, Alzheimer hastalığını tamamen durdurmaz, ancak bellek kaybı dahil, çeşitli zihinsel bozukluk belirtilerinin hafiflemesini sağlar. Böylelikle hastanın günlük yaşam aktiviteleri daha uzun süre korunur. Depresyon, huzursuzluk, uykusuzluk ya da hayaller görme gibi davranış bozukluklarını tedavi etmek için de uzun zamandır kullanılmakta olan çok sayıda etkili ve güvenilir ilaç bulunmaktadır. İlaç tedavisine karar verecek olan kişi, nörolog (sinir hastalıkları uzmanı) veya psikiyatristtir (ruh hastalıkları uzmanı). Sonuçta ilaç tedavisi, hastanın yaşam kalitesini artırır ve daha uzun süre kendine bakabilmesini sağlar.
Alzheimer hastalığı, yaşlılıkla beraber ortaya çıkan ve başta unutkanlık olmak üzere çeşitli zihinsel ve davranışsal bozukluklara yol açan ilerleyici bir beyin hastalığıdır.
Beynin belli bölgelerinde, bilinmeyen bir nedenle birtakım proteinler birikir. Bu da beyindeki haberleşmeyi sağlayan sinir hücrelerinin hasar görmesine yol açar.Tanısı ön planda öykü almaya dayanmaktadır. Demans sebepleri arasında birinci sırada gelir.Bellek ve bilişsel işlevlerde günlük yaşam aktivitelerini kısıtlayacak derecede kronik ve ilerleyici kayıpla karakterizedir. Yaşamın orta ve ileri evrelerinde ortaya çıkar ve 50 yaş altında görülmesi pek nadirdir. Alzheimer hastalığı'nın görülme sıklığı yaşla birlikte artar, 65 yaşında gözülme sıklığı yüzde 5’lerdeyken, 60 yaş üstünde yüzde 30’a çıkar.
BELİRTİ VE BULGULAR:
Alzheimer hastalığının ilk belirtisi genellikle unutkanlıktır. Yakın zamana ait bilgileri hatırlama ya da yeni bilgiler öğrenme güçlüğü görülür. Ayrıca konuşma bozukluğu, karar verme güçlüğü, kişileri tanıyamama ya da yolunu kaybetme gibi başka zihinsel sorunlar' da başgösterir.
Alzheimer hastalarında tabloya çoğu kez davranış ve kişilik bozuklukları da eşlik eder. Özellikle hastalık ilerledikçe, birçok hastada depresyon, saldırganlık, huzursuzluk, hayaller görme, uyku bozuklukları ya da amaçsızca dolaşma gibi ruhsal sorunlar görülebilir.
Zihinsel bozukluklar:
• Unutkanlık
• Öğrenme güçlüğü
• Konuşma bozukluğu
• Yolunu kaybetme
• Kişileri tanıyamama
• Karar verme güçlüğü
Ruhsal bozukluklar:
• Huzursuzluk
• İlgisizlik
• Saldırganlık
• Uyku bozukluğu
• Amaçsız dolaşma
• Gerçekdışı hayaller
• Depresyon
TANI:
Alzheimer belirtileri ile başvuran hastalara yapılacak radyolojik ve laboratuvar incelemeleri sonrası uygulanacak tanı kriterleri ile Alzheimer Teşhisi % 90 doğruluk ile konulabilmektedir.Alzheimer hastalığı bunamanın en sık nedenidir, ancak benzer belirtiler veren başka hastalıklar da vardır. Bu nedenle, Alzheimer hastalığının diğer bunama nedenlerinden tam olarak ayırt edilmesi gerekir.Sinir hastalıkları uzmanları, yani nörologlar ve ruh hastalıkları uzmanları, yani psikiyatristler, çeşitli testler, beyin filmleri ve laboratuvar tetkikleri sayesinde bugün büyük oranda kesin teşhis koyabilmektedir.
HASTALIĞIN SEYRİ:
Alzheimer hastalığı yavaş ilerleyen, ancak zaman içinde günlük yaşamı etkileyerek, hastayı geri dönüşsüz bir şekilde bakıma muhtaç bırakan bir hastalıktır.
Genel olarak 3 evreye ayrılır:
•Birinci evrede, unutkanlık, bildiği yerleri tanıyamama, bazı kelimeleri bulamama, işine ve hobilerine karşı ilgisini yitirme gibi erken belirtiler verir ve genellikle hasta olduğunu kabul etmek istemez.
•İkinci evrede, bellek kaybı belirginleşir, yakınlarının isimlerini unutabilir, yolunu kaybedebilir, konuşma bozukluğu artar, yıkanma, giyinme gibi gündelik işlerinde yardıma ihtiyaç duyabilir ve bazı hayaller görebilir.
•Üçüncü evrede, artık aile üyelerini tanımayabilir, yemek yemede ve yürümede güçlükler başlar, idrarını ve dışkısını tutamayabilir ve ciddi davranış bozuklukları görülebilir.
Alzheimer hastalığı, yaklaşık 5-8 yıllık bir ilerleme süreci içinde hastayı yatağa bağlı ve tamamen bakıma muhtaç duruma getirir.
TEDAVİ:
Alzheimer hastalığını tamamen ortadan kaldıracak bir tedavi bugün için ne yazık ki yoktur. Ancak belli bir süre hastalığın ilerleme hızını durduracak ya da yavaşlatacak bazı yeni tedavi olanakları bulunmaktadır. Kolinesteraz inhibitörleri adı verilen bu yeni ilaçlar, beyindeki sinir hücrelerinin hasarı sonucu azalmış olan asetilkolin adlı haberci madde miktarının dengelenmesine yardım ederek zihinsel işlevleri korurlar. İlaç tedavisi, Alzheimer hastalığını tamamen durdurmaz, ancak bellek kaybı dahil, çeşitli zihinsel bozukluk belirtilerinin hafiflemesini sağlar. Böylelikle hastanın günlük yaşam aktiviteleri daha uzun süre korunur. Depresyon, huzursuzluk, uykusuzluk ya da hayaller görme gibi davranış bozukluklarını tedavi etmek için de uzun zamandır kullanılmakta olan çok sayıda etkili ve güvenilir ilaç bulunmaktadır. İlaç tedavisine karar verecek olan kişi, nörolog (sinir hastalıkları uzmanı) veya psikiyatristtir (ruh hastalıkları uzmanı). Sonuçta ilaç tedavisi, hastanın yaşam kalitesini artırır ve daha uzun süre kendine bakabilmesini sağlar.
Demans hastalığı ilerleyici bir süreçtir; zaman geçtikçe yeni semptom ve bulgular eklenebilir. Demans semptomları ile başa çıkmada hasta yakınlarına önemli görevler düşmektedir. Çok sevdiğiniz yakınınızın becerilerini kaybetmesine tanıklık ederken, bir yandan da giderek tuhaflaşan davranışlarını görmek sizi çok üzecektir. Unutmayın ki karşınızdaki hala o çok sevdiğiniz insan; değişen yalnızca hastalık nedeniyle davranışlarıdır.
Hastalığın semptomları ile başa çıkmak oldukça zor ve her gün baştan aynı sorunlarla uğraşmak yıpratıcıdır. Bu süreçte depresyon ve/veya anksiyete yaşamanız olasıdır. Kızgınlık hissedebilir, öfke patlamaları yaşayabilir ve sonrasında suçluluk duyabilirsiniz.
Çok değerli yakınızın durumu ve O’na destek olmaya çalışırken yaşadığınız yorucu tempo nedeniyle böylesi duygular yaşamanız olasıdır. Bu durumdan doktorunuzu haberdar etmelisiniz.
Diğer yandan evde bakıma muhtaç bir hastanın olması tüm düzenlemelerin baştan yapılmasını gerekli kılabilir. Yaşamınızdaki alışkanlıklarınızı ertelemek zorunda kalabilir ve hatta aile içi çatışmalar yaşayabilirsiniz.
Bu zor günleri yaşarken mutlaka yakınlarınızdan destek alın, aile içinde görev dağılımı yapın. Arada dinlenmeye ihtiyacınız olduğunu unutmayın, hastanızı güvenebileceğiniz bir başka yakınıza emanet edin. Birkaç günlük bile olsa dinlenmek size nefes aldıracak ve böylece daha enerjik olarak geri dönemizi sağlayacaktır.
Günlük yaşantımızda fark etmeden yaptığımız rutinler (giyinme, yemek yeme, banyo yapma vb.) bir Alzheimer hastası için çok güç olabilir. Hastalığın tıbbi tedavisinin yanı sıra bazı basit öneriler hastanın günlük yaşantısını kolaylaştıracaktır.
Hastanıza yardım edin ama mümkün olduğunca onun yerine siz yapmayın.
İletişim
Demans hastası ile kısa ve basit cümleler ile konuşun. Böylece söyledikleriniz daha rahat anlaşılacaktır.
Basit kelimeler ile kısa cümleler kurun
Konuşurken ses tonunuz ve yüz ifadeniz yumuşak olsun
Hastayla bebekmiş gibi ya da orada yokmuş gibi konuşmayın
Hastanın ilgisini dağıtacak uyaranları ve gürültüyü (örneğin TV, radyo) en aza indirin
Hastanıza her zamanki hitabınızla seslenin, konuşmaya başlamadan önce dikkatini çektiğinizden emin olun
Konuşurken mutlaka göz teması kurun, bunun için aynı seviyede olmaya dikkat edin. Hastanız oturuyorsa siz ayakta durmayın.
Yanıt vermesi için zaman tanıyın, sözünü kesmemeye dikkat edin.
Hastanın bir kelimeyi bulmada zorlandığını fark ediyorsanız zarifçe uygun kelimeyi söyleyin
Banyo
Alzheimer hastalarında kişisel hijyenin ihmaline sık rastlanır. Hastaların bir kısmı banyo yapmayı unutur, gerekliliğini kavrayamaz, bir kısmı ise sudan korkar.
Banyo yapmayı eğlenceli, rahatlatıcı bir aktivite haline getirmeye çalışın
Banyo zamanını hastanın en rahat/gevşemiş olduğu saate alın ve hatta günün aynı saatinde banyo yapmayı bir rutin haline getirmeye çalışın
Hastanıza banyonun neden gerekli olduğunu açıklayın, duş yaparken neler yaptığınızı sürekli açıklayın
Banyoya girmeden önce ihtiyaç duyacağınız her şeyi yanınıza almayı unutmayın
Odanın ısının uygun olmasını sağlayın, böylece hasta soyunduktan sonra üşümez ve banyoya girmeye direnç göstermez
Suyun sıcaklığını çok iyi ayarlayın, fazla sıcak ya da soğuk su hastayı ürkütecektir
Hastanız banyo sırasında çıplak kalmaktan rahatsızlık duyuyor olabilir, bu durumda iç çamaşırları ile kalmasına izin verin
Hastanız banyo sırasında ayakta durmayı tercih ediyorsa zemine kaymayı engelleyici bir malzeme konması, oturmayı tercih ediyor ise emniyetli bir tabure kullanması tehlikeleri önlemek açısından yararlı olacaktır.
Hastalar yüzlerine ve özellikle gözlerine su gelmesinden rahatsız olabilir. Bu nedenle ayaklarından başlayarak gövdesini yıkayın, izin verdiği takdirde saçlarını ıslatın
Vücudun yıkanması sırasında kullandığınız süngerin yumuşak ve şampuanın göz yakmayan özellikte olmasına dikkat edin
Banyo sırasında hastanızı aktif rol alması için destekleyin
Giyinme
Demans hastaları için giyinme-soyunma karmaşık bir işlemdir. Kıyafetlerin uygun sırayla giyilmesi ve düğme-fermuar kullanımında zorluklara sıklıkla rastlanır.
Günün aynı saatinde giyinip-soyunma bu işlemin rutine dönüştürülmesinde yararlı olabilir
Hastanızı mümkün olduğunca kendi giyinmesi için destekleyin, bunun için geniş zaman ayırın
Hastanız aynı ya da benzer türde kıyafetleri giymekte ısrar ediyorsa bunlardan birkaç tane satın alın
Kıyafetleri giyim sırasıyla hazırlamak hastaya kolaylık sağlayacaktır
Giyinme sırasında hastaya konuşarak destek vermek (örneğin şimdi çorap ayağa gibi) işlerin kolaylaşmasını sağlayabilir
Kıyafet seçiminde giyilmesi/kullanımı kolay ve yumuşak kumaşlı olanların tercih edilmelidir.
Düğme-fermuar kullanımında güçlük varsa velkro (çift taraflı yapışkan bantlar-cırt cırt) bantların kullanılması kolaylık sağlayacaktır
Yemek Yeme
Demans hastalarında iştah değişiklikleri ve yemek yemede güçlük sıktır. Hastaların bir kısmı yemek yemeyi adeta reddederken bir kısmı gün boyu atıştırmayı ister. Hastalar çatal-bıçak kullanmada sıklıkla güçlük yaşarlar ve hatta bu yardımcı araçlar tehlikelere neden olabilir.
Yemek yenecek ortamın sessiz ve rahat olmasına özen gösterin. Gürültü ve hastanın dikkatini dağıtacak objelerin ortadan kaldırılması ilginin yemeğe toplanmasına yardımcı olur
Hastaya seçme olanağı tanımak için birkaç çeşit yemeği küçük porsiyonlar halinde masaya koymalıdır. Yemeklerin çiğnemesi ve hazmı kolay yapıda olmasına dikkat edin
Yemekleri kaşık ile yenebilecek şekilde hazırlayın. Elle yenebilen gıdaların da sofrada bulunmasını hastaya kolaylık sağlayacaktır. Örneğin kahvaltıda küçük parçalara kesilmiş peynirler
Yemeklerin çukur bir tabakta servis edilmesi hastaya kolaylık sağlayacaktır
Yemek için uzun zaman ayırın. Genellikle yavaş yemek yiyen hastaları bu konuda zorlamayın
Hastanızda yutma güçlüğü olup olmadığını dikkatle gözleyin, gerektiğinde doktorunuzla konuşun
Ağız-diş sağlığı için yemeklerden sonra diş fırçalamayı teşvik edin
Ana öğünlerin arasında küçük atıştırmalara (içeriği sağlıklı olmak koşulu ile) izin verebilirsiniz.
Hastanın sıvılarını alacağı bardağın kırılmaz özellikte olmasına dikkat edin
Bardağa suyu az miktarda doldurun, bittikçe yenileyin.
İnkontinans / İdrar Kaçırma
Hastalığın seyri ilerledikçe pek çok Demans hastasında mesane ve/veya barsak kontrolünde güçlükler yaşanır. İnkontinans, hasta için sıkıntılı yakını için zor bir durumdur.
Demans hastaları genellikle tuvalet ihtiyacının geldiğini fark edemez ya da tuvaletin yerini veya nasıl kullanılacağını bilemez.
Hastanıza gün boyunca yaklaşık 3 saatte bir tuvalete gitmesini hatırlatın
Gece yatmadan önce çok miktarda sıvı alımının kısıtlanması gece olabilecek kazaları engeller
Hastada huzursuzlanma, bacaklarını birbirine sürtme, pantolonunu çekiştirme gibi işaretler gördüğünüzde tuvaleti olup olmadığını sorun
Tuvaletin kapısına büyük harflerle, kolay okunur şekilde yazın
Bazen kazaların olabileceği muhakkaktır. Bu sırada öfkelendiğinizi belli etmemeye çalışın. Böylesi hoş olmayan bir durumla karşılaşmaktan dolayı mutsuz olmanız doğaldır, bu sıkıntınızı bir yakınınızla konuşarak rahatlamaya çalışın
İdrarını kaçırmak hasta için de oldukça sıkıntı verici bir durumdur ve hatta bu durumdan utanır. Hastanıza yumuşak bir ses tonuyla bunun bir kaza olduğunu söyleyip rahatlamasını sağlayın
Kaza yaşandığında bunun gerçek bir inkontinans ya da pantolonun güç çıkmasından kaynaklanan bir zaman kaybı mı olduğunu iyice araştırın
İnkontinans olduğunda en kısa sürede temizliğin tamamlanması gelişebilecek olumsuz deri etkilerinden koruyacaktır.
Uyku Problemleri
Stres altında ve yorgun bir gün geçiren hasta yakını için uyku ihtiyaçtır. Ancak ne yazık ki pek çok Demans hastasında gece gündüzden daha zordur.
Demans hastalarının bir kısmı akşama doğru huzursuz ve hatta ajite olurlar. Bu nedenle havanın kararmaya başladığı saatlerden itibaren evin aydınlatılması önemlidir
Her gece aynı saatlerde yatağa gitmek rutine dönüştürmek açışından faydalı olabilir
Sessiz bir ortam ve loş bir ışık uykuyu kolaylaştırabilir
Hastanızın gündüz şekerleme yapmasına izin vermezseniz gece daha rahat uyur
Akşamları kafein alımından kaçınılması uykuya dalmayı kolaylaştıracaktır
Hastanın odası, koridor ve tuvalette gece lambasının olması kazaları önlemede yararlıdır. Ayrıca karanlık hastanın korkmasına ve oryantasyonunun bozulmasına neden olabilir
Hastalığın semptomları ile başa çıkmak oldukça zor ve her gün baştan aynı sorunlarla uğraşmak yıpratıcıdır. Bu süreçte depresyon ve/veya anksiyete yaşamanız olasıdır. Kızgınlık hissedebilir, öfke patlamaları yaşayabilir ve sonrasında suçluluk duyabilirsiniz.
Çok değerli yakınızın durumu ve O’na destek olmaya çalışırken yaşadığınız yorucu tempo nedeniyle böylesi duygular yaşamanız olasıdır. Bu durumdan doktorunuzu haberdar etmelisiniz.
Diğer yandan evde bakıma muhtaç bir hastanın olması tüm düzenlemelerin baştan yapılmasını gerekli kılabilir. Yaşamınızdaki alışkanlıklarınızı ertelemek zorunda kalabilir ve hatta aile içi çatışmalar yaşayabilirsiniz.
Bu zor günleri yaşarken mutlaka yakınlarınızdan destek alın, aile içinde görev dağılımı yapın. Arada dinlenmeye ihtiyacınız olduğunu unutmayın, hastanızı güvenebileceğiniz bir başka yakınıza emanet edin. Birkaç günlük bile olsa dinlenmek size nefes aldıracak ve böylece daha enerjik olarak geri dönemizi sağlayacaktır.
Günlük yaşantımızda fark etmeden yaptığımız rutinler (giyinme, yemek yeme, banyo yapma vb.) bir Alzheimer hastası için çok güç olabilir. Hastalığın tıbbi tedavisinin yanı sıra bazı basit öneriler hastanın günlük yaşantısını kolaylaştıracaktır.
Hastanıza yardım edin ama mümkün olduğunca onun yerine siz yapmayın.
İletişim
Demans hastası ile kısa ve basit cümleler ile konuşun. Böylece söyledikleriniz daha rahat anlaşılacaktır.
Basit kelimeler ile kısa cümleler kurun
Konuşurken ses tonunuz ve yüz ifadeniz yumuşak olsun
Hastayla bebekmiş gibi ya da orada yokmuş gibi konuşmayın
Hastanın ilgisini dağıtacak uyaranları ve gürültüyü (örneğin TV, radyo) en aza indirin
Hastanıza her zamanki hitabınızla seslenin, konuşmaya başlamadan önce dikkatini çektiğinizden emin olun
Konuşurken mutlaka göz teması kurun, bunun için aynı seviyede olmaya dikkat edin. Hastanız oturuyorsa siz ayakta durmayın.
Yanıt vermesi için zaman tanıyın, sözünü kesmemeye dikkat edin.
Hastanın bir kelimeyi bulmada zorlandığını fark ediyorsanız zarifçe uygun kelimeyi söyleyin
Banyo
Alzheimer hastalarında kişisel hijyenin ihmaline sık rastlanır. Hastaların bir kısmı banyo yapmayı unutur, gerekliliğini kavrayamaz, bir kısmı ise sudan korkar.
Banyo yapmayı eğlenceli, rahatlatıcı bir aktivite haline getirmeye çalışın
Banyo zamanını hastanın en rahat/gevşemiş olduğu saate alın ve hatta günün aynı saatinde banyo yapmayı bir rutin haline getirmeye çalışın
Hastanıza banyonun neden gerekli olduğunu açıklayın, duş yaparken neler yaptığınızı sürekli açıklayın
Banyoya girmeden önce ihtiyaç duyacağınız her şeyi yanınıza almayı unutmayın
Odanın ısının uygun olmasını sağlayın, böylece hasta soyunduktan sonra üşümez ve banyoya girmeye direnç göstermez
Suyun sıcaklığını çok iyi ayarlayın, fazla sıcak ya da soğuk su hastayı ürkütecektir
Hastanız banyo sırasında çıplak kalmaktan rahatsızlık duyuyor olabilir, bu durumda iç çamaşırları ile kalmasına izin verin
Hastanız banyo sırasında ayakta durmayı tercih ediyorsa zemine kaymayı engelleyici bir malzeme konması, oturmayı tercih ediyor ise emniyetli bir tabure kullanması tehlikeleri önlemek açısından yararlı olacaktır.
Hastalar yüzlerine ve özellikle gözlerine su gelmesinden rahatsız olabilir. Bu nedenle ayaklarından başlayarak gövdesini yıkayın, izin verdiği takdirde saçlarını ıslatın
Vücudun yıkanması sırasında kullandığınız süngerin yumuşak ve şampuanın göz yakmayan özellikte olmasına dikkat edin
Banyo sırasında hastanızı aktif rol alması için destekleyin
Giyinme
Demans hastaları için giyinme-soyunma karmaşık bir işlemdir. Kıyafetlerin uygun sırayla giyilmesi ve düğme-fermuar kullanımında zorluklara sıklıkla rastlanır.
Günün aynı saatinde giyinip-soyunma bu işlemin rutine dönüştürülmesinde yararlı olabilir
Hastanızı mümkün olduğunca kendi giyinmesi için destekleyin, bunun için geniş zaman ayırın
Hastanız aynı ya da benzer türde kıyafetleri giymekte ısrar ediyorsa bunlardan birkaç tane satın alın
Kıyafetleri giyim sırasıyla hazırlamak hastaya kolaylık sağlayacaktır
Giyinme sırasında hastaya konuşarak destek vermek (örneğin şimdi çorap ayağa gibi) işlerin kolaylaşmasını sağlayabilir
Kıyafet seçiminde giyilmesi/kullanımı kolay ve yumuşak kumaşlı olanların tercih edilmelidir.
Düğme-fermuar kullanımında güçlük varsa velkro (çift taraflı yapışkan bantlar-cırt cırt) bantların kullanılması kolaylık sağlayacaktır
Yemek Yeme
Demans hastalarında iştah değişiklikleri ve yemek yemede güçlük sıktır. Hastaların bir kısmı yemek yemeyi adeta reddederken bir kısmı gün boyu atıştırmayı ister. Hastalar çatal-bıçak kullanmada sıklıkla güçlük yaşarlar ve hatta bu yardımcı araçlar tehlikelere neden olabilir.
Yemek yenecek ortamın sessiz ve rahat olmasına özen gösterin. Gürültü ve hastanın dikkatini dağıtacak objelerin ortadan kaldırılması ilginin yemeğe toplanmasına yardımcı olur
Hastaya seçme olanağı tanımak için birkaç çeşit yemeği küçük porsiyonlar halinde masaya koymalıdır. Yemeklerin çiğnemesi ve hazmı kolay yapıda olmasına dikkat edin
Yemekleri kaşık ile yenebilecek şekilde hazırlayın. Elle yenebilen gıdaların da sofrada bulunmasını hastaya kolaylık sağlayacaktır. Örneğin kahvaltıda küçük parçalara kesilmiş peynirler
Yemeklerin çukur bir tabakta servis edilmesi hastaya kolaylık sağlayacaktır
Yemek için uzun zaman ayırın. Genellikle yavaş yemek yiyen hastaları bu konuda zorlamayın
Hastanızda yutma güçlüğü olup olmadığını dikkatle gözleyin, gerektiğinde doktorunuzla konuşun
Ağız-diş sağlığı için yemeklerden sonra diş fırçalamayı teşvik edin
Ana öğünlerin arasında küçük atıştırmalara (içeriği sağlıklı olmak koşulu ile) izin verebilirsiniz.
Hastanın sıvılarını alacağı bardağın kırılmaz özellikte olmasına dikkat edin
Bardağa suyu az miktarda doldurun, bittikçe yenileyin.
İnkontinans / İdrar Kaçırma
Hastalığın seyri ilerledikçe pek çok Demans hastasında mesane ve/veya barsak kontrolünde güçlükler yaşanır. İnkontinans, hasta için sıkıntılı yakını için zor bir durumdur.
Demans hastaları genellikle tuvalet ihtiyacının geldiğini fark edemez ya da tuvaletin yerini veya nasıl kullanılacağını bilemez.
Hastanıza gün boyunca yaklaşık 3 saatte bir tuvalete gitmesini hatırlatın
Gece yatmadan önce çok miktarda sıvı alımının kısıtlanması gece olabilecek kazaları engeller
Hastada huzursuzlanma, bacaklarını birbirine sürtme, pantolonunu çekiştirme gibi işaretler gördüğünüzde tuvaleti olup olmadığını sorun
Tuvaletin kapısına büyük harflerle, kolay okunur şekilde yazın
Bazen kazaların olabileceği muhakkaktır. Bu sırada öfkelendiğinizi belli etmemeye çalışın. Böylesi hoş olmayan bir durumla karşılaşmaktan dolayı mutsuz olmanız doğaldır, bu sıkıntınızı bir yakınınızla konuşarak rahatlamaya çalışın
İdrarını kaçırmak hasta için de oldukça sıkıntı verici bir durumdur ve hatta bu durumdan utanır. Hastanıza yumuşak bir ses tonuyla bunun bir kaza olduğunu söyleyip rahatlamasını sağlayın
Kaza yaşandığında bunun gerçek bir inkontinans ya da pantolonun güç çıkmasından kaynaklanan bir zaman kaybı mı olduğunu iyice araştırın
İnkontinans olduğunda en kısa sürede temizliğin tamamlanması gelişebilecek olumsuz deri etkilerinden koruyacaktır.
Uyku Problemleri
Stres altında ve yorgun bir gün geçiren hasta yakını için uyku ihtiyaçtır. Ancak ne yazık ki pek çok Demans hastasında gece gündüzden daha zordur.
Demans hastalarının bir kısmı akşama doğru huzursuz ve hatta ajite olurlar. Bu nedenle havanın kararmaya başladığı saatlerden itibaren evin aydınlatılması önemlidir
Her gece aynı saatlerde yatağa gitmek rutine dönüştürmek açışından faydalı olabilir
Sessiz bir ortam ve loş bir ışık uykuyu kolaylaştırabilir
Hastanızın gündüz şekerleme yapmasına izin vermezseniz gece daha rahat uyur
Akşamları kafein alımından kaçınılması uykuya dalmayı kolaylaştıracaktır
Hastanın odası, koridor ve tuvalette gece lambasının olması kazaları önlemede yararlıdır. Ayrıca karanlık hastanın korkmasına ve oryantasyonunun bozulmasına neden olabilir
Hastalığın seyri süresince halüsinasyon ve/veya delüzyona sık rastlanır. Halüsinasyon, var olmayan ses, koku, tadları duyma, olmayan şeyleri görmedir. Delüzyon ise hastanın gerçek dışı inançlarıdır.
Hastanın görme problemi var ise algılama yanlışlıklarına neden olabilir Bu durum halüsinasyon ile karıştırılabilir.
Halüsine olan hastanın bu durumdan korkmuş olması muhtemeldir. Hastanız ile yaşadığı deneyim hakkında konuşun, O’na inandığınızı bilmesini sağlayın, güvende olduğunu hissettirin
Halüsine iken hastanın ilgisini başka yöne çekmek faydalı olabilir, örneğin bulunduğunuz odayı değiştirin
Evdeki aynaların kaldırılması hastanın gördüğü yansımadan korkmasını engelleyecektir
Televizyonda şiddet içeren ya da rahatsızlık veren görüntüleri izlemesini engelleyin. Hasta televizyon programı ile gerçek hayatı ayırt edemeyebilir
Delüzyon (sanrı) doğru/gerçek olmayan inanıştır. Hastanın stresini artırır ve kendisini koruma amaçlı davranışları olabilir
Hastanız ile inandıklarının yanlış olduğu konusunda tartışmayın
Etrafta Dolaşma
Kognitif ve davranış sorunları olan bir hasta için en önemli olan güvenliktir. Bazı Demans hastaları evden çıkıp amaçsızca dolaşmak eğilimindedir; bu durum kaybolma ve diğer tehlikelere neden olabilir.
Hastanız oryantasyon (yönelim) problemi yaşıyor ise evden yalnız başına ayrılmasına izin vermeyin
Hastanızın her zaman üzerinde taşıyacağı künyesinde kimlik ve acil durumlarda aranacak kişilerin telefonlarının olması güvenlik açısından önemlidir.
Hastanız kaybolur ise yakınlarınız, komşular ve polise derhal haber verin
Hastanız bulunup eve döndüğünde O’na kızmayın. Unutmayın ki bu durum demansın neden olduğu bir sorundur
Özelliklere akşamları sokak kapısını kilitleyin
Evdeki Güvenlik
Hastanın yaşamaya alışkın olduğu mekan ve eşyaların mümkün olduğunca aynı kalmasını sağlayın. Hastanın belli dönemler farklı yerlerde misafir kalması gerekiyor ise kullanmaya alışkın olduğu bazı eşyalarını da taşıyın (örneğin, yatak örtüsü, yastık, resimler gibi)
Hastanın geçmiş yaşamındaki deneyim ve alışkanlıklarını olabildiğince devam ettirmeye çalışmak esastır. Örneğin 50 yıldır yatağın sağ tarafında uyuma alışkanlığı olan bir hastaya yeni bir oda düzenliyorsanız yatağın konacağı yere dikkat edilmesi önemlidir.
Evdeki bazı basit güvenlik önlemleri tehlikeleri önler
Kapı ve pencerelerin güvenliğinden emin olun
Banyoda kilit varsa kaldırın (yanlışlıkla içeride kilitli kalma olasılığına karşı)
Deterjanlar gibi kimyasal ajanları ulaşılması zor bir yerde muhafaza edin
Evdeki dağınıklığı mümkün olduğu kadar engelleyin. Yerde bir şeylerin olması hastanın takılıp düşmesine neden olabilir
Özellikle akşamları evdeki aydınlatmanın yeterli olmasını sağlayın
Hastanın sizin gözetiminiz olmadan ocak/fırını kullanmasına izin vermeyin
Demans hastalığı önemli ölçüde maluliyete neden olan bir hastalıktır. Hastanın performansını önemli ölçüde etkiler.
Hastanın görme problemi var ise algılama yanlışlıklarına neden olabilir Bu durum halüsinasyon ile karıştırılabilir.
Halüsine olan hastanın bu durumdan korkmuş olması muhtemeldir. Hastanız ile yaşadığı deneyim hakkında konuşun, O’na inandığınızı bilmesini sağlayın, güvende olduğunu hissettirin
Halüsine iken hastanın ilgisini başka yöne çekmek faydalı olabilir, örneğin bulunduğunuz odayı değiştirin
Evdeki aynaların kaldırılması hastanın gördüğü yansımadan korkmasını engelleyecektir
Televizyonda şiddet içeren ya da rahatsızlık veren görüntüleri izlemesini engelleyin. Hasta televizyon programı ile gerçek hayatı ayırt edemeyebilir
Delüzyon (sanrı) doğru/gerçek olmayan inanıştır. Hastanın stresini artırır ve kendisini koruma amaçlı davranışları olabilir
Hastanız ile inandıklarının yanlış olduğu konusunda tartışmayın
Etrafta Dolaşma
Kognitif ve davranış sorunları olan bir hasta için en önemli olan güvenliktir. Bazı Demans hastaları evden çıkıp amaçsızca dolaşmak eğilimindedir; bu durum kaybolma ve diğer tehlikelere neden olabilir.
Hastanız oryantasyon (yönelim) problemi yaşıyor ise evden yalnız başına ayrılmasına izin vermeyin
Hastanızın her zaman üzerinde taşıyacağı künyesinde kimlik ve acil durumlarda aranacak kişilerin telefonlarının olması güvenlik açısından önemlidir.
Hastanız kaybolur ise yakınlarınız, komşular ve polise derhal haber verin
Hastanız bulunup eve döndüğünde O’na kızmayın. Unutmayın ki bu durum demansın neden olduğu bir sorundur
Özelliklere akşamları sokak kapısını kilitleyin
Evdeki Güvenlik
Hastanın yaşamaya alışkın olduğu mekan ve eşyaların mümkün olduğunca aynı kalmasını sağlayın. Hastanın belli dönemler farklı yerlerde misafir kalması gerekiyor ise kullanmaya alışkın olduğu bazı eşyalarını da taşıyın (örneğin, yatak örtüsü, yastık, resimler gibi)
Hastanın geçmiş yaşamındaki deneyim ve alışkanlıklarını olabildiğince devam ettirmeye çalışmak esastır. Örneğin 50 yıldır yatağın sağ tarafında uyuma alışkanlığı olan bir hastaya yeni bir oda düzenliyorsanız yatağın konacağı yere dikkat edilmesi önemlidir.
Evdeki bazı basit güvenlik önlemleri tehlikeleri önler
Kapı ve pencerelerin güvenliğinden emin olun
Banyoda kilit varsa kaldırın (yanlışlıkla içeride kilitli kalma olasılığına karşı)
Deterjanlar gibi kimyasal ajanları ulaşılması zor bir yerde muhafaza edin
Evdeki dağınıklığı mümkün olduğu kadar engelleyin. Yerde bir şeylerin olması hastanın takılıp düşmesine neden olabilir
Özellikle akşamları evdeki aydınlatmanın yeterli olmasını sağlayın
Hastanın sizin gözetiminiz olmadan ocak/fırını kullanmasına izin vermeyin
Demans hastalığı önemli ölçüde maluliyete neden olan bir hastalıktır. Hastanın performansını önemli ölçüde etkiler.
Depresyon ve anksiyete hastanın günlük aktivitelerini bozar
Hastanın özgüvenini kaybetmesi çevreye ilgisini kaybetmesine neden olur
Depresyon hastanın zihinsel performansının daha da yavaşlamasına yol açar
Depresyon ve anksiyete, uyku-iştah değişikliklerine neden olur
Depresyon ve anksiyete tedavi edilebilir, böylece hastanın performansında düzelme sağlanabilir .
Demanslı Bir Hastaya Yapabileceğiniz Yardımlar
Eve giren çıkan kişilerin çok sayıda olması hasta için zararlıdır. Hasta aşırı gürültü, çok parlak renkli ışıklardan korunmalıdır. Herşey hastayı dinlendirecek ve hoş bir şekilde dikkatini çekecek özellikte olmalıdır.
Ev eşyaları düşmeyi, kazaları ve yaralanmayı önleyecek özelliklerde olmalı, keskin şeylere dikkat edilmeli, yere sağlam oturan özelliklerde olmalı, zemini kayganlaştırıp, düşmelere yol açabilecek malzemelerden kaçınılmalı, eşyalar rahat hareket edecek, dolaşmaya engel olmayacak şekilde düzenlenmelidir. Evden tek başına dışarıya gitmeler, kaza ve kaybolmalara yol açabileceğinden bakım verenlerin dikkat etmesi sağlanmalıdır.
Görme keskinliği azaldığı için kazaları ya da eşya ve gölgeleri yanlış değerlendirmeyi (illüzyon) önlemek amacı ile oda iyi aydınlatılmalıdır. Kişinin daha önce severek kullandığı bir takım ufak eşyaları (saat, kalem, tesbih, ruj, parfüm, çanta gibi) yanında olmalı, sevdiği ve anılarını tazeleyebileceği, konuşma olanağı yaratabilecek albüm, resimlikler gözönünde bulunmalıdır. Geçmişte yapıp zevk aldığı hobi ve alışkanlıklarını (bahçe ile uğraşma, çok yormayan sporlar, resim, elişi, kolleksiyonculuk, ufak tefek tamiratlar, şarkı söyleme, film seyretme gibi) sürdürmeye özendirilmelidir.
Alzheimer Vakfı
Kişide ilerleyen yaş ile, beyindeki bir takım değişmeler sonrası oluşan bellekte bozulmanın yanı sıra konuşma, söylenen şeyleri ya da daha önce bilinen şeyleri yapmama, çevresindeki eşya ve varlıkları tanıyamama; hesaplama, plan yapma, yürütme, sorunları çözme, davranışları yeri geldiğinde sonlandırabilme, uygun yargıda bulunma gibi daha çok beynin frontal bölgesine ait becerilerde kayıplar ile kendini gösteren ilerleyici bir rahatsızlıktır. 65 yaş üzerindeki grubun %2-4’ ünde, 85 yaş üzerinde ise %20 oranında görülmektedir. Yaklaşık olarak %60 kadarı Alzheimer dediğimiz rahatsızlıktan dolayı, %10-20’ si beyin damar hastalıkları ve tıkanmaları, tekrarlayan felçlerden ötürü, %10’ u alkole bağlı, geri kalanı ise trawma, ilaç zehirlenmeleri, kafa içindeki tümörler, abse ve diğer vücut hastalıkları sonrası oluşmaktadır.
İlerleyen yaş, Alzheimer tipinde yakın akrabalarda risk artmaktadır. Damarsal tipte ise yüksek tansiyon, kalp-kapak hastalıkları, beslenme yetersizlikleri riski yükseltmektedir.
Demanslı Bir Hastaya Yapabileceğiniz Yardımlar: İlk olarak hastanın tek başına yaşamaması gerekmektedir. Yanında yakınları kalmıyorsa, hiç değilse bir bakıcı bulunmalıdır. Hasta ile iletişim en üst düzeyde sağlanmalıdır. Olabildiğince konuşmaya, kendi düşünce ve hislerini anlatmaya çalışılmalıdır. Onun her işini sizin yapmanız uygun bir davranış değildir. Yemesi, içmesi, uyuması, tuvalet alışkanlıkları, ilaçlarının alımı belirli bir düzen içinde olmalıdır. Olabilecek değişikliklerde erken müdahale etmek gerekmektedir. Hastanın bulunduğu mekan, odası, eşyaları, giysilerinde değişiklikler yapılmamalı, hasta kendini alışık olduğu düzen içinde yaşamalıdır.
Akşamları idrar kaçırmayı önlemek için ilaç kullanımı öncesinde, tuvalete daha çok gitmeyi sağlama, akşam idrarını çoğaltacak bazı maddelerden kaçınılmalıdır. Alkol, kahve sinirliliği arttırıp, münakaşalara yol açabileceğinden, alımları önlenmeli, kendisi azarlanmamalıdır. Alınmayın kızmayın, onun gönlünü almaya çalışın. Sıcak- soğuk hissi yaşla birlikte kaybolduğu için banyosunun suyunu siz ayarlayın. Pencereler, balkon ve merdivenler yanına, düşmeye engel olacak trabzanlar yerleştirebilirsiniz.
Eve giren çıkan kişilerin çok sayıda olması hasta için zararlıdır. Kişi aşırı gürültü, çok parlak renkli ışıklardan korunmalıdır. Evden tek başına dışarıya gitmeler, kaza ve kaybolmalara yol açabileceğinden bakım verenlerin dikkat etmesi sağlanmalıdır. Kişinin daha önce severek kullandığı ufak eşyaları (kalem, saat, ruj, parfüm, çanta vs) yanında olmalıdır. Geçmişte yapıp zevk aldığı hobi ve alışkanlıklarını (bahçe işi, resim, elişi, şarkı söyleme vs) sürdürmeye özendirilmelidir. 100 bunama hastasının 60'ında Alzheimer var .
Toplumda her 100 demans (bunama) hastasının 60’ında Alzheimer görülüyor. Ancak başka demans türleri de bulunuyor ve bunların başlangıç bulgarı, belirtileri ayırt edilmelerini sağlıyor. Acıbadem Bağdat Caddesi Tıp Merkezi Nöroloji Uzmanı Doç. Dr. Gökhan Erkol, Alzheimer hastalığının demansın nedenlerinden sadece biri olduğunu belirtiyor.
Alzheimer hastalığı şu belirtilerle ortaya çıkıyor:
-Bellek bozuklukları görülüyor
-Görsel-uzaysal yetilerde bozukluk oluyor
-Hasta yolunu kaybedebiliyor
-Bir objeyi kopya edemiyor örneğin saat çizemiyor
-Dikkat bozukluğu oluyor
-Dil ve anlama işlevi bozulabiliyor, konuşurken kelime bulamıyor ya da bulduğu kelimeleri yanlış çıkarabiliyor
-İleri evrede Parkinson hastalığına benzeyen bulgular ortaya çıkabiliyor
-Günlük yaşam aktiviteleri etkileniyor. Çamaşır makinesinin nasıl çalışacağını bilememe, uzaktan kumandayı nasıl kullanacağını bilememe, banyo yapma, giyinme, soyunma, yemek yerken çatal kaşık kullanma gibi işlevlerini de yerine getiremiyor.
UNUTKANLIKTAN EVDE YANGIN ÇIKIYORSA DİKKAT!
Alzheimer hastalığının tanısında günlük yaşamı olumsuz etkileyen bozukluklar ortaya çıkıyorsa mutlaka nöroloji uzmanının değerlendirmesi gerekiyor. Çünkü hasta sık sık aynı unutkanlıkları yapıyor. Ocağın altını açık bırakıyor, evde yangın çıkıyor. Bazı hastalarda demansın türünü belirlemek amacıyla nöropsikolojik testler yapılması gerekiyor. Belli yerlerde yerleşen beyin tümörleri, damar tıkanıklıkları da demansa neden oluyor. Tanıda görüntüleme tekniklerinden de yararlanılıyor.
Tiroid fonksiyon bozuklukları, B12 vitamin eksikliğinin giderilmesiyle bazı demans türleri tedavi edilebiliyor. Bu nedenle bazı kan testlerinin istenmesi gerekiyor. Hızlı ilerleyen demans varsa beyin elektrosu istemek gerekebilir.
YENİ İLAÇLAR HASTALIĞIN HIZINI YAVAŞLATIYOR
Alzheimer hastalığı 1990’lardan önce tamamen tedavisiz bir hastalık olarak görülüyorken, günümüzde yakınmalarının şiddetinin kısmen de olsa azaltılabildiği ve ilerleme hızı yavaşlatılabilir bir hastalık haline geldi. Ancak hücre ölümünün görüldüğü demansın kesin tedavisi yok. Bu arada altta yatan başka hastalıkların varlığı da hastlığın seyrini olumsuz etkiliyor. Kan yağları yüksek, şeker hastalığı bulunan ve yüksek tansiyon görülen demans hastaları kötüleşebiliyor, bunların da tedavisi demans tedavisinde aktif rol oynuyor.
DEPRESYON DA UNUTKANLIK YAPIYOR
Bütün unutkanlıklar demansa bağlı değil. Depresyon da kişide unutkanlığa yol açabildiği gibi, belli başka beyin hastalıkları unutkanlığa neden olabiliyor. Şofben zehirlenmesi geçiren kişilerde unutkanlık olabiliyor ancak bu unutkanlık demans olarak görülmüyor. Demans (bunama) var denilebilmesi için birçok zihinsel işlevin tutulması gerekiyor. Erken yaşta ‘Ben unutkan olduğum bunuyor muyum?’ diye gelen hastaların çoğunda depresyon ya da aşırı duyarlılık sonucu hekime başvuruyor. Alzheimer hastaları ise hastalığın başlangıç evrelerinde yakın olayları unutuyor. Bugün ne yediğini unutuyor ama askerliğini anlatabiliyor. Depresyon hastası ise herşeyi unuttuğunu söylüyor. Alzheimer hastalığının başlangıç seviyesinde hatırlama dalgalı oluyor. Büyük sevinçleri kolay hatırlarken, sıradan olayları daha az hatırlıyor.
DEPRESYON UZAYINCA UNUTKANLIK DA ARTIYOR
Depresyon uzun sürüyorsa unutkanlık da daha fazla görülüyor. Eğer kişi 40-50 yaşlarından sonra depresyon geçiriyorsa altından demans çıkabiliyor. Bu arada her depresyonda unutkanlık olması şart değil. Önemli olan tanının doğru konulması. Psikiyatri uzmanının görüp değerlendirmesi bu nedenle büyük önem taşıyor. Kadınlar ve erkekler açısından bakıldığında Alzheimer tipi demans kadınlarda daha çok görülüyor. Bunayacağından kaygı duyan kişiler daha çok unutuyor, belli bir eğitim düzeyinin üzerindeki kişilerde bu kaygı daha fazla. Depresyon bitince unutkanlık hemen bitmiyor. Hayattan keyif almama, huzursuzluk hali ilaçların etkisiyle daha kısa sürede ortadan kalkıyor, ancak unutkanlığın ya da ona bağlı bunama tablosu gibi gözüken durumun ortadan kalkması için 1,5 yıla yakın ilaç kullanmak gerekebiliyor
AFP’ye demeç veren sinir-beyin hastalıkları uzmanı Neil Cashman, bu hastalıkları kandaki anormal protein birikimini tespit ederek teşhis eden testin, en geç 5 yıl içinde piyasaya sürüleceğini söyledi. Kanadalı doktor, dünyada ilk kez kendisinin geliştirdiği bu testin, “güvenilir teşhis” sağladığını söyledi.
Doktorlar, Alzheimer’ı teşhiste biyolojik değil hafıza ve hatırlama testi gibi “bilişsel” testlerden yararlanıyor. Ancak bu testler her zaman işe yaramıyor, kesin teşhis için bazen hastanın ölümünden sonra biyopsi gerekiyor.
Neil Cashman, “nöro-dejeneratif” hastalıkların beyinde geliştiğine işaret ederek, en iyi doktorların bile teşhiste ancak yüzde 80-90 isabet kaydedebildiğini anlattı. Erken teşhisin önemine değinen doktor, teşhis gecikmişse hastalığın ancak yavaşlatılabildiğini, oysa erken teşhis halinde tedavinin daha etkili olabildiğini vurguladı.
Doktor Cashman’ın çalışmalarına, Sağlık Araştırmaları Enstitüsü’nün destek verdiği kaydedildi. Cashman, deli dana ve bunun insandaki versiyonu “creutzfeldt-jakob” hastalığının teşhisi için sürdürdüğü çalışmaların da 6 aya kadar sonuç vereceğini umduğunu belirtti.
Her yaşta insanın zaman zaman isimleri, kişi adlarını unutması, bir eşyayı koyduğu yeri hatırlayamaması ya da sokakları şaşırması doğaldır. Ancak bu tip unutkanlıklar geçicidir ve günlük yaşamımızı etkilemez. Oysa yaşlılıkla birlikte unutkanlıkların artması ve hatta bunun yanı sıra başka zihinsel ve ruhsal bozuklukların da ortaya çıkması, Alzheimer hastalığının ön belirtileri olabilir.
Birçok toplumda olduğu gibi, bizim toplumumuzda da yaşlılık çağındaki bunama belirtileri, ne yazık ki, insan yaşamının doğal bir süreci olarak kabul edilmekte ve genellikle çaresi olmadığı düşünülerek kendi seyrine bırakılmaktadır.
Bunama, yaşlılığın doğal bir sonucu değildir. Buna yol açan nedenlerin araştırılması ve teşhis edilmesi gerekir.
Unutmamalıdır ki, insanlar yaşlılık döneminde de en az diğer yaşlardaki kadar yaşamdan zevk almak ve mutlu olmak isterler.
Alzheimer hastalığı nedir, neden olur ?
Alzheimer hastalığı, yaşlılıkla beraber ortaya çıkan ve başta unutkanlık olmak üzere çeşitli zihinsel ve davranışsal bozukluklara yol açan ilerleyici bir beyin hastalığıdır.
Beynin belli bölgelerinde, bilinmeyen bir nedenle birtakım proteinler birikir. Bu da beyindeki haberleşmeyi sağlayan sinir hücrelerinin hasar görmesine yol açar.
Ayrıca sinirler arasındaki iletişimi sağlayan beyindeki bazı kimyasal maddelerin üretimi de azalır.
Sonuçta bu bozukluklar, özellikle bellek ve öğrenme gibi zihinsel becerilerin geri dönüşsüz olarak yavaş yavaş azalmasına neden olur.
Alzheimer hastalığı kimlerde ve ne sıklıkta görülür ?
Alzheimer hastalığı genellikle 60 yaşından sonra ortaya çıkan bir hastalıktır. 65 yaşın üzerinde yaklaşık her 10 kişiden birinde; 85 yaşın üzerindeki ise yaklaşık her iki kişiden birinde görülmektedir.
Tüm dünyada 20 milyona yakın Alzheimer hastası bulunduğu tahmin edilmektedir. Bunlar arasında ABD eski başkanı Ronald Reagan, ünlü sinema oyuncusu Rita Hayworth ve bir zamanların meşhur tango kralı Şecaettin Tanyerli gibi isimler de yer almaktadır.
Alzheimer hastalığı, kadınlarda ve erkeklerde hemen hemen aynı oranda görülür.
Alzheimer hastalığı bulaşıcı ve kalıtsal bir hastalık değildir. Ancak düşük oranda ailesel bir yatkınlık olabileceği düşünülmektedir.
Alzheimer hastalığı nasıl teşhis edilir?
Alzheimer hastalığı bunamanın en sık nedenidir, ancak benzer belirtiler veren başka hastalıklar da vardır. Bu nedenle, Alzheimer hastalığının diğer bunama nedenlerinden tam olarak ayırt edilmesi gerekir.Sinir hastalıkları uzmanları, yani nörologlar ve ruh hastalıkları uzmanları, yani psikiyatristler, çeşitli testler, beyin filmleri ve laboratuvar tetkikleri sayesinde bugün büyük oranda kesin teşhis koyabilmektedir.
Alzheimer hastalığının belirtileri nelerdir?
Alzheimer hastalığının ilk belirtisi genellikle unutkanlıktır. Yakın zamana ait bilgileri hatırlama ya da yeni bilgiler öğrenme güçlüğü görülür. Ayrıca konuşma bozukluğu, karar verme güçlüğü, kişileri tanıyamama ya da yolunu kaybetme gibi başka zihinsel sorunlar’ da başgösterir.
Alzheimer hastalarında tabloya çoğu kez davranış ve kişilik bozuklukları da eşlik eder. Özellikle hastalık ilerledikçe, birçok hastada depresyon, saldırganlık, huzursuzluk, hayaller görme, uyku bozuklukları ya da amaçsızca dolaşma gibi ruhsal sorunlar görülebilir.
Zihinsel bozukluklar:
Unutkanlık
Öğrenme güçlüğü
Konuşma bozukluğu
Yolunu kaybetme
Kişileri tanıyamama
Karar verme güçlüğü
Ruhsal bozukluklar:
Huzursuzluk
İlgisizlik
Saldırganlık
Uyku bozukluğu
Amaçsız dolaşma
Gerçekdışı hayaller
Depresyon Alzheimer hastalığı nasıl seyreder?
Alzheimer hastalığı yavaş ilerleyen, ancak zaman içinde günlük yaşamı etkileyerek, hastayı geri dönüşsüz bir şekilde bakıma muhtaç bırakan bir hastalıktır.
Genel olarak 3 evreye ayrılır:
Birinci evrede, unutkanlık, bildiği yerleri tanıyamama, bazı kelimeleri bulamama, işine ve hobilerine karşı ilgisini yitirme gibi erken belirtiler verir ve genellikle hasta olduğunu kabul etmek istemez.
İkinci evrede, bellek kaybı belirginleşir, yakınlarının isimlerini unutabilir, yolunu kaybedebilir, konuşma bozukluğu artar, yıkanma, giyinme gibi gündelik işlerinde yardıma ihtiyaç duyabilir ve bazı hayaller görebilir.
Üçüncü evrede, artık aile üyelerini tanımayabilir, yemek yemede ve yürümede güçlükler başlar, idrarını ve dışkısını tutamayabilir ve ciddi davranış bozuklukları görülebilir.
Alzheimer hastalığı, yaklaşık 5-8 yıllık bir ilerleme süreci içinde hastayı yatağa bağlı ve tamamen bakıma muhtaç duruma getirir.
Alzheimer hastalığının tedavisi var mıdır?
Alzheimer hastalığını tamamen ortadan kaldıracak bir tedavi bugün için ne yazık ki yoktur. Ancak belli bir süre hastalığın ilerleme hızını durduracak ya da yavaşlatacak bazı yeni tedavi olanakları bulunmaktadır. Kolinesteraz inhibitörleri adı verilen bu yeni ilaçlar, beyindeki sinir hücrelerinin hasarı sonucu azalmış olan asetilkolin adlı haberci madde miktarının dengelenmesine yardım ederek zihinsel işlevleri korurlar. İlaç tedavisi, Alzheimer hastalığını tamamen durdurmaz, ancak bellek kaybı dahil, çeşitli zihinsel bozukluk belirtilerinin hafiflemesini sağlar. Böylelikle hastanın günlük yaşam aktiviteleri daha uzun süre korunur. Depresyon, huzursuzluk, uykusuzluk ya da hayaller görme gibi davranış bozukluklarını tedavi etmek için de uzun zamandır kullanılmakta olan çok sayıda etkili ve güvenilir ilaç bulunmaktadır. İlaç tedavisine karar verecek olan kişi, nörolog (sinir hastalıkları uzmanı) veya psikiyatristtir (ruh hastalıkları uzmanı). Sonuçta ilaç tedavisi, hastanın yaşam kalitesini artırır ve daha uzun süre kendine bakabilmesini sağlar.
Alzheimer hastalarının bakımında nelere dikkat edilmelidir?
Alzheimer hastaları için ilaç tedavisinin yanısıra özenli bir bakımın da önemi büyüktür.
Yemek yeme, giyinme, tuvalete gitme veya yıkanma gibi günlük yaşam aktiviteleri, hastalığın ilerlemesiyle birlikte kötüleşebilir ve hasta gittikçe daha çok bakıma muhtaç duruma gelebilir. Duygusal açıdan da hastaya destek vermek ve boş zamanlarında oyalanması için çeşitli uğraşlar yaratarak yaşama bağlanmasını sağlamak önemlidir. Alzheimer hastasının ev içinde ve dışında güvenliğini sağlamak da önemlidir. Ocağı yakarken yangın çıkarmaması, kaygan zeminlerde düşmemesi veya tek başına sokağa çıkıp kaybolmaması için dikkat edilmesi gerekir. Alzheimer hastaları belli bir dönemden sonra kendilerinin ve çevrelerinin güvenliği açısından araba kullanmamalıdır. Alzheimer hastaları para kullanma konusunda da sorunlar yaşayabileceğinden, tek başına bankaya gitmeleri, çek kullanmaları ya da büyük paralarla alışveriş yapmaları sakıncalı olabilir.
Alzheimer hastalığı nasıl bir yük getirir?
Alzheimer hastalığı gerek bakımı üstlenen hasta yakınları gerekse toplum üzerinde maddi ve manevi bir yük oluşturur.
Birçok hasta yakını, sevdiği hastasına bakabilmek için işini bırakmak ya da yaşam tarzını değiştirmek zorunda kalmaktadır.
Hem özel hem de mesleki çevresinde ilişkilerini değiştirmek ya da kesmek zorunda kalan hasta yakınlarından birçoğu bu ağır yük altında depresyona girmektedir.
Alzheimer hastalarının tedavisi ve bakımı için gereken zaman ve para, toplum üzerinde de dolaylı bir sosyoekonomik yük oluşturur.
Alzheimer Vakfı
Birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de bir Alzheimer Vakfı faaliyetlerini sürdürmektedir. Bu vakfın amacı, toplumda Alzheimer hastalığının daha iyi tanınmasını sağlamak, hasta yakınlarını bilgilendirmek ve sorunlarını paylaşarak çözüm üretmektir.
Alzheimer Vakfı, düzenlediği çeşitli toplantılarla hasta yakınlarına eğitim vermekte ve sorunlarını birlikte tartışma fırsatı yaratmaktadır.
Alzheimer Vakfı’na isteyen herkes üyelik için başvurabilir ve hizmetlerinden yararlanabilir.
Pfizer sayfasından alınmıştır.
ANDROPOZ
Gerçekte erkeklerde bu dönemde belirgin bir hormonal değişim olmaz, ancak 50‘li yaşlardan itibaren yaşa bağlı değişimler ve buna bağlı performans azalmaları ortaya çıkar. Yaşa bağlı değişimler şunlardır;
Testislerde küçülme ve sertleşme ( testosteron azalmaz )
Ereksiyonda güçlük, olduğunda uzama
Yavaş ve güçsüz meni çıkarma
Bu değişimleri etkileyen en önemli faktörler ise şöyle sıralanabilir ;
Vücut değişimleri, kas gücünde azalma, çabuk yorulma
Kalp-damar hastalıkları
Solunum sistemi hastalıkları
Şeker hastalığı
Dejeneratif eklem hastalıkları
Prostat hastalıkları, operasyonlar
Kullanılan bazı ilaçlar ( tansiyon, depresyon vb.)
Alkol, sigara
Başarısızlık korkusu
Cinsel ilişki sırasında ölme korkusu
Monotonluk
Beklentilerin azalması
Toplumun yaşlı cinselliğini yok farz etmesi
Kendine ait bir mekana sahip olamama
Sosyo-ekonomik güçlükler
Hanımlarda olduğu gibi hormon tedavisine gerek yoktur çünkü üretim azalmamıştır. Ancak genel sağlık sorunlarının yanında özellikle damar hastalıklarına bağlı olarak gelişen sertleşme problemi ve prostat büyümesine bağlı idrar sıkıntıları nedeniyle düzenli hekim kontrolleri gereklidir.
Eğer sertleşme olamıyorsa, günümüzde çok çeşitli ve güvenli penil protezler (mutluluk çubuğu) basit operasyonlar ile uygulanabilmektedir.
Prostat büyümesi önemlidir çünkü idrar yolunu tıkayarak çok rahatsız eder. Bu durumda kolay ancak dikkatle gerçekleştirilen operasyonlar başarı ile yapılmaktadır. Bu operasyonlardan sonra sertleşme biraz güçleşmekte, meni çıkarma işlevi son bulmaktadır.
Hazırlayan : Prof. Dr. Hakan Şatıroğlu
Andropozda yapılacaklar...
Hayvansal besinlerle, özellikle de kırmızı etle beslenme, prostat ve kalp - damar hastalıklarının görülmesini artırmaktadır. O halde, andropozdan kaçınabilmek için özellikle kırmızı etten ve hayvansal yağdan uzak bir beslenme modeli önerilmektedir. Ancak, protein önemli olduğu için kırmızı etin yerine geçebilecek proteini almak gerekir. Soyanın prostat kanserini önleyici etkisi kanıtlandığı için soya ve yan ürünleri tavsiye edilmektedir. Kurubaklagiller ve işlenmemiş (tam) tahıllardan zengin beslenme tarzı, bu dönemde çok daha fazla önem kazanmaktadır. Ayrıca esmer ekmek, sebze, zeytinyağı tavsiye edilmektedir.
Bu dönemde nasıl egzersiz yapılmalıdır?
Haftanın beş günü 30’ar dakika hafif egzersiz önerilmektedir. Yüzme, yürüme, bisiklet gibi kardiyovasküler tarzda sporlar, ruh ve beden birliğini sağlamaktadır. Bu dönemde kemik yoğunluğu azalmaktadır. Önlemek için hafif de olsa ağırlık çalışmaları tavsiye edilmektedir.
Bu dönemde antioksidan ve vitamin takviyesi nasıl olmalıdır?
Antioksidan ve vitamin takviyesi prostat hastalıkları için önemlidir. Selenyum ve C vitamini tavsiye edilmektedir. Bunun yanında kalsiyum kullanımı önerilmektedir. Her ne kadar sebze ve meyve ile düzenli beslenen biri vitaminlerini tam olarak alsa da, bu dönemde vücudun bazı vitaminleri dışardan ek olarak almasında yarar vardır. B kompleks vitaminlerinin sinir sistemi üzerinde de etkisi vardır. Andropoz dönemindeki erkekler için yararlı olabilir. Bunun dışında E vitamini konusu tartışmalı. Bu nedenle çok önerilmemekte. Bazen prostat kanseri olanlarda verilmektedir.
Erkeklerin bu süreçteki beslenme programları düzenlenirken, oluşabilecek şişmanlığı, birtakım hastalıkları ve osteoporozu önleyici önerilerin yer alması gereklidir.
Bu öneriler şu şekilde sıralanabilir:
1. Ana öğünlerde besin çeşitliliğine önem vermek gerekir (süt ve süt ürünleri, et ve türevleri, ekmek - tahıl grubu besinler, sebze - meyveler).
2. Süt ve süt ürünlerinden günde 3 - 4 porsiyon tüketilmelidir. Bir porsiyon süt grubu; 1 su bardağı süt veya yoğurdu tanımlamaktadır. Ya da 2 kibrit kutusu kadar peyniri ifade etmektedir. Bu gruptaki besinlerin yarım yağlı veya yağsız (light) olarak tüketilmesi çok daha sağlıklı olmaktadır.
3. Bitkisel sıvı yağların kullanılması son derece önemlidir. Özellikle soya yağı ve zeytinyağı birlikte düşünülebilir. Kanola yağı, fındık yağı veya bitkisel karışım yağlar da tercih edilebilir.
4. Çiğ sebzelerde, yağlı tohumlarda (fındık, yerfıstığı, badem ve cevizde), soya ve ürünlerinde bulunan, kronik hastalıklardan koruyucu etkileri olduğu düşünülen fitokimyasalların beslenmede yer alması uygun görülmektedir.
5. Osteoporoz ve kalp - damar hastalıklarından koruyucu etkilerinden ötürü omega - 3 adı verilen yağ asitlerinden zengin besinlerin de diyette yer almasına özen gösterilmelidir. Bu nedenle haftada 2 - 3 kere balık tüketimi, koyu yeşil yapraklı sebzelere diyette sıklıkla yer verilmesi, yağlı tohumların (fındık, yerfıstığı, badem ve ceviz) ölçülü olarak - günde 1 avuç - tüketilmesi önerilmektedir.
6. Şeker ve şekerli besinlerden olabildiğince kaçınılmalı, besinlerin kendi yapısındaki kompleks karbonhidratlar tercih edilmelidir.
7. Posalı yani lifli besinlerin tüketimi mutlaka artırılmalıdır. Kurubaklagiller (kuru fasulye, nohut, mercimek, kuru bakla, kuru börülce, soya fasulyesi), kepekli tahıllar (esmer ekmek, bulgur ve kepekli pirinç / makarna / erişte / un), sebze ve meyveler posa içermektedir. İyi bir şekilde yıkandıktan sonra, soyulmadan yenilebilen sebze ve meyvelerin kabukları ile tüketilmesinde yarar vardır.
8. Yemekler ve ekmeklerdeki tuz yeterlidir. Sofraya tuzluk getirilmemeli, yemeğin tadına bakmadan tuz eklenmemelidir.
9. Alkolden kaçınılmalıdır. Bazı vitamin ve minerallerin emilimini olumsuz yönde etkilemekle birlikte kemik oluşum hücrelerini harap eder ve kalsiyum emilimini bozar. Ayrıca gerek kendisi gerekse yanında yenilen mezeler şişmanlık için zemin hazırlar.
10. Sigara içilmemelidir. Kalp - damar hastalıkları ve birçok sağlık sorunu riskini artıracağı gibi, D vitamininin aktif şekline dönüşümünü azaltır. Aynı zamanda vücudun C vitaminine olan ihtiyacını da artırır.
11. Günde 14 bardak su içilmelidir. Çay, kahve, kola gibi içecekler diüretik oldukları ve kafein içerdikleri için pek fazla tercih edilmemeleri gerekmektedir.
12. Egzersiz için mutlaka zaman ayrılmalıdır.
13. Günde 20 dakika kadar direkt olarak güneş ışığından yararlanmak gerekir.
Diyetisyen M. Turgay KÖSE
Psikolojiniz için beslenmeniz nasıl olmalı?
Yaşlılık döneminde yüksek tansiyon, kemik erimesi, yüksek kolesterol, kalp-damar hastalıkları, şeker hastalığı, kanserler gibi kronik hastalıklar daha sık görülmekte ve bu hastalıklara bağlı ölüm oranı da artmaktadır. Bu hastalıklar ile ilgili erken dönemde tanı çalışmalarının başlaması, uygun yaşam tarzı değişikliklerinin hayata geçirilmesi, diyet düzenlemesi, uygun farmakolojik tedavilerin düzenlenmesi, gerektiğinde girişimsel ve cerrahi tedavilerin uygulanması olumsuz etkilerini en aza indirmek için izlenmesi gereken en uygun yoldur.
Yaşlılıktaki kronik hastalıklarda diyet uygulaması tedavinin önemli bir basamağını oluşturmaktadır. Doktor, diyetisyen, yaşlı ve aile birlikte davranarak beslenme programı belirlenmelidir.
1. Tansiyon yüksekliği
Ağırlık kontrolü – boya uygun kiloya ulaşılması
Tuz tüketiminin sınırlandırılması (turşu, salamura, ilave tuz , )
Besinlerle yeterli kalsiyum ve potasyum alımı
Düzenli egzersiz ( fonksiyonel kapasiteye uygun)
Sigara içilmemesi
Az tuzlu besinler tercih edilmelidir. Sofrada yemeklere tuz eklemesi yapılmamalıdır. Aşırı tuz tüketimi hipertansiyon, kalp-damar hastalıkları ve idrarda kalsiyum atımında artış nedeniyle osteoporoza neden olabilmektedir. Tuzun bileşimindeki sodyum, doğal olarak besinlerin yapısında da bulunur. Hayvansal kaynaklı yiyeceklerdeki sodyum, bitkisel kaynaklı olanlardan daha fazladır. Tuz kısıtlaması yapılan yaşlılarda az tuzlu ve tuzsuz pişirilen yemeklere çeşitli baharatların eklenmesi, lezzeti arttıracağından tüketimi kolaylaştıracaktır.
2. Kemik erimesi
Besinlerle ve destekleyici ilavelerle kalsiyum ve D vitamini alımının artırılması
Düzenli egzersiz (yerçekimine karşı yapılan egzersizler uygundur, yüzme osteoporoz açısından uygun bir egzersiz değildir. )
Yeterli kalsiyumun alınması kemik mineral kaybını azaltır, kemik sağlığının korunmasında önemli rol oynar. Bu nedenle yaşlılıkta kalsiyum içeriği yüksek besinler tüketilmelidir. Kalsiyumun en iyi kaynağı süt ve süt türevleridir (yoğurt, peynir, çökelek vb.). Bazı yaşlıların süt şekeri laktozun sindiriminde sorunları vardır. Bu yaşlılarda bir defada az miktarlarda sütün içilmesi veya özel laktozu azaltılmış sütlerin tüketilmesi uygundur. Sütün yerine az yağlı ayran, yoğurt, peynir de tüketilebilir. Yeşil yapraklı sebzeler, kurubaklagiller ve pekmez de kalsiyumdan zengindir. Kalsiyumun vücutta kullanılabilmesi için D vitaminine gereksinme vardır. Besinlerle D vitamini gereksinmesi karşılanamadığından yaşlıların güneş ışınlarından yeterince yararlanması sağlanmalıdır. Evde cam arkasından güneşlenmede, ultraviyole ışınları camdan geçemediği için vücutta D vitamini sentezi yapılamaz.
3. Kan yağları yüksekliği, kalp damar hastalığı
Margarin, tereyağ, kuyruk yağı gibi katı yağların ve sakatatların tüketilmemesi
Yeşil yapraklı sebzeler, kırmızı ve turuncu renkli meyveler, balık ve kurubaklagillerin tüketiminin artırılması
Tuz ve sodyumdan zengin besinlerin alımının kısıtlanması
Uygun kilonun korunması
Sigara içilmemesi.
Beslenmemizde tekli doymamış (zeytinyağı, fındıkyağı) çoklu doymamış (ayçiçek, mısırözü, soya yağı vb) ve doymuş yağlar (tereyağ, kuyruk yağı vb) olmak üzere üç tür yağ vardır. Katı margarinler ise çoklu doymamış yağların hidrojen ile doyurulmasıyla elde edildiğinden kolesterol içermezler ancak, trans yağ asitlerinden zengindirler. Yaşlıların beslenmesinde doymuş ve trans yağların tüketimi azaltılmalıdır.
Diyetle doymuş hayvansal yağların ve katı margarinlerin tüketiminin artması, kan kolesterol düzeyinin artmasına neden olur. Yüksek kan kolesterolü, kalp damar hastalıkları için risk faktörüdür. Görünür yağın (margarin, tereyağ, ayçiçek vb.) dışında, besinlerin doğal bileşiminde de yağ vardır. Et, tavuk, süt ve peynir çok tüketildiğinde yağ alımı artar. Bunun çoğunluğu doymuş yağ olduğundan, yemek ve salatalarda bitkisel sıvı yağlar (zeytinyağı ve ayçiçek, mısırözü yağı vb.) tercih edilmelidir. Diyette yağın azaltılmasında; kırmızı etin yerine derisiz tavuk veya hindi eti tercih edilmeli, etler görünen yağlarından temizlenmeli, et yemeklerine ilave yağ eklenmemeli, besinlerin yağı azaltılmış light olanları tercih edilmeli (light süt, light yoğurt, light peynir vb), yağ içeriği yüksek (özellikle margarin içeren) bisküvi, kraker ve kekler fazla tüketilmemeli, yemekler hazırlanırken yağda kızartma yerine ızgara, fırında pişirme ve haşlama yöntemleri uygulanmalıdır. Balık çoklu doymamış yağ asitleri (özellikle omega-3 yağ asitleri) içeriği nedeniyle, yaşlılarda haftada en az iki kez yenilmelidir. Bu yağ asitlerinin görme, bilişsel fonksiyon, kemik-eklem hastalıkları, kan lipileri üzerine olumlu etkilerinin olduğu bilinmektedir.
4. Kanser
Diyetteki yağ miktarının azaltılması
Posa tüketiminin artırılması
Bağışıklığı artırıcı vitamin ve minerallerden (A, C, E vitamini, selenyum) ve fitokimyasallardan zengin besinlerin tüketiminin artırılması
Katkı maddesi içeren, özellikle hazır besinlerin (hazır çorba, et suyu, boyalı besinler) tüketiminin kısıtlanması
Sigara ve alkol tüketilmemesi
Tıpta meydana gelen ilerlemeler sayesinde bugün bütün kanser vakalarının üçte biri önlenebilir niteliktedir ve bu vakaların yine üçte birlik bir diğer bölümü de yeterince erken tanı yapılabilirse tedavi edilebilir durumdadır. Belli başlı kanser türlerinin oluşunda rol oynayan risk faktörlerinin analizi, birkaç faktörün önemli olduğunu göstermektedir. Bunlar tütün, beslenme bozuklukları, alkol, enfeksiyonlar ve hormonlardır. Özellikle mide ve karaciğer kanserleri gibi sindirim sistemi kanserlerinin beslenme ile çok açık ilişkisi söz konusudur.
Son yıllarda kanser ve gıdalar üzerinde yapılan araştırmalardan bizlere aktarılan belli başlı mesajlardan biri; bol sebze ve meyve yiyen kişilerin akciğer, barsak , göğüs , rahim ağzı, nefes borusu, ağız boşluğu, mide, pankreas ve yumurtalık kanseri gibi kanserhastalıklarına yakalanma olasılığının başka kişilere oranla daha az olduğudur. Bilim adamlarının ulaştığı sonuçlara göre bol posalı gıdalardan yiyen kadınların göğüs kanserine yakalanma olasılığı; çokaz posalı gıda alan kadınlardan daha azdır. Vejetaryenlerin (etyemez) diğer kişilere oranla kansere daha seyrek yakalandıkları görülmektedir. Bu hiç et yememek anlamına gelmemelidir. Azmiktarda yağsız et sağlıklı beslenmenin bir parçası olabilir. Vejetaryenlerin kanserden korunmalarının nedeni bol bol sebze ve meyve yemelerine bağlanabilir. Kiloyu sağlıklı bir düzeyde tutmak bu konuda yardımcı olabilir. Şişmanlık göğüskanseri, rahim ağzı kanseri ve kalın barsakkanseririskinidearttırmaktadır.
Çok yağlı yiyecekler kalın barsak kanserine ve erkeklerde de prostat kanserine
neden olabilir.Gıdaların sağlığı nasıl etkilediği hakkında öğrenilecek daha pek çok şey vardır.
Beslenme uzmanlarının kanser riskini azaltmak için hangi gıdaları yememizgerektiği konusundaki önerileri ;değişik ve besleyici gıdalar yiyiniz. uzmanlar,bunun nedenini vücudumuzun kanserle savaşırken değişik gıdalardan gelen değişik maddelere gereksinimi olduğuna bağlamaktadır.Her gün en az üç porsiyon sebze ve beş porsiyon meyve yiyiniz. Ekmek, makarna, kahvaltılık tahıllar, pirinç, diğer tahıllar, patates, kuru bezelye ve fasulye gibi nişastalı ve yağı az besinlerden bol bol yiyiniz. Az yağlı ve bol posalı bir yemek rejimi ile düzenli egzersizi birleştirerek şişmanlığı önleyiniz. Balık, derisi çıkarılmış tavuk eti ve yağsız et yiyerek yemek rejiminizdeki yağ miktarını azaltınız. Kızartmalar, "al-götür" türü yağlı gıdaları, sosis, salam, börek, hamur işi ve pastaları azaltınız. cips, tatlı bisküvi, yağlı kremalı pastalar ve şişmanlatıcı tatlıları özel günlere saklayınız, her gün yemeyiniz. Ekmeğin üzerine tekli-doymamış veya çoklu-doymamış yağlardan (kanola ve ayçiçeği yağı gibi) yapılan ezmeleri az miktarda olmak üzere sürünüz. yemek yaparken zeytinyağı, kanola yağı, yerfıstığı yağı ve aspur yağı gibi tekli-doymamış ve çoklu doymamış yağlardan kullanınız. Turşusu yapılmış veya füme edilmiş ve bu nedenle çok tuzlu olan gıdalardan uzak durmaya çalışınız. Bunlar bazı kanser türlerinde riski arttırır. Alkol; ağız boşluğu kanseri, nefes borusu kanseri, gırtlak kanseri ve karaciğer kanseri riskini arttırabilir. Sigarayla birlikte içki içmek kanser riskini arttırabilir. Bütün bu tavsiyelere uymak kansere yakalanmamayı garanti edemez fakat sağlıklı yaşama şansımızı arttırır.
5. Şeker hastalığı
Ağırlık denetimi-uygun kiloya ulaşılması
Kurubaklagiller, kepeği ayrılmamış tahıllar, sebze ve meyveler gibi posadan zengin ve glisemik indeksi* düşük besinlerin tüketilmesi
Düzenli egzersiz
Sigara ve alkol tüketilmemesi
Glisemik indeks
Besinlerin vücuda alındığında kan şekerini yükseltme hızına göre belirlenen indekstir. Glisemik indeksi yüksek besinler kan şekerini birden yükseltirken, glisemik indeksi düşük besinler kan şekerini yavaş yükselterek özellikle şeker hastalığına karşı koruyucu etki sağlarlar. Rafine şekerin (sofra şekeri) glisemik indeksi 100’dür. Mısır, pirinç, patates, beyaz ekmek, muz glisemik indeksi yüksek besinler (90-70 arası), mercimek, kurufasulye, armut, soya fasulyesi ise glisemik indeksi düşük (29-15) besinlerdir. Şeker hastalığında ve şişmanlıkta glisemik indeksi düşük besinlerin tüketilmesi önerilmektedir. Bazı besinlerin glisemik indeks değerleri Tablo 1’de verilmiştir.
İlerleyen yaş, Alzheimer tipinde yakın akrabalarda risk artmaktadır. Damarsal tipte ise yüksek tansiyon, kalp-kapak hastalıkları, beslenme yetersizlikleri riski yükseltmektedir.
Demanslı Bir Hastaya Yapabileceğiniz Yardımlar: İlk olarak hastanın tek başına yaşamaması gerekmektedir. Yanında yakınları kalmıyorsa, hiç değilse bir bakıcı bulunmalıdır. Hasta ile iletişim en üst düzeyde sağlanmalıdır. Olabildiğince konuşmaya, kendi düşünce ve hislerini anlatmaya çalışılmalıdır. Onun her işini sizin yapmanız uygun bir davranış değildir. Yemesi, içmesi, uyuması, tuvalet alışkanlıkları, ilaçlarının alımı belirli bir düzen içinde olmalıdır. Olabilecek değişikliklerde erken müdahale etmek gerekmektedir. Hastanın bulunduğu mekan, odası, eşyaları, giysilerinde değişiklikler yapılmamalı, hasta kendini alışık olduğu düzen içinde yaşamalıdır.
Akşamları idrar kaçırmayı önlemek için ilaç kullanımı öncesinde, tuvalete daha çok gitmeyi sağlama, akşam idrarını çoğaltacak bazı maddelerden kaçınılmalıdır. Alkol, kahve sinirliliği arttırıp, münakaşalara yol açabileceğinden, alımları önlenmeli, kendisi azarlanmamalıdır. Alınmayın kızmayın, onun gönlünü almaya çalışın. Sıcak- soğuk hissi yaşla birlikte kaybolduğu için banyosunun suyunu siz ayarlayın. Pencereler, balkon ve merdivenler yanına, düşmeye engel olacak trabzanlar yerleştirebilirsiniz.
Eve giren çıkan kişilerin çok sayıda olması hasta için zararlıdır. Kişi aşırı gürültü, çok parlak renkli ışıklardan korunmalıdır. Evden tek başına dışarıya gitmeler, kaza ve kaybolmalara yol açabileceğinden bakım verenlerin dikkat etmesi sağlanmalıdır. Kişinin daha önce severek kullandığı ufak eşyaları (kalem, saat, ruj, parfüm, çanta vs) yanında olmalıdır. Geçmişte yapıp zevk aldığı hobi ve alışkanlıklarını (bahçe işi, resim, elişi, şarkı söyleme vs) sürdürmeye özendirilmelidir. 100 bunama hastasının 60'ında Alzheimer var .
Toplumda her 100 demans (bunama) hastasının 60’ında Alzheimer görülüyor. Ancak başka demans türleri de bulunuyor ve bunların başlangıç bulgarı, belirtileri ayırt edilmelerini sağlıyor. Acıbadem Bağdat Caddesi Tıp Merkezi Nöroloji Uzmanı Doç. Dr. Gökhan Erkol, Alzheimer hastalığının demansın nedenlerinden sadece biri olduğunu belirtiyor.
Alzheimer hastalığı şu belirtilerle ortaya çıkıyor:
-Bellek bozuklukları görülüyor
-Görsel-uzaysal yetilerde bozukluk oluyor
-Hasta yolunu kaybedebiliyor
-Bir objeyi kopya edemiyor örneğin saat çizemiyor
-Dikkat bozukluğu oluyor
-Dil ve anlama işlevi bozulabiliyor, konuşurken kelime bulamıyor ya da bulduğu kelimeleri yanlış çıkarabiliyor
-İleri evrede Parkinson hastalığına benzeyen bulgular ortaya çıkabiliyor
-Günlük yaşam aktiviteleri etkileniyor. Çamaşır makinesinin nasıl çalışacağını bilememe, uzaktan kumandayı nasıl kullanacağını bilememe, banyo yapma, giyinme, soyunma, yemek yerken çatal kaşık kullanma gibi işlevlerini de yerine getiremiyor.
UNUTKANLIKTAN EVDE YANGIN ÇIKIYORSA DİKKAT!
Alzheimer hastalığının tanısında günlük yaşamı olumsuz etkileyen bozukluklar ortaya çıkıyorsa mutlaka nöroloji uzmanının değerlendirmesi gerekiyor. Çünkü hasta sık sık aynı unutkanlıkları yapıyor. Ocağın altını açık bırakıyor, evde yangın çıkıyor. Bazı hastalarda demansın türünü belirlemek amacıyla nöropsikolojik testler yapılması gerekiyor. Belli yerlerde yerleşen beyin tümörleri, damar tıkanıklıkları da demansa neden oluyor. Tanıda görüntüleme tekniklerinden de yararlanılıyor.
Tiroid fonksiyon bozuklukları, B12 vitamin eksikliğinin giderilmesiyle bazı demans türleri tedavi edilebiliyor. Bu nedenle bazı kan testlerinin istenmesi gerekiyor. Hızlı ilerleyen demans varsa beyin elektrosu istemek gerekebilir.
YENİ İLAÇLAR HASTALIĞIN HIZINI YAVAŞLATIYOR
Alzheimer hastalığı 1990’lardan önce tamamen tedavisiz bir hastalık olarak görülüyorken, günümüzde yakınmalarının şiddetinin kısmen de olsa azaltılabildiği ve ilerleme hızı yavaşlatılabilir bir hastalık haline geldi. Ancak hücre ölümünün görüldüğü demansın kesin tedavisi yok. Bu arada altta yatan başka hastalıkların varlığı da hastlığın seyrini olumsuz etkiliyor. Kan yağları yüksek, şeker hastalığı bulunan ve yüksek tansiyon görülen demans hastaları kötüleşebiliyor, bunların da tedavisi demans tedavisinde aktif rol oynuyor.
DEPRESYON DA UNUTKANLIK YAPIYOR
Bütün unutkanlıklar demansa bağlı değil. Depresyon da kişide unutkanlığa yol açabildiği gibi, belli başka beyin hastalıkları unutkanlığa neden olabiliyor. Şofben zehirlenmesi geçiren kişilerde unutkanlık olabiliyor ancak bu unutkanlık demans olarak görülmüyor. Demans (bunama) var denilebilmesi için birçok zihinsel işlevin tutulması gerekiyor. Erken yaşta ‘Ben unutkan olduğum bunuyor muyum?’ diye gelen hastaların çoğunda depresyon ya da aşırı duyarlılık sonucu hekime başvuruyor. Alzheimer hastaları ise hastalığın başlangıç evrelerinde yakın olayları unutuyor. Bugün ne yediğini unutuyor ama askerliğini anlatabiliyor. Depresyon hastası ise herşeyi unuttuğunu söylüyor. Alzheimer hastalığının başlangıç seviyesinde hatırlama dalgalı oluyor. Büyük sevinçleri kolay hatırlarken, sıradan olayları daha az hatırlıyor.
DEPRESYON UZAYINCA UNUTKANLIK DA ARTIYOR
Depresyon uzun sürüyorsa unutkanlık da daha fazla görülüyor. Eğer kişi 40-50 yaşlarından sonra depresyon geçiriyorsa altından demans çıkabiliyor. Bu arada her depresyonda unutkanlık olması şart değil. Önemli olan tanının doğru konulması. Psikiyatri uzmanının görüp değerlendirmesi bu nedenle büyük önem taşıyor. Kadınlar ve erkekler açısından bakıldığında Alzheimer tipi demans kadınlarda daha çok görülüyor. Bunayacağından kaygı duyan kişiler daha çok unutuyor, belli bir eğitim düzeyinin üzerindeki kişilerde bu kaygı daha fazla. Depresyon bitince unutkanlık hemen bitmiyor. Hayattan keyif almama, huzursuzluk hali ilaçların etkisiyle daha kısa sürede ortadan kalkıyor, ancak unutkanlığın ya da ona bağlı bunama tablosu gibi gözüken durumun ortadan kalkması için 1,5 yıla yakın ilaç kullanmak gerekebiliyor
AFP’ye demeç veren sinir-beyin hastalıkları uzmanı Neil Cashman, bu hastalıkları kandaki anormal protein birikimini tespit ederek teşhis eden testin, en geç 5 yıl içinde piyasaya sürüleceğini söyledi. Kanadalı doktor, dünyada ilk kez kendisinin geliştirdiği bu testin, “güvenilir teşhis” sağladığını söyledi.
Doktorlar, Alzheimer’ı teşhiste biyolojik değil hafıza ve hatırlama testi gibi “bilişsel” testlerden yararlanıyor. Ancak bu testler her zaman işe yaramıyor, kesin teşhis için bazen hastanın ölümünden sonra biyopsi gerekiyor.
Neil Cashman, “nöro-dejeneratif” hastalıkların beyinde geliştiğine işaret ederek, en iyi doktorların bile teşhiste ancak yüzde 80-90 isabet kaydedebildiğini anlattı. Erken teşhisin önemine değinen doktor, teşhis gecikmişse hastalığın ancak yavaşlatılabildiğini, oysa erken teşhis halinde tedavinin daha etkili olabildiğini vurguladı.
Doktor Cashman’ın çalışmalarına, Sağlık Araştırmaları Enstitüsü’nün destek verdiği kaydedildi. Cashman, deli dana ve bunun insandaki versiyonu “creutzfeldt-jakob” hastalığının teşhisi için sürdürdüğü çalışmaların da 6 aya kadar sonuç vereceğini umduğunu belirtti.
Her yaşta insanın zaman zaman isimleri, kişi adlarını unutması, bir eşyayı koyduğu yeri hatırlayamaması ya da sokakları şaşırması doğaldır. Ancak bu tip unutkanlıklar geçicidir ve günlük yaşamımızı etkilemez. Oysa yaşlılıkla birlikte unutkanlıkların artması ve hatta bunun yanı sıra başka zihinsel ve ruhsal bozuklukların da ortaya çıkması, Alzheimer hastalığının ön belirtileri olabilir.
Birçok toplumda olduğu gibi, bizim toplumumuzda da yaşlılık çağındaki bunama belirtileri, ne yazık ki, insan yaşamının doğal bir süreci olarak kabul edilmekte ve genellikle çaresi olmadığı düşünülerek kendi seyrine bırakılmaktadır.
Bunama, yaşlılığın doğal bir sonucu değildir. Buna yol açan nedenlerin araştırılması ve teşhis edilmesi gerekir.
Unutmamalıdır ki, insanlar yaşlılık döneminde de en az diğer yaşlardaki kadar yaşamdan zevk almak ve mutlu olmak isterler.
Alzheimer hastalığı nedir, neden olur ?
Alzheimer hastalığı, yaşlılıkla beraber ortaya çıkan ve başta unutkanlık olmak üzere çeşitli zihinsel ve davranışsal bozukluklara yol açan ilerleyici bir beyin hastalığıdır.
Beynin belli bölgelerinde, bilinmeyen bir nedenle birtakım proteinler birikir. Bu da beyindeki haberleşmeyi sağlayan sinir hücrelerinin hasar görmesine yol açar.
Ayrıca sinirler arasındaki iletişimi sağlayan beyindeki bazı kimyasal maddelerin üretimi de azalır.
Sonuçta bu bozukluklar, özellikle bellek ve öğrenme gibi zihinsel becerilerin geri dönüşsüz olarak yavaş yavaş azalmasına neden olur.
Alzheimer hastalığı kimlerde ve ne sıklıkta görülür ?
Alzheimer hastalığı genellikle 60 yaşından sonra ortaya çıkan bir hastalıktır. 65 yaşın üzerinde yaklaşık her 10 kişiden birinde; 85 yaşın üzerindeki ise yaklaşık her iki kişiden birinde görülmektedir.
Tüm dünyada 20 milyona yakın Alzheimer hastası bulunduğu tahmin edilmektedir. Bunlar arasında ABD eski başkanı Ronald Reagan, ünlü sinema oyuncusu Rita Hayworth ve bir zamanların meşhur tango kralı Şecaettin Tanyerli gibi isimler de yer almaktadır.
Alzheimer hastalığı, kadınlarda ve erkeklerde hemen hemen aynı oranda görülür.
Alzheimer hastalığı bulaşıcı ve kalıtsal bir hastalık değildir. Ancak düşük oranda ailesel bir yatkınlık olabileceği düşünülmektedir.
Alzheimer hastalığı nasıl teşhis edilir?
Alzheimer hastalığı bunamanın en sık nedenidir, ancak benzer belirtiler veren başka hastalıklar da vardır. Bu nedenle, Alzheimer hastalığının diğer bunama nedenlerinden tam olarak ayırt edilmesi gerekir.Sinir hastalıkları uzmanları, yani nörologlar ve ruh hastalıkları uzmanları, yani psikiyatristler, çeşitli testler, beyin filmleri ve laboratuvar tetkikleri sayesinde bugün büyük oranda kesin teşhis koyabilmektedir.
Alzheimer hastalığının belirtileri nelerdir?
Alzheimer hastalığının ilk belirtisi genellikle unutkanlıktır. Yakın zamana ait bilgileri hatırlama ya da yeni bilgiler öğrenme güçlüğü görülür. Ayrıca konuşma bozukluğu, karar verme güçlüğü, kişileri tanıyamama ya da yolunu kaybetme gibi başka zihinsel sorunlar’ da başgösterir.
Alzheimer hastalarında tabloya çoğu kez davranış ve kişilik bozuklukları da eşlik eder. Özellikle hastalık ilerledikçe, birçok hastada depresyon, saldırganlık, huzursuzluk, hayaller görme, uyku bozuklukları ya da amaçsızca dolaşma gibi ruhsal sorunlar görülebilir.
Zihinsel bozukluklar:
Unutkanlık
Öğrenme güçlüğü
Konuşma bozukluğu
Yolunu kaybetme
Kişileri tanıyamama
Karar verme güçlüğü
Ruhsal bozukluklar:
Huzursuzluk
İlgisizlik
Saldırganlık
Uyku bozukluğu
Amaçsız dolaşma
Gerçekdışı hayaller
Depresyon Alzheimer hastalığı nasıl seyreder?
Alzheimer hastalığı yavaş ilerleyen, ancak zaman içinde günlük yaşamı etkileyerek, hastayı geri dönüşsüz bir şekilde bakıma muhtaç bırakan bir hastalıktır.
Genel olarak 3 evreye ayrılır:
Birinci evrede, unutkanlık, bildiği yerleri tanıyamama, bazı kelimeleri bulamama, işine ve hobilerine karşı ilgisini yitirme gibi erken belirtiler verir ve genellikle hasta olduğunu kabul etmek istemez.
İkinci evrede, bellek kaybı belirginleşir, yakınlarının isimlerini unutabilir, yolunu kaybedebilir, konuşma bozukluğu artar, yıkanma, giyinme gibi gündelik işlerinde yardıma ihtiyaç duyabilir ve bazı hayaller görebilir.
Üçüncü evrede, artık aile üyelerini tanımayabilir, yemek yemede ve yürümede güçlükler başlar, idrarını ve dışkısını tutamayabilir ve ciddi davranış bozuklukları görülebilir.
Alzheimer hastalığı, yaklaşık 5-8 yıllık bir ilerleme süreci içinde hastayı yatağa bağlı ve tamamen bakıma muhtaç duruma getirir.
Alzheimer hastalığının tedavisi var mıdır?
Alzheimer hastalığını tamamen ortadan kaldıracak bir tedavi bugün için ne yazık ki yoktur. Ancak belli bir süre hastalığın ilerleme hızını durduracak ya da yavaşlatacak bazı yeni tedavi olanakları bulunmaktadır. Kolinesteraz inhibitörleri adı verilen bu yeni ilaçlar, beyindeki sinir hücrelerinin hasarı sonucu azalmış olan asetilkolin adlı haberci madde miktarının dengelenmesine yardım ederek zihinsel işlevleri korurlar. İlaç tedavisi, Alzheimer hastalığını tamamen durdurmaz, ancak bellek kaybı dahil, çeşitli zihinsel bozukluk belirtilerinin hafiflemesini sağlar. Böylelikle hastanın günlük yaşam aktiviteleri daha uzun süre korunur. Depresyon, huzursuzluk, uykusuzluk ya da hayaller görme gibi davranış bozukluklarını tedavi etmek için de uzun zamandır kullanılmakta olan çok sayıda etkili ve güvenilir ilaç bulunmaktadır. İlaç tedavisine karar verecek olan kişi, nörolog (sinir hastalıkları uzmanı) veya psikiyatristtir (ruh hastalıkları uzmanı). Sonuçta ilaç tedavisi, hastanın yaşam kalitesini artırır ve daha uzun süre kendine bakabilmesini sağlar.
Alzheimer hastalarının bakımında nelere dikkat edilmelidir?
Alzheimer hastaları için ilaç tedavisinin yanısıra özenli bir bakımın da önemi büyüktür.
Yemek yeme, giyinme, tuvalete gitme veya yıkanma gibi günlük yaşam aktiviteleri, hastalığın ilerlemesiyle birlikte kötüleşebilir ve hasta gittikçe daha çok bakıma muhtaç duruma gelebilir. Duygusal açıdan da hastaya destek vermek ve boş zamanlarında oyalanması için çeşitli uğraşlar yaratarak yaşama bağlanmasını sağlamak önemlidir. Alzheimer hastasının ev içinde ve dışında güvenliğini sağlamak da önemlidir. Ocağı yakarken yangın çıkarmaması, kaygan zeminlerde düşmemesi veya tek başına sokağa çıkıp kaybolmaması için dikkat edilmesi gerekir. Alzheimer hastaları belli bir dönemden sonra kendilerinin ve çevrelerinin güvenliği açısından araba kullanmamalıdır. Alzheimer hastaları para kullanma konusunda da sorunlar yaşayabileceğinden, tek başına bankaya gitmeleri, çek kullanmaları ya da büyük paralarla alışveriş yapmaları sakıncalı olabilir.
Alzheimer hastalığı nasıl bir yük getirir?
Alzheimer hastalığı gerek bakımı üstlenen hasta yakınları gerekse toplum üzerinde maddi ve manevi bir yük oluşturur.
Birçok hasta yakını, sevdiği hastasına bakabilmek için işini bırakmak ya da yaşam tarzını değiştirmek zorunda kalmaktadır.
Hem özel hem de mesleki çevresinde ilişkilerini değiştirmek ya da kesmek zorunda kalan hasta yakınlarından birçoğu bu ağır yük altında depresyona girmektedir.
Alzheimer hastalarının tedavisi ve bakımı için gereken zaman ve para, toplum üzerinde de dolaylı bir sosyoekonomik yük oluşturur.
Alzheimer Vakfı
Birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de bir Alzheimer Vakfı faaliyetlerini sürdürmektedir. Bu vakfın amacı, toplumda Alzheimer hastalığının daha iyi tanınmasını sağlamak, hasta yakınlarını bilgilendirmek ve sorunlarını paylaşarak çözüm üretmektir.
Alzheimer Vakfı, düzenlediği çeşitli toplantılarla hasta yakınlarına eğitim vermekte ve sorunlarını birlikte tartışma fırsatı yaratmaktadır.
Alzheimer Vakfı’na isteyen herkes üyelik için başvurabilir ve hizmetlerinden yararlanabilir.
Pfizer sayfasından alınmıştır.
ANDROPOZ
Gerçekte erkeklerde bu dönemde belirgin bir hormonal değişim olmaz, ancak 50‘li yaşlardan itibaren yaşa bağlı değişimler ve buna bağlı performans azalmaları ortaya çıkar. Yaşa bağlı değişimler şunlardır;
Testislerde küçülme ve sertleşme ( testosteron azalmaz )
Ereksiyonda güçlük, olduğunda uzama
Yavaş ve güçsüz meni çıkarma
Bu değişimleri etkileyen en önemli faktörler ise şöyle sıralanabilir ;
Vücut değişimleri, kas gücünde azalma, çabuk yorulma
Kalp-damar hastalıkları
Solunum sistemi hastalıkları
Şeker hastalığı
Dejeneratif eklem hastalıkları
Prostat hastalıkları, operasyonlar
Kullanılan bazı ilaçlar ( tansiyon, depresyon vb.)
Alkol, sigara
Başarısızlık korkusu
Cinsel ilişki sırasında ölme korkusu
Monotonluk
Beklentilerin azalması
Toplumun yaşlı cinselliğini yok farz etmesi
Kendine ait bir mekana sahip olamama
Sosyo-ekonomik güçlükler
Hanımlarda olduğu gibi hormon tedavisine gerek yoktur çünkü üretim azalmamıştır. Ancak genel sağlık sorunlarının yanında özellikle damar hastalıklarına bağlı olarak gelişen sertleşme problemi ve prostat büyümesine bağlı idrar sıkıntıları nedeniyle düzenli hekim kontrolleri gereklidir.
Eğer sertleşme olamıyorsa, günümüzde çok çeşitli ve güvenli penil protezler (mutluluk çubuğu) basit operasyonlar ile uygulanabilmektedir.
Prostat büyümesi önemlidir çünkü idrar yolunu tıkayarak çok rahatsız eder. Bu durumda kolay ancak dikkatle gerçekleştirilen operasyonlar başarı ile yapılmaktadır. Bu operasyonlardan sonra sertleşme biraz güçleşmekte, meni çıkarma işlevi son bulmaktadır.
Hazırlayan : Prof. Dr. Hakan Şatıroğlu
Andropozda yapılacaklar...
Hayvansal besinlerle, özellikle de kırmızı etle beslenme, prostat ve kalp - damar hastalıklarının görülmesini artırmaktadır. O halde, andropozdan kaçınabilmek için özellikle kırmızı etten ve hayvansal yağdan uzak bir beslenme modeli önerilmektedir. Ancak, protein önemli olduğu için kırmızı etin yerine geçebilecek proteini almak gerekir. Soyanın prostat kanserini önleyici etkisi kanıtlandığı için soya ve yan ürünleri tavsiye edilmektedir. Kurubaklagiller ve işlenmemiş (tam) tahıllardan zengin beslenme tarzı, bu dönemde çok daha fazla önem kazanmaktadır. Ayrıca esmer ekmek, sebze, zeytinyağı tavsiye edilmektedir.
Bu dönemde nasıl egzersiz yapılmalıdır?
Haftanın beş günü 30’ar dakika hafif egzersiz önerilmektedir. Yüzme, yürüme, bisiklet gibi kardiyovasküler tarzda sporlar, ruh ve beden birliğini sağlamaktadır. Bu dönemde kemik yoğunluğu azalmaktadır. Önlemek için hafif de olsa ağırlık çalışmaları tavsiye edilmektedir.
Bu dönemde antioksidan ve vitamin takviyesi nasıl olmalıdır?
Antioksidan ve vitamin takviyesi prostat hastalıkları için önemlidir. Selenyum ve C vitamini tavsiye edilmektedir. Bunun yanında kalsiyum kullanımı önerilmektedir. Her ne kadar sebze ve meyve ile düzenli beslenen biri vitaminlerini tam olarak alsa da, bu dönemde vücudun bazı vitaminleri dışardan ek olarak almasında yarar vardır. B kompleks vitaminlerinin sinir sistemi üzerinde de etkisi vardır. Andropoz dönemindeki erkekler için yararlı olabilir. Bunun dışında E vitamini konusu tartışmalı. Bu nedenle çok önerilmemekte. Bazen prostat kanseri olanlarda verilmektedir.
Erkeklerin bu süreçteki beslenme programları düzenlenirken, oluşabilecek şişmanlığı, birtakım hastalıkları ve osteoporozu önleyici önerilerin yer alması gereklidir.
Bu öneriler şu şekilde sıralanabilir:
1. Ana öğünlerde besin çeşitliliğine önem vermek gerekir (süt ve süt ürünleri, et ve türevleri, ekmek - tahıl grubu besinler, sebze - meyveler).
2. Süt ve süt ürünlerinden günde 3 - 4 porsiyon tüketilmelidir. Bir porsiyon süt grubu; 1 su bardağı süt veya yoğurdu tanımlamaktadır. Ya da 2 kibrit kutusu kadar peyniri ifade etmektedir. Bu gruptaki besinlerin yarım yağlı veya yağsız (light) olarak tüketilmesi çok daha sağlıklı olmaktadır.
3. Bitkisel sıvı yağların kullanılması son derece önemlidir. Özellikle soya yağı ve zeytinyağı birlikte düşünülebilir. Kanola yağı, fındık yağı veya bitkisel karışım yağlar da tercih edilebilir.
4. Çiğ sebzelerde, yağlı tohumlarda (fındık, yerfıstığı, badem ve cevizde), soya ve ürünlerinde bulunan, kronik hastalıklardan koruyucu etkileri olduğu düşünülen fitokimyasalların beslenmede yer alması uygun görülmektedir.
5. Osteoporoz ve kalp - damar hastalıklarından koruyucu etkilerinden ötürü omega - 3 adı verilen yağ asitlerinden zengin besinlerin de diyette yer almasına özen gösterilmelidir. Bu nedenle haftada 2 - 3 kere balık tüketimi, koyu yeşil yapraklı sebzelere diyette sıklıkla yer verilmesi, yağlı tohumların (fındık, yerfıstığı, badem ve ceviz) ölçülü olarak - günde 1 avuç - tüketilmesi önerilmektedir.
6. Şeker ve şekerli besinlerden olabildiğince kaçınılmalı, besinlerin kendi yapısındaki kompleks karbonhidratlar tercih edilmelidir.
7. Posalı yani lifli besinlerin tüketimi mutlaka artırılmalıdır. Kurubaklagiller (kuru fasulye, nohut, mercimek, kuru bakla, kuru börülce, soya fasulyesi), kepekli tahıllar (esmer ekmek, bulgur ve kepekli pirinç / makarna / erişte / un), sebze ve meyveler posa içermektedir. İyi bir şekilde yıkandıktan sonra, soyulmadan yenilebilen sebze ve meyvelerin kabukları ile tüketilmesinde yarar vardır.
8. Yemekler ve ekmeklerdeki tuz yeterlidir. Sofraya tuzluk getirilmemeli, yemeğin tadına bakmadan tuz eklenmemelidir.
9. Alkolden kaçınılmalıdır. Bazı vitamin ve minerallerin emilimini olumsuz yönde etkilemekle birlikte kemik oluşum hücrelerini harap eder ve kalsiyum emilimini bozar. Ayrıca gerek kendisi gerekse yanında yenilen mezeler şişmanlık için zemin hazırlar.
10. Sigara içilmemelidir. Kalp - damar hastalıkları ve birçok sağlık sorunu riskini artıracağı gibi, D vitamininin aktif şekline dönüşümünü azaltır. Aynı zamanda vücudun C vitaminine olan ihtiyacını da artırır.
11. Günde 14 bardak su içilmelidir. Çay, kahve, kola gibi içecekler diüretik oldukları ve kafein içerdikleri için pek fazla tercih edilmemeleri gerekmektedir.
12. Egzersiz için mutlaka zaman ayrılmalıdır.
13. Günde 20 dakika kadar direkt olarak güneş ışığından yararlanmak gerekir.
Diyetisyen M. Turgay KÖSE
Psikolojiniz için beslenmeniz nasıl olmalı?
Yaşlılık döneminde yüksek tansiyon, kemik erimesi, yüksek kolesterol, kalp-damar hastalıkları, şeker hastalığı, kanserler gibi kronik hastalıklar daha sık görülmekte ve bu hastalıklara bağlı ölüm oranı da artmaktadır. Bu hastalıklar ile ilgili erken dönemde tanı çalışmalarının başlaması, uygun yaşam tarzı değişikliklerinin hayata geçirilmesi, diyet düzenlemesi, uygun farmakolojik tedavilerin düzenlenmesi, gerektiğinde girişimsel ve cerrahi tedavilerin uygulanması olumsuz etkilerini en aza indirmek için izlenmesi gereken en uygun yoldur.
Yaşlılıktaki kronik hastalıklarda diyet uygulaması tedavinin önemli bir basamağını oluşturmaktadır. Doktor, diyetisyen, yaşlı ve aile birlikte davranarak beslenme programı belirlenmelidir.
1. Tansiyon yüksekliği
Ağırlık kontrolü – boya uygun kiloya ulaşılması
Tuz tüketiminin sınırlandırılması (turşu, salamura, ilave tuz , )
Besinlerle yeterli kalsiyum ve potasyum alımı
Düzenli egzersiz ( fonksiyonel kapasiteye uygun)
Sigara içilmemesi
Az tuzlu besinler tercih edilmelidir. Sofrada yemeklere tuz eklemesi yapılmamalıdır. Aşırı tuz tüketimi hipertansiyon, kalp-damar hastalıkları ve idrarda kalsiyum atımında artış nedeniyle osteoporoza neden olabilmektedir. Tuzun bileşimindeki sodyum, doğal olarak besinlerin yapısında da bulunur. Hayvansal kaynaklı yiyeceklerdeki sodyum, bitkisel kaynaklı olanlardan daha fazladır. Tuz kısıtlaması yapılan yaşlılarda az tuzlu ve tuzsuz pişirilen yemeklere çeşitli baharatların eklenmesi, lezzeti arttıracağından tüketimi kolaylaştıracaktır.
2. Kemik erimesi
Besinlerle ve destekleyici ilavelerle kalsiyum ve D vitamini alımının artırılması
Düzenli egzersiz (yerçekimine karşı yapılan egzersizler uygundur, yüzme osteoporoz açısından uygun bir egzersiz değildir. )
Yeterli kalsiyumun alınması kemik mineral kaybını azaltır, kemik sağlığının korunmasında önemli rol oynar. Bu nedenle yaşlılıkta kalsiyum içeriği yüksek besinler tüketilmelidir. Kalsiyumun en iyi kaynağı süt ve süt türevleridir (yoğurt, peynir, çökelek vb.). Bazı yaşlıların süt şekeri laktozun sindiriminde sorunları vardır. Bu yaşlılarda bir defada az miktarlarda sütün içilmesi veya özel laktozu azaltılmış sütlerin tüketilmesi uygundur. Sütün yerine az yağlı ayran, yoğurt, peynir de tüketilebilir. Yeşil yapraklı sebzeler, kurubaklagiller ve pekmez de kalsiyumdan zengindir. Kalsiyumun vücutta kullanılabilmesi için D vitaminine gereksinme vardır. Besinlerle D vitamini gereksinmesi karşılanamadığından yaşlıların güneş ışınlarından yeterince yararlanması sağlanmalıdır. Evde cam arkasından güneşlenmede, ultraviyole ışınları camdan geçemediği için vücutta D vitamini sentezi yapılamaz.
3. Kan yağları yüksekliği, kalp damar hastalığı
Margarin, tereyağ, kuyruk yağı gibi katı yağların ve sakatatların tüketilmemesi
Yeşil yapraklı sebzeler, kırmızı ve turuncu renkli meyveler, balık ve kurubaklagillerin tüketiminin artırılması
Tuz ve sodyumdan zengin besinlerin alımının kısıtlanması
Uygun kilonun korunması
Sigara içilmemesi.
Beslenmemizde tekli doymamış (zeytinyağı, fındıkyağı) çoklu doymamış (ayçiçek, mısırözü, soya yağı vb) ve doymuş yağlar (tereyağ, kuyruk yağı vb) olmak üzere üç tür yağ vardır. Katı margarinler ise çoklu doymamış yağların hidrojen ile doyurulmasıyla elde edildiğinden kolesterol içermezler ancak, trans yağ asitlerinden zengindirler. Yaşlıların beslenmesinde doymuş ve trans yağların tüketimi azaltılmalıdır.
Diyetle doymuş hayvansal yağların ve katı margarinlerin tüketiminin artması, kan kolesterol düzeyinin artmasına neden olur. Yüksek kan kolesterolü, kalp damar hastalıkları için risk faktörüdür. Görünür yağın (margarin, tereyağ, ayçiçek vb.) dışında, besinlerin doğal bileşiminde de yağ vardır. Et, tavuk, süt ve peynir çok tüketildiğinde yağ alımı artar. Bunun çoğunluğu doymuş yağ olduğundan, yemek ve salatalarda bitkisel sıvı yağlar (zeytinyağı ve ayçiçek, mısırözü yağı vb.) tercih edilmelidir. Diyette yağın azaltılmasında; kırmızı etin yerine derisiz tavuk veya hindi eti tercih edilmeli, etler görünen yağlarından temizlenmeli, et yemeklerine ilave yağ eklenmemeli, besinlerin yağı azaltılmış light olanları tercih edilmeli (light süt, light yoğurt, light peynir vb), yağ içeriği yüksek (özellikle margarin içeren) bisküvi, kraker ve kekler fazla tüketilmemeli, yemekler hazırlanırken yağda kızartma yerine ızgara, fırında pişirme ve haşlama yöntemleri uygulanmalıdır. Balık çoklu doymamış yağ asitleri (özellikle omega-3 yağ asitleri) içeriği nedeniyle, yaşlılarda haftada en az iki kez yenilmelidir. Bu yağ asitlerinin görme, bilişsel fonksiyon, kemik-eklem hastalıkları, kan lipileri üzerine olumlu etkilerinin olduğu bilinmektedir.
4. Kanser
Diyetteki yağ miktarının azaltılması
Posa tüketiminin artırılması
Bağışıklığı artırıcı vitamin ve minerallerden (A, C, E vitamini, selenyum) ve fitokimyasallardan zengin besinlerin tüketiminin artırılması
Katkı maddesi içeren, özellikle hazır besinlerin (hazır çorba, et suyu, boyalı besinler) tüketiminin kısıtlanması
Sigara ve alkol tüketilmemesi
Tıpta meydana gelen ilerlemeler sayesinde bugün bütün kanser vakalarının üçte biri önlenebilir niteliktedir ve bu vakaların yine üçte birlik bir diğer bölümü de yeterince erken tanı yapılabilirse tedavi edilebilir durumdadır. Belli başlı kanser türlerinin oluşunda rol oynayan risk faktörlerinin analizi, birkaç faktörün önemli olduğunu göstermektedir. Bunlar tütün, beslenme bozuklukları, alkol, enfeksiyonlar ve hormonlardır. Özellikle mide ve karaciğer kanserleri gibi sindirim sistemi kanserlerinin beslenme ile çok açık ilişkisi söz konusudur.
Son yıllarda kanser ve gıdalar üzerinde yapılan araştırmalardan bizlere aktarılan belli başlı mesajlardan biri; bol sebze ve meyve yiyen kişilerin akciğer, barsak , göğüs , rahim ağzı, nefes borusu, ağız boşluğu, mide, pankreas ve yumurtalık kanseri gibi kanserhastalıklarına yakalanma olasılığının başka kişilere oranla daha az olduğudur. Bilim adamlarının ulaştığı sonuçlara göre bol posalı gıdalardan yiyen kadınların göğüs kanserine yakalanma olasılığı; çokaz posalı gıda alan kadınlardan daha azdır. Vejetaryenlerin (etyemez) diğer kişilere oranla kansere daha seyrek yakalandıkları görülmektedir. Bu hiç et yememek anlamına gelmemelidir. Azmiktarda yağsız et sağlıklı beslenmenin bir parçası olabilir. Vejetaryenlerin kanserden korunmalarının nedeni bol bol sebze ve meyve yemelerine bağlanabilir. Kiloyu sağlıklı bir düzeyde tutmak bu konuda yardımcı olabilir. Şişmanlık göğüskanseri, rahim ağzı kanseri ve kalın barsakkanseririskinidearttırmaktadır.
Çok yağlı yiyecekler kalın barsak kanserine ve erkeklerde de prostat kanserine
neden olabilir.Gıdaların sağlığı nasıl etkilediği hakkında öğrenilecek daha pek çok şey vardır.
Beslenme uzmanlarının kanser riskini azaltmak için hangi gıdaları yememizgerektiği konusundaki önerileri ;değişik ve besleyici gıdalar yiyiniz. uzmanlar,bunun nedenini vücudumuzun kanserle savaşırken değişik gıdalardan gelen değişik maddelere gereksinimi olduğuna bağlamaktadır.Her gün en az üç porsiyon sebze ve beş porsiyon meyve yiyiniz. Ekmek, makarna, kahvaltılık tahıllar, pirinç, diğer tahıllar, patates, kuru bezelye ve fasulye gibi nişastalı ve yağı az besinlerden bol bol yiyiniz. Az yağlı ve bol posalı bir yemek rejimi ile düzenli egzersizi birleştirerek şişmanlığı önleyiniz. Balık, derisi çıkarılmış tavuk eti ve yağsız et yiyerek yemek rejiminizdeki yağ miktarını azaltınız. Kızartmalar, "al-götür" türü yağlı gıdaları, sosis, salam, börek, hamur işi ve pastaları azaltınız. cips, tatlı bisküvi, yağlı kremalı pastalar ve şişmanlatıcı tatlıları özel günlere saklayınız, her gün yemeyiniz. Ekmeğin üzerine tekli-doymamış veya çoklu-doymamış yağlardan (kanola ve ayçiçeği yağı gibi) yapılan ezmeleri az miktarda olmak üzere sürünüz. yemek yaparken zeytinyağı, kanola yağı, yerfıstığı yağı ve aspur yağı gibi tekli-doymamış ve çoklu doymamış yağlardan kullanınız. Turşusu yapılmış veya füme edilmiş ve bu nedenle çok tuzlu olan gıdalardan uzak durmaya çalışınız. Bunlar bazı kanser türlerinde riski arttırır. Alkol; ağız boşluğu kanseri, nefes borusu kanseri, gırtlak kanseri ve karaciğer kanseri riskini arttırabilir. Sigarayla birlikte içki içmek kanser riskini arttırabilir. Bütün bu tavsiyelere uymak kansere yakalanmamayı garanti edemez fakat sağlıklı yaşama şansımızı arttırır.
5. Şeker hastalığı
Ağırlık denetimi-uygun kiloya ulaşılması
Kurubaklagiller, kepeği ayrılmamış tahıllar, sebze ve meyveler gibi posadan zengin ve glisemik indeksi* düşük besinlerin tüketilmesi
Düzenli egzersiz
Sigara ve alkol tüketilmemesi
Glisemik indeks
Besinlerin vücuda alındığında kan şekerini yükseltme hızına göre belirlenen indekstir. Glisemik indeksi yüksek besinler kan şekerini birden yükseltirken, glisemik indeksi düşük besinler kan şekerini yavaş yükselterek özellikle şeker hastalığına karşı koruyucu etki sağlarlar. Rafine şekerin (sofra şekeri) glisemik indeksi 100’dür. Mısır, pirinç, patates, beyaz ekmek, muz glisemik indeksi yüksek besinler (90-70 arası), mercimek, kurufasulye, armut, soya fasulyesi ise glisemik indeksi düşük (29-15) besinlerdir. Şeker hastalığında ve şişmanlıkta glisemik indeksi düşük besinlerin tüketilmesi önerilmektedir. Bazı besinlerin glisemik indeks değerleri Tablo 1’de verilmiştir.
Tablo :1 Bazı Besinlerin Glisemik İndeks Değerleri
Yüksek glisemik indeksli yiyecekler / örnek Düşük glisemik indeksli yiyecekler / örnek Glikoz 100 Kepekli ekmek, kepekli pirinç, bezelye 50
Sofra şekeri 100 Makarna 50
Kızarmış patates, tam beyaz ekmek 95 Yulaf, çavdar ekmeği 40
Patates püresi, bal 90 Rafine edilmemiş undan yapılan makarnalar 40
Kızarmış havuç, mısır gevreği 85 Şekersiz taze meyve suları, yeşil fasulye 40
Patates 79 Barbunya, diyet ekmekler, süt ürünleri 35
Muz 77 Mercimek, nohut, taze meyveler 30
Beyaz ekmek, şekerli rafine tahıllar 70 Kuru fasulye 28
Çikolata, bisküvi, mısır, beyaz pirinç 70 Bitter çikolata 22
Pancar 65 Soya 15
Reçel, pastalar 55 Yeşil sebzeler, domates, limon, mantar 15’in altında
Şekerler, basit karbonhidrat kaynağıdır. Yaşlılar duyu kaybı nedeniyle tuzlu ve şekerli besinleri daha çok tercih ederler. Yaşlı beslenmesinde basit şeker (çay şekeri, reçel, bal vb.) tüketimi azaltılmalıdır. Bunların yerine kompleks karbonhidratlardan (tahıllar, kurubaklagiller, patates vb.) zengin besinler tercih edilmelidir. Basit şekerler sadece enerji sağlarken, kompleks karbonhidratları içeren besinler ile enerjinin yanı sıra vücut çalışması için gerekli olan protein, vitamin, mineraller ve posa sağlanmış olur. Şişmanlık, şeker hastalığı, kalp-damar hastalıkları riski azaltılabilir. Şeker tüketimi sınırlandırılması ve ağız hijyenine dikkat edilmesi ile çürük oluşum oranı da azalacaktır.
6. Nörolojik hastalıklar
Yeterli enerji ve protein alımı
Beyin fonksiyonlarını geliştiren vitamin ve minerallerden zengin besinlerin (yeşil yapraklı sebzeler, kırmızı ve turuncu renkli meyveler, balık) tüketiminin artırılması
Sigara ve alkol tüketilmemesi
Düzenli sebze ve meyve tüketiminin, beyin kapasitesinin azalmasını önlediği bildirilmiştir. ABD'de yayımlanan ‘‘Neuroscience’’ dergisinde çıkan makaleye göre Amerikalı araştırmacılar, 8 ay boyunca düzenli olarak ıspanak ve çilek esaslı, E vitamini takviyeli rejim uyguladıkları deney farelerinde, normal beslenen diğer farelerde yaşla birlikte ortaya çıkan beyinsel kapasite düşüklüğünün daha az görüldüğünü saptadılar. Bol miktarda sebze ve meyve yiyin. Beynin sodyum ve potasyuma ihtiyacı vardır. Özellikle fosfor içeren doğru yağ ve yağ asitlerinin beyin fonksiyonları için çok önemli olduğu bilinmektedir. Soya fasulyesinde bulunan lesitin, fosfor içermesi bakımından beyin fonksiyonları için oldukça faydalıdır. Aminoasitler de beyin fonksiyonları için önemli olan besinlerdir. Besinlerle alınıp değişik proteinlere dönüşerek beyin sağlığına katkı sağlarlar. Beyin faaliyetleri için en önemli aminoasit ise L-glutamindir.
7. Kabızlık
Posa ve sıvı tüketiminin artırılması
Düzenli egzersiz.
Posa içeriği yüksek besinler sırasıyla kuru baklagiller, tahıllar ve sebzemeyvelerdir. Posa; şeker hastalığı, kanser ve koroner kalp hastalığı riskini azalttığı gibi bu hastalığı olan yaşlılarda tedavi edici özellik taşır. Kabızlığı önler, bağırsak faaliyetlerinin düzenlenmesi açısından önem taşır. Ayrıca kalın barsak kanseri oluşum riskini azaltır. Yaşlılarda yeterli posa alımının sağlanmasında; kuru baklagil yemekleri haftada 2-3 kez tüketilmeli, sebze ve meyve tüketimi arttırılmalı ve kepekli ekmek tercih edilmelidir.
8. Bağışıklık sistemi zayıflığı
Protein alımının artırılması
Balık, soya yağı, fındık, ceviz, badem, sebze ve meyve tüketiminin artırılması
Düzenli egzersiz
Sigara ve alkol tüketilmemesi
Bağışıklık sisteminin dengelenmesinde sağlıklı, yeterli ve dengeli beslenme önemli bir yer tutar. Yiyecekler yendikten sonra vücuda enerji vermek için oksijenle yanarlar, yanma sırasında zararlı maddeler olan serbest radikaller oluşur. Çoğalan serbest radikaller, vücudun tüm hücre ve organlarına zarar vermeye başlarlar. Böcek öldürücüler, endüstride kullanılan kimyasal maddeler, işlenmiş gıdalar, sigara dumanı, güneşin zararlı U.V ışınları veya alkolün vücuda girmesi, stres vücudumuzda serbest radikallerin açığa çıkmasına neden olur.
Bunun dışında çevredeki hava kirliliği, ultraviyole ışınları, radyasyon, egzos gazları, sigara dumanı v.b. gibi bir çok faktör hücrelerimizi etkileyerek serbest radikalleri çoğaltır. Vücutta serbest radikallerin çoğalması kalp hastalığı, kanser, katarakt ve yaşlanma gibi sağlık sorunlarını daha çabuk ortaya çıkarır. Bu zararlı etkilerden kurtulmak için vücudumuz serbest radikallere karşı savunma mekanizması geliştirir. Vücutta üretilen bazı enzimler, serbest radikallerden kurtulmamızı sağlar, yanmayı (oksitlenmeyi) önleyen anti-oksidan maddeler enzim miktarını artırır ve böylece savunma mekanizması güçlenir. Anti-oksidanların en önemlileri C ve E vitamini, beta-karoten, selenyum, bazı protein bileşikleri, isoflavonlardır. Bu anti-oksidanları içeren besinleri günlük beslenmemiz içerisinde bol miktarda tüketmeliyiz.
Anti-oksidanlar dışında bazı besin maddelerini günlük beslenmemize eklememiz bağışıklık sistemini güçlendirici etki yapacaktır. Omega 3 yağ asitleri adı verilen ve balıkta bolca bulunan yağ asitleri ve proteinli gıdalardan aldığımız arginin amino asidi, bağışıklık sistemimiz için önemli besin kaynaklarıdır. Bağışıklık sistemimizi güçlendirecek gıdalar arasında beta-glukan, echinacea, probiyotikler, izozomlar ve yeşil çay gibi doğal maddeler de yer alır. Beta-glukan ekmek mayası hücre duvarından elde edilen, bağışıklık sistemini güçlendiren tamamen doğal bir maddedir. Bağışıklık cevabını artırarak vücut savunma hücrelerinin patojenleri daha etkili şekilde yok etmesini sağlar ve sıklıkla hastalıkları önler. Kişinin kendini daha sağlıklı hissetmesini sağlar. Aynı zamanda cildin yaşlanmasını geciktirir ve kolesterol düzeyini düşürür. Stres gibi bağışıklık sistemini zayıflatan faktörlere karşı vücut direncini artırır. Sık enfeksiyon geçiren kişilerde de vücudun hastalıkla mücadelesini kolaylaştırır. Echinacea doktorlar tarafından çok eski tarihlerden bu yana soğuk algınlığı tedavisinde kullanılır. Doktor kontrolü ile kullanılması gerekir.
Alkolün sağlık üzerine olumsuz etkileri vardır. Aşırı alkol tüketiminin karaciğer, beyin, kalp kası hasarına, ülser, pankreas iltihabı, sindirim sistemi kanserleri, hipertansiyon ve depresyonu neden olduğu bilinmektedir. Sigara bazı kanser türlerine, vücuttan besin ögeleri kaybı nedeniyle yetersiz beslenmeye neden olmakta, vücudun antioksidan vitamin gereksinmesini arttırmaktadır.
Yaşlılıkta Beslenmede Nelere dikkat edelim?
1. Günlük öğün sayısı 3 ana, 3 ara öğün şeklinde düzenlenmelidir. Böylece sindirim, emilim ve boşaltım fonksiyonları ile ilgili güçlükler önlenmiş olabilir.
2. Her öğünde 4 temel besin grubundan (et ve ürünleri, süt ve ürünleri, sebze ve meyveler, tahıllar) besinler bulunmalı ve besin çeşitliliğinin sağlanmasına özen gösterilmelidir. Bu şekilde makro ve mikro besin maddeleri ihtiyacı karşılanmış ve yapısal kompartmanların dağılım oranı korunmuş olur.
3. Günde en az 3 porsiyon sebze ve meyve tüketilmelidir.
4. Posa miktarı yüksek olan kurubaklagiller, sebze, meyve ve kepekli tahıllar gibi besinlerin tüketilmesine özen gösterilmelidir.
4. Sıvı tüketimi artırılmalıdır. Günde en az 8-10 bardak su (1500 ml) tüketilmelidir. Bu miktarın tümü su olarak tüketilemiyorsa, ıhlamur, taze sıkılmış meyve suyu, bitkisel çaylar, ayran, komposto ya da açık çay tüketimi ile bu miktar karşılanabilir. Ancak bunların hiçbirisi vücut fonksiyonlarında su kadar etkili değildir.
6. Kalsiyum içeriği yüksek olan besinler tüketilmelidir. Yağı azaltılmış ya da yağsız süt ve ürünleri en iyi kalsiyum kaynağıdır.
7. Omega 3 yağ asitlerinin yoğun olarak bulunduğu balık türleri haftada en az 2 kez tüketilmelidir.
8. Margarin, tereyağ, kuyruk yağı gibi katı yağların tüketimi kan kolesterol seviyesinin yükselmesine neden olarak kalp-damar hastalıkları için risk yaratırlar. Et, süt ve ürünleri gözle görülmeyen doymuş yağ içerirler. Bu nedenle bu besinlerin yağsız olanları, tavuk ve hindi etinin derisiz bölümleri tüketilmeli, et ile pişen yemeklere ayrıca yağ ilave edilmemelidir.
9. Tuz tüketimi sınırlanmalıdır. Aşırı tuz tüketimi, yüksek tansiyon, kalp- damar hastalıkları, kemik erimesi gibi sorunlara neden olmaktadır. Sofrada yemeklere tuz eklenmemeli, turşu, salamura, salça, konserve gibi sodyum içeriği yüksek besinleri tüketmekten kaçınılmalıdır.
10. Şeker, şekerli besinler ve hamur tatlılarının tüketimi sınırlanmalıdır.
11. Fast food türü yiyeceklerin (hamburger, patates kızartması, pizza gibi) tüketiminden kaçınılmalıdır. Yağ ve tuz içeriği çok yüksek olan bu yiyecekler sağlık riskleri yaratabilirler.
12. Besinlerin satın alınması ve pişirilmesi sırasında oluşabilecek risklere dikkat edilmelidir. Günü geçmiş, tazeliğini kaybetmiş, ambalajı bozulmuş besinler satın alınmamalı, yiyecekler kızartma ve kavurma yerine haşlama ya da ızgara yöntemleri ile pişirilmeli, besinlerin hazırlanması ya da saklanması sırasında hijyen kurallarına dikkat edilmelidir. Böylece yiyeceklerin besin değeri korunarak yeterli ve dengeli beslenme sağlanmış olur.
13. Uygun vücut ağırlığı korunmalıdır. Şişmanlık ve zayıflık hastalık riskini artırır.
14. Sigara ve alkol kullanılmamalıdır.
15. Tad alma, koklama, görme duyuları azaldığından yiyecekler hazırlanırken bu özelliklerine dikkat edilmelidir. Menülerinde hoşa gidecek ve kolay yenebilecek yiyecekler yer almalıdır.
16. Çiğneme zorluğu olanlara yumuşak gıdalar verilmelidir.
Yaşar KÜÇÜKARDALI
Dahiliye/İç Hastalıkları
Yaşlıların düşme fobisini giderecek en etkili formüller
Belki önünüzü iyi göremediniz, belki ayağınız yanlışlıkla kaydı. Belki de sizi sersemleten bir ilaç kullanıyorsunuz. Kan şekeri ya da tansiyonunuz aniden düşmüş de olabilir. Belki de, evinizde ayağınıza dolanan bir sürü eşya var ve takılmanız an meselesi... Sebep ne olursa olsun; özellikle ileri yaşlardaysanız düşmemeye dikkat etmeniz gerekiyor. Çünkü orta ve ileri yaşlarda kayıp düşenlerde sadece kırıklar oluşmuyor. İlerleyen yaşla birlikte iyileşme süreci de uzadığından, kırıklar psikolojik ve sosyal sorunlara da yol açıyor.
KAYNAĞINI ARAŞTIRIN
Düşme korkusuyla yataktan çıkmak istemiyorsanız, bunun hiç de doğru bir davranış olmadığını bilmelisiniz. Önce düşmekten neden korktuğunuzu düşünmekle işe başlayın. Gözleriniz iyi görmüyor mu? Başınız mı dönüyor? İlaçlarınızı en son ne zaman kontrol ettirdiniz? Kemik erimeniz var ve tedavi görmüyor musunuz? Fark etmediğiniz bir sinir sistemi hastalığınız ya da inme ve demans gibi bir sağlık sorununuz mu var? Bu tür sorunlarınızı doktorunuza mutlaka danışın.
EVİNİZİ DÜZENLEYİN
Evinizde yapacağınız ufak değişikliklerle düşme riskinizi azaltabilirsiniz. Odalardaki kablo, magazin, kutu gibi hareket zorluğu yaratacak objeleri kaldırabilir, kaygan yer cilalarından, halı ve kilimlerden vazgeçebilirsiniz. Banyonuzun zeminine kaymayı önleyici bir paspas ve tabure koymayı da unutmamalısınız. Banyo, tuvalet ve merdiven köşelerine el tutacakları yerleştirmeniz ve iyi bir aydınlatma sistemi kullanmanız da, düşme riskinizi oldukça azaltacaktır. Ayakkabılarınızın düz ve lastik tabanlı olması işinizi kolaylaştıracaktır. Egzersiz; iyileşmenizi kolaylaştırır. Kas gücü, denge, esneklik ve vücut koordinasyonunuzu arttırıp kemiklerin güçlenmesini sağlar. egzersiz hem düşme, hem kırık riskinizi azaltmaya yarar.
Dr. Ece Hattat
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder