antropoloji.blogspot.com




antropoloji.blogspot.com üniversite ögrencilerince kurulmus, tamamen bilgi paylasımına yönelik ve hiç bir ticari çıkar saglamaya yönelik olmayan bir blogdur

antropoloji.blogspot.com was founded by university students, and for sharing information completely without any commercial interest to provide a platform




30 Kasım 2011 Çarşamba

İNSAN'da BÜYÜME ve GELİŞME



1. Büyüme ve Gelişmenin Tanımı
Büyüme ve gelişme, döllenmeden sonra anne karnında başlayarak erişkinliğe kadar sürer, Çocukları yetişkinlerden ayıran en önemli özellikler, çocuklarda büyüme ve gelişmenin görülmesidir. Genellikle büyüme ve gelişme terimleri eş anlamlı olarak kullanılır.
Ancak büyüme ve gelişme farklı farklı olaylardır. Büyüme vücut hacmindeki ve kütlesindeki artışa denir. Gelişme ise biyolojik olgunlaşma sürecini ifade eder. Büyümede hem hücre sayısı hem de hücrenin hacmi artar. Gelişmede ise dokuların ve hücrelerin yapısındaki değişiklikler sonucunda biyolojik işlevlerde olgunlaşma meydana gelir. Gelişme büyüme, olgunlaşma ve öğrenmenin etkisi altındadır. Bilgi veya bilgiler bütününü bellemek olarak tanımlanan öğrenme, her yaşta büyüme ve gelişmeyle birlikte gerçekleşir.
Büyüme ve gelişme her ne kadar farklı olaylarsa da birbiriyle bağlantılı değişik aşamaları bulunan bir süreçtir. Bebeklerin ağırlıkları doğumlarından itibaren belli aralıklarla sağlık personelince tartılır boylan ölçülür ve bazı davranış özellikleri izlenir. Böylece bebeğin büyüme ve gelişmesiyle ilgili herhangi bir olumsuz durumun bulunup bulunmadığı belirlenir.


Natalie Time Lapse: Birth to 10 years old in 1 minute 25 sec
Natalie Zaman aralıklı çekim : Doğumdan, 10 yaşına, 1 dakika 25 sn.



2. Büyüme ve Gelişmede Rol Oynayan Faktörler
Büyüme ve gelişmeyi etkileyen bir çok faktör vardır.
Bunlar;



  • Genetik - Kalıtım ve Ailesel Faktörler
  • Hormonal Durum
  • Beslenme
  • Fiziki çevre
  • Cinsiyet


a) Genetik -  Kalıtım ve Ailesel Faktörler
Anne ve babaya ait özellikler genlerle taşınarak çocuklara geçer. Anne ve babaya ait genler çocuğun diğer özelliklerinde olduğu gibi büyüme ve gelişmesinde de etkilidir. Toplumun genelinde büyümeyi etkileyen en önemli etken kalıtımdır. Kalıtım ( ırsiyet ), öncelikle boyla ilişkilidir, ancak şişmanlık ve zayıflık gibi fiziksel özellikler de etkilenir. Büyüme geriliğinden kuşkulanılan bir çocukta bu durumun kalıtımla ilgili olabileceğine karar vermede, anne babanın ve varsa kardeşlerin özelliklerini değerlendirmek büyük önem taşır. Kısa boylu ailelerin çocukları kısa, sarışın olanların çocukları açık renkli olmaya eğilimlidir.

b) Hormonal Durum
Büyüme ve gelişmede genetik yanında hormonlar da oldukça etkilidir. Hipofiz, tiroit ve paratiroit bezlerinden salgılanan çeşitli hormonlar büyüme ve gelişmeyi etkiler. Örneğin, hipofiz bezinden salgılanan büyüme hormonun az veya çok salgılanması büyüme ve gelişmeyi etkiler. Büyüme hormonunun az salgılanması sonucunda cücelik fazla salgılanmasında da dev cüsselilik (devlik) meydana gelir. Yine akromegali gibi gelişim bozuklukları da hormonal kaynaklıdır.



Normal büyüme için bir çok hormona ihtiyaç vardır. Sağlıklı çocuklarda hormonlar uygun miktarlarda salgılanır. Hipofiz bezinin salgıladığı "büyüme hormonu" boyca büyümeyi, tiroid bezinin salgıladığı "tiroid hormonu" gelişme ve olgunlaşmayı sağlar. Ergenlikte böbrek üstü bezi, testis ve yumurtalıklardan salınan hormonlar da büyümeyi etkiler.
Büyüme hormonu yetersizliği durumunda boy kısa kalırken, konjenital hipotiroidi dediğimiz doğumsal tiroid bezi yetersizliğinde zeka da etkilenir.



c) Beslenme
Büyüme ve gelişmede etkili olan faktörlerden bir diğeri de beslenmedir. Yeterli ve dengeli beslenilmediği zaman büyüme ve gelişmede gerilik görülür. Genetik faktörlerin büyüme ve gelişmeyi etkilediğini belirtmiştik. Uzun boylu anne ve babadan doğan çocuğun da uzun
boylu olacağını belirtmiştik. Burada çocuğun uzun boylu olmasında genetik yapının etkili olması kadar beslenme de etkilidir. Yeterli ve dengeli beslenme büyümeyi ve gelişmeyi olumlu etkiler. Beslenmesi yetersiz ve dengesiz olan çocuklarda gelişim bozuklukları görülür.
Beslenme, büyüme ve gelişmeyi etkileyen en önemli çevresel faktördür.
Çocuğun iyi büyüyebilmesi için yeterli ve dengeli beslenmesi, bu besinleri sindirmeye yeterli bir barsak etkinliği bulunması gerekir. Süt çocukluğu döneminde yetersiz beslenmeden boydan çok tartının öncelikle etkilendiği bilinmektedir.
Çoğu kez beslenme kökenli bir kansızlık geliştiğinde, iştah azalmasına yol açarak problemin artmasına neden olur. Bu durumda kansızlığın düzeltilmesi, asıl sorunun çözülmesi için uygulanan tedavilerin başarısını arttırır.
Büyüme yetersizliği düşünülen bir çocukta alınan günlük besinlerin yeterli olup olmadığı mutlaka bir hekim tarafından hesaplanmalı, eksiklik söz konusu ise uygun beslenme şemalarıyla tartı alımı, olması gereken sürece oturtulmalıdır.

Sağlıklı büyüme ve gelişme için 40'dan fazla besin öğesine ihtiyacımız vardır.

Sağlıklı olmanın sırrı, yediklerimizin çeşitleri kadar miktarlarına da dikkat etmekten ve vücudumuz için gerekli olan besin öğelerini doğru tüketebilmekten geçiyor.Besin öğelerini 6 ana grupta toplayabiliriz.

Karbonhidratlar: Ekmek, makarna, pirinç, tahıl ürünleri ve kuru baklagillerde yüksek miktarda bulunur. Şekerler de karbonhidratlar grubunda yer alır. Şekerler, bildiğimiz çay şekeri (sukroz), meyve şekeri (fruktoz) ve süt şekeri (laktoz) olarak gruplara ayrılır. Karbonhidrat vücudumuz için iyi bir enerji kaynağıdır. Günlük alınan enerjinin %55-60'ının karbonhidratlardan sağlanması gerekir. Burada önemli olan şekerli besinlerden çok, diğer karbonhidrat kaynaklarını tüketmektir.

Proteinler: Et, süt ve ürünleri ile yumurta ve kuru baklagillerde yüksek miktarda bulunur. Hücrelerin gelişmesi, dokuların yenilenmesi için gereklidir. Günlük alınan enerjinin %10-12'sinin proteinlerden sağlanması gerekir.

Yağlar: Et, süt, peynir, margarin, tereyağı ve kuruyemişlerde yüksek miktarda bulunur. Günlük alınan enerjinin % 25-30'unun yağlardan sağlanması gerekir. Burada önemli olan bu miktarın en fazla %10'unun doymuş yağlardan (Et, süt, yumurta gibi hayvansal kaynaklı ürünlerde bulunur. Aşırı tüketimi kolesterol seviyesinin yükselmesine sebep olur) %10'unun tekli doymamış yağlardan (zeytinyağı, kanola yağında bulunur.) ve %10'unun çoklu doymamış yağlardan (Ayçiçeği, soya fasulyesi, tahıl ürünleri, balık ve ürünleri, ıspanak, brokolide bulunur) karşılanmasıdır.

Vitamin ve Mineraller: Vitamin ve mineraller vücudumuzda gerçekleşen tüm işlemlerde anahtar rol oynar ve vücut fonksiyonlarının normal olarak sürdürülmesini sağlarlar. Vitaminler vücutta düzenleyici olarak çalışırken, mineraller de kemik ve diş sağlığında çok önemli bir role sahiptir.

Su: Su, yaşamak için oksijenden sonra gelen en önemli öğedir. Yetişkin insan vücudunun yaklaşık %59'u sudur. Su, vücutta besinlerin sindirimi, emilimi ve hücrelere taşınmasında ve vücut ısısının denetiminde önemli rol oynar. Bunun için günlük 2 litre su içilmelidir. Çay, kahve gibi sıvılar suyun işlevlerini yerine getiremez.



d) Fizikî çevre
Büyüme ve gelişmeye etki eden faktörler arasında fiziksel çevrenin ayrı bir önemi vardır. Fiziksel çevre olarak kabul edilen ısı, ışık, radyasyon, barınak, gürültü, lağım ve pis sular, hava, çöplükler vb. sayılabilir. Fizikî çevre şartlarındaki olumsuzluklar sağlığı da olumsuz etkiler. Dolayısıyla bu olumsuz çevre şartlan büyüme ve gelişmeyi etkiler. Örneğin, pis suların içme suyu olarak kullanılması çeşitli hastalıkların oluşmasına neden olur. Hastalıklar ise büyüme ve gelişmeyi olumsuz etkiler. Yine fizikî çevre içinde yer alan radyasyon, büyüme ve gelişmeye en fazla etkili olan etmenlerden biridir. Örneğin, Çin hükümeti tarafından Doğu Türkistan’da yapılan nükleer denemeler sonucu yeni doğan çocuklarda birçok gelişim bozuklukları görülmüştür. Radyasyonun etkisiyle yeni doğan çocukların kafa yapısında anormallikler, göz yuvarlarında bozukluklar, dudaklarda yırtıklıklar gibi gelişim bozuklukları görülmüştür.
Buraya kadar yapılan açıklamalardan sonra büyüme ve gelişmeyi olumsuz etkileyen çevresel faktörlerden bazılarını aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:
  • Annenin yeterli ve dengeli beslenmemesi, 
  • Gebelik sırasında hekim kontrolü dışında ilâç kullanılması, 
  • Gebeliğin özellikle ilk aylarında röntgen çektirilmesi, Gebeliğin ilk aylarında grip, kızamıkçık vb. ateşli hastalıklara yakalanılması,
  • Gebe annede böbrek, kalp gibi sistemik hastalıkların olması,
  • Psikolojik travmaların olması büyüme ve gelişmeyi olumsuz etkileyen çevresel etkenlerden bazılarıdır.
e) Cinsiyet

Büyüme gelişme süreci kız ve erkek çocuklarda farklıdır. Doğumda kızların tartısı daha düşüktür. Doğum tartıları aynı olan erkek ve kız çocuklar karşılaştırıldığında kızlar daha ileri bir gelişme düzeyi gösterirler. Ergenlik dönemine erken giren kızlar hızlı büyür, ancak çabuk dururlar. Erkeklerde kas dokusu daha fazla gelişir, boy daha uzun olur.

Embriyonun Gelişim Aşamaları:
Zigotun oluşumundan sonra başlayan, doğuma kadar süren döneme gebelik ya da hamilelik denir. Embriyo, rahim içinde gelişirken, solunum, beslenme, boşaltım, hareket, irkilme gibi canlılık etkinliklerini yapar. Gebelik yaklaşık 40 hafta sürer. Bu süre içinde rahimde oluşan plasenta, bebeğe gerekli besin ve oksijeni sağlar. Doğduklarında bebekler yaklaşık 50 cm boyunda, 3000- 3500 gram ağırlığındadır.



Gebeliğe İlişkin Faktörler
Bebeğinizin sağlıklı doğması yanında normal tartı ve boya sahip olabilmesi için gereken koşulların kendine özgü karakteristikleri nedeniyle gebelik dönemi, yaşamın diğer evrelerine göre son derece önem arzetmektedir.

Gebeliğin ilk üç ayında annenin geçirdiği virus infeksiyonları çocuk için zararlıdır. Anne hamileyken kızamıkçık geçirdiği taktirde çocukta kalpte bozukluk, katarakt, sağırlık, küçük kafa ve zeka geriliği ortaya çıkabilir.

Gebelik süresince ve özellikle ilk haftalarda annenin aldığı ilaçlar dikkatle seçilmelidir. Bu dönemde alınan ilaçlar ve sigara içimi gibi etkenler bebeği etkiler, doğuştan bozukluklara yol açabilir.

Hamilelikte röntgen, radyum gibi ışınlar çocukta küçük kafa, bel bölgesinde yarık ya da kese, zeka geriliği ve uzuvlarda bozukluklara yol açabilir.

Hamilelikte hormon bozuklukları bebeğe zarar verebilir. Örneğin şeker hastalığı olan annelerin çocukları iri doğarlar. Tosuncuk diyebileceğimiz bu çocuklarda kalp, akciğer ve metabolizma bozuklukları görülebilir.
Doğacak bebeğin sağlığı için gebelik esnasında anne adayı mutlaka bir kadın hastalıkları ve doğum uzmanının kontrolü altında olmalıdır, sigara, ve alkolden uzak durmalı, rastgele ilaç kesinlikle kullanmamalıdır.

Kronik Hastalıklar:
Sağlıklı olarak dünyaya gelen bir bebekte kalıtımsal olarak gelen ya da sonradan edinilen kimi hastalıklar müzminleşerek büyüme ve gelişme sürecini olumsuz yönde etkileyebilir. Bu hastalıklar arasında kronik karaciğer hastalığı, kronik böbrek yetersizliği, romatizmal hastalıklar sayılabilir.

Büyüme geriliği, astım ve diğer allerjik hastalıklarda da ortaya çıkar. Bunların tümünde sebep kullanılan ilaçlar değildir. Hastalığın kendisi de gerilikte başlıbaşına önemli bir faktördür. Ağır akciğer infeksiyonları ve morarmayla seyreden kalp hastalıklarında da büyüme olumsuz yönde etkilenir.

Çocukların sonraki dönemlerde yaşıtlarını ne ölçüde yakalayacakları, hastalığın seyri ve süresi, başlangıç yaşı, iyileşme sonrası geride kalan büyüme süresi ve iyileşmenin tam olup olmaması gibi bir çok faktöre bağlıdır.

3. Büyüme ve Gelişme Dönemleri


a) Bebeklik dönemi
Bebeklik dönemi doğumdan sonraki birinci yaş gününe kadar olan süreyi kapsar. Diğer bir ifadeyle bebeklik dönemi 0-12 aylar arasıdır. Bebeklik dönemi yeni doğan ve yeni doğan sonrası dönem olmak üzere iki kısma ayrılır. Yeni doğan dönemi doğumdan itibaren O- 28 günlük süreyi kapsar. Yeni doğan döneminden sonraki bir yaşına kadar olan süre ise yeni doğan sonrası dönemidir. Bebeklik döneminde çocuk tamamen anneye bağlı olup korunmaya muhtaçtır. Dışardan bakıma ve beslenmeye gerek duyar. Sürekli alıcı ve pasiftir, ilk üç ayda içe dönük olup zamanının çoğunu uyku ile geçirir, annesi ve kendisini iki ayrı insan olarak ayırt edemez. Kendisini annesinden ayrı bir insan olarak algılaması üç aydan sonra başlar. Beklemeye tahammülü yoktur, ihtiyaçlarının hemen karşılanmasını ister.
Bebeklik döneminde en önemli organ ağızdır. Bu nedenle bebeklik dönemine oral dönemi de denilmektedir. Bu dönemde bebek iyi ve kötüyü ağzıyla ayırt eder. Çevresini ağız yardımıyla tanır. Beslenmesini ağız yoluyla anne memesinden yaparken anne ile çocuk arasında duygusal bir bağ kurulur.
Bebeklik döneminde, bebeğin gereksinimlerinin sürekli olarak ve zamanında giderilmesi güven duygusunu geliştirir. Aksi durumda bebeğin yetersiz ve :düzensiz doyurulması güven duygusunun gelişmesini olumsuz etkiler.
Bebeklik döneminde ruhsal gelişme yanında bedensel gelişme de meydana gelir. Bu dönemde hızlı bir bedensel büyüme ve gelişme gözlenir. Ortalama olarak 3-3,5 kg kadar olan bebek bu dönem sonuna doğru ilk ağırlığının yaklaşık üç katına ulaşır. Doğumda 350 gram kadar olan beyin, 12 ay sonunda 900 gram kadar olur. Aynı şekilde bebeğin boyu da uzar. Boy, doğumdaki boy uzunluğunun yarı katı kadar uzar. Bu dönem sonunda el, ayak gibi organlarını kullanır. Yürümeyi ve konuşma gibi özellikleri kazanmaya başlar.

b) Çocukluk dönemi
Çocukluk dönemi 1-6 yaşlar arasını kapsar. Çocukluk dönemi kendi arasında iki ayrı döneme ayrılır. Bunlar;
  • Özerklik dönemi (anal dönem]
  • Oyun dönemi (fallik dönem] dir.
• Özerklik dönemi: Özerklik dönemi 12-36 aylar arasını kapsar. Özerklik döneminde tuvalet eğitimi verildiğinden bu döneme tuvalet eğitimi dönemi de denir. Özerklik döneminde bebek ayakta durur, yürür ve konuşur. Bu dönemde çocuk artık çevresini keşfetmeye başlar. Yavaş yavaş anneye bağımlı durumdan çıkmaya başlar.
Çocuk bu dönemde sınırsızca özgürlük kullanmayı isterken anne de tuvalet eğitimini sağlamaya çalışır. Bu sırada anne ile çocuk arasında mücadele başlar. Tuvalet eğitimine 12-15’inci aylarda başlanabilir.
Özerklik döneminde annenin çocuğa aşırı baskı uygulaması sonucunda bazı bozukluklar ortaya çıkabilir. Çocuk, aşırı düzenli, titiz, uysal veya aşırı isyankâr, huysuz, cimri olabilir.
Bu dönemde çocuk kendi kendine yemek yeme eğilimindedir. Çocuk biraz ortalığı kirletse de bu davranışı desteklenmelidir.

• Oyun dönemi: Oyun dönemi 3-6 yaş arasını kapsar. Bu döneme okul öncesi dönem de denir. Oyun döneminde, özerklik dönemine özgü olan inatçılık ve çeşitli olumsuzluklar ortadan kalkar. Bunun yerine girişken, yardımsever, canlı, hareketli, kendi işini kendi yapan, oyunu seven, yaşıtlarıyla ilişki kuran, paylaşma eğilimindeki özellikler gelişir. Bu dönemde çocuk toplumca kabul edilen amaçlara yönelir ve daha yapıcıdır. Duygu ve davranışlarını kontrol etme yeteneğini kazanmaya başlar.
Oyun döneminde çocuğun öykü ve masallara karşı ilgisi daha fazladır. Çocuk bu dönemde hayalle gerçeği karıştırabilir. Sürekli hareket halindedir. Dış dünyaya ilgisi artmıştır. Bu dönemde çocuk cinsel organını keşfeder. Kızlar kız çocuk, erkekler de erkek çocuk olduklarını fark eder. Bu dönemde erkek çocuklar anneye, kız çocuklar ise babaya yakınlık duyar. Zamanla erkek çocuğun anneye duyduğu aşırı yakınlık azalır. Erkek çocuk babayla ilişki kurmaya başlar. Bu durum kızlarda daha uzun sürer. Çocukta benlik gelişir.

c) Okul çağı dönemi
Okul çağı dönemi, çocuğun aileden ayrılıp dış dünya ile tanıştığı çağdır. Okul çağı dönemine ilkokul çağı da denir, ilkokul çağı 6-11 yaşları arasıdır. Bu dönem, ergenliğin ilk belirtilerinin olduğu 12 yaşında sona erer. Bu dönemde okul çevresi ve eğitim, çocuğun bakış açısını genişletir. Bulunduğu ortamda yeni kelimeler öğrendiğinden kelime dağarcığı zenginleşir. Soyut kavramlar çocuk tarafından öğrenilmeye başlanır. Kendisinin toplum ve çevre tarafından benimsenmesine önem verir.
Çocuklar kendi cinsleriyle gruplaşma eğilimindedir. Okul döneminde çocukların cinsel kimliği iyice belirginleşir. Çocuk doğruyu, yanlışı, iyiyi ve kötüyü ayırabilecek özellikleri kazanmaya başlar. Okul çağı döneminde de çocuk oldukça hareketlidir.’ Oyun oynar ancak oyun döneminden farklı olarak oyun sokağa kaymış ve akranlarıyla oynamaktan zevk alır duruma gelmiştir.
Okul döneminde çocuk aileden ayrılarak yeni bir çevreye girer. Böylece yeni arkadaş ve dolayısıyla yeni ilişkiler kurar. Bu dönemde anne ve babanın yanında öğretmeni örnek almaya başlar. Oyun okul döneminde de önemlidir. Oyun oynaması sırasında ve diğer durumlarda çocuk kendi cinsiyle birlikte olma eğilimindedir. Bu dönemde kurallara sıkı bağlılık vardır. Doğru ve yanlışı çocuk ayırt edebilir. Bu dönemde çocuğun özelliklerinin diğer çocuklardaki özelliklerle karşılaştırılması oldukça yanlıştır. Bu durum çocuklarda güvensizlik duygusunun gelişmesine neden olur.
Okul döneminde dikkat edilmesi gerekenlerden birisi de çocukların kavrama yeteneklerinin farklı olacağıdır. Bu durum öğretmen ve aile tarafından bilinerek davranışlar buna göre ayarlanmalıdır. Okuldaki ve evdeki ilişkilerin, çocuğun bedensel ve ruhsal gelişimini önemli ölçüde etkilediği unutulmamalıdır.

d) Ergenlik dönemi
Ergenlik dönemi okul çağının bittiği 12’nci yaştan sonra başlar ve 21 yaşına kadar sürer. Diğer bir ifadeyle 12 - 21’inci yaşlar arasına ergenlik dönemi denir. Çocuklukla yetişkinlik arasındaki dönem olan ergenlik dönemi kendi arasında erken ergenlik, tam ergenlik ve geç ergenlik olarak üç döneme ayrılır. Ergenlik dönemine ait özellikler ilerleyen konularda ayrıntılı açıklanacaktır.

e) Yetişkinlik dönemi
Yetişkinlik dönemi 21-65 yaşlar arasındaki dönemdir. Yetişkinlik döneminde belli bir olgunluğa erişilmiştir. Bu dönemde evlilikler yapılır. Çocuklar doğar ve sorumluluk artar. Ailenin geçimi için anne ve baba çalışır.
Anne ve baba toplumsal sorunlarla iç içedir. Dışardan gelen sorunlara anne ve baba birlikte göğüs gererek mücadele eder. Bütün kararlar anne ve baba tarafından verilir.
Yetişkinlik döneminde büyüme ve gelişme durmuştur. Vücudun yapım ve yıkım oranı eşittir.
Yetişkinlik döneminde kişi artık toplumun yetişkin bir bireyi olup değişik görevler üstlenmiştir. Dengeli kararlar almak ve gerçekçi yaklaşımlarla, yüklenmiş olduğu görevleri yerine getirmek zorundadır. Attığı her adımın sonuçlarını değerlendirme durumundadır. Başarılarını ve başarısızlıklarını dengeli bir şekilde değerlendirmelidir. Bu dönemdeki kişi, toplumun güven duyduğu dengeli üretken ve sağlıklı ilişkiler kurabilen bir bireyi olmak zorundadır. Kişi geleceğine güven duymalı, kendini geliştirme çabası içinde olmalıdır. Yetişkinlik döneminin bir diğer özelliği de ailelerin kurularak topluma yeni bireyler kazandırılmasıdır. Bu nedenle yeni kuşaklar yetiştirilirken onlara rehberlik yapılmalıdır.

f) Yaşlılık dönemi
Yetişkinlik dönemden sonra gelen yaşlılık dönemi 65 yaşından sonraki dönemi içine alır. Yaşlılık dönemine ihtiyarlık dönemi de denir. Yaşlılık döneminde vücuttaki yapım yıkımdan azdır. Bu nedenle yaşlıların vücutlarında küçülme başlar. Yaşlı insanlar artık iş gücünü kaybetmişlerdir. Bu dönemde yaşlılar kendini işe yaramaz hissine kapılabilir. Buna bağlı olarak içe kapanabilir. Yaşlılara, kendilerini yalnız ve işe yaramaz gibi duygulara kapılmaması için gerekli önem verilmelidir. Yaşlıların bilgi ve tecrübesinden faydalanarak onlara ihtiyaç duyulduğu hissi verilmelidir.

4. Ergenlik Dönemi ve Özellikleri
Ergenlik dönemi çocuklukla yetişkinlik arasındaki geçiş dönemidir. Bu nedenle kendine özgü özellikleri taşır. Bu dönemin en önemli özelliği hızlı bedensel, ruhsal ve cinsel gelişmenin görülmesidir. Ergenlik döneminin de içinde bulunduğu büyüme ve gelişme dönemlerindeki vücut oranındaki değişmeler belirgin bir şekilde kendini gösterir. Daha önce de belirttiğimiz gibi 12-21 yaşlar arası ergenlik dönemidir. Ergenlik çağına giriş yaşı cinsiyete ve iklime göre değişir. Kızlar ergenlik dönemine erkeklere göre 2 yıl daha önce girer. Sıcak ülkelerde ergenlik çağına girme, İsveç, Norveç gibi soğuk ülkelere göre daha erken olur.
Ergenlik döneminde boy uzaması erkeklerde 10-30 cm, kızlarda ise 10-20 cm arasındadır. Aynı şekilde ergenlik döneminde ortalama 15 kg kadar kilo artışı meydana gelir. Kilo ve boy artışıyla birlikte iskelet sisteminde de önemli değişiklikler olmaktadır. Yağ dokusunda artma ve kas dokuda gelişme olur. Yağ doku ve kas dokudaki değişiklikler kız ve erkeklerde farklılık gösterir. Kas gelişimi erkeklerde kızlara göre daha fazla, yağ dokusundaki artış ise kızlarda erkeklere göre daha fazla oluşur. Ergenlik dönemindeki değişikliklerden bir diğeri de hormonlardaki artıştır. Özellikle büyüme hormonu ile eşeysel hormonlarda artış olur.
Ergenlik dönemindeki kızlarda ve erkeklerdeki değişiklikleri kısaca aşağıdaki gibi açıklayabiliriz.

Ergenlik dönemindeki kız çocuk: 
Ergenlik dönemine giren kız çocuklarında bazı değişiklikler görülür. Ergenlik dönemindeki kız çocuğunda ikincil değişiklikler oluşur. Bu değişiklikler sonucu ergenlik dönemindeki kız çocukların vücutlarında keskin çizgiler kaybolmaya, kollar, bacaklar ve diğer organları bir kadındaki gibi biçimlenmeye başlar. Koltuk altları ve cinsel bölgelerde kıllanma olur. Yüzlerde sivilceler oluşabilir, ikincil değişikliklerin yanında meydana gelen asıl değişiklikler yumurta hücresinin olgunlaşması ve buna bağlı olarak meydana gelen âdet kanamalarının başlamasıdır.
Ergenlik dönemindeki kızlarda adet kanamalarının başlangıcı genellikle 10-13 yaşlandır. Âdet kanamaları başlangıcı bazen 15-16 yaşlarına kadar gecikebilir. Adet kanaması, döllenmiş yumurtanın kopan rahim içi epitel, kan ve akıntılarla dışarı atılması olayıdır. Yumurtalıklarda yumurtanın olgunlaşması, olgunlaşan yumurtanın rahime doğru ilerlemesi, bu sırada rahim içindeki değişikliklerle, daha sonra döllenmiş yumurtanın, adet kanaması ile ayrılması olaylarının tamamına birden adet döngüsü denir. Âdet döngüsü normal olarak 28 gündür. Erişkin bir kadının yumurtalıklarından her 28 günde bir yumurta olgunlaşarak atılır. Yumurta hücrelerine olgunlaştıktan sonra yumurtalıktan atılması olayına ovulasyon denir. Ovulasyonla yumurta kanalına (fallop tüpü) atılan yumurta hücresi erkek eşey hücreleriyle birleşirse döllenme olayı gerçekleşir. Döllenme olayından sonra gelişme rahimde olacağından rahim gebelik için hazır duruma gelir. Kan damarları bakımından zengin hâle gelen rahimin iç tabakası kalınlaşır.
Eğer gebelik meydana gelmeyecek olursa kalınlaşan bu yüzey tabakası kanama ile birlikte atılır. Âdet kanaması denilen bu olay 45-49 yaşlarına kadar sürer. Bu nedenle 15-49 yaşlar arasındaki kadınlar doğurgan çağdaki kadınlar olarak kabul edilir. Âdet kanamaları gebelik oluştuğunda durur. Âdet kanamaları ruhsal gerilimlerde, streste ve bazı hastalıklarda düzensizleşebilir. Yolculuk, yorgunluk iklim değişiklikleri de adet kanamasının normal seyrini bozabilir. Âdet kanamalarındaki düzensizlik kanamanın ilk yıllarında da görülür, ilk yıllardaki bu düzensizlik 2-3 yıl kadar sürebilir. Âdet kanamaları 3-5 gün kadar sürer. Kanamanın başladığı ilk gün yeni adet döngüsünün ilk günü kabul edilir.
Ergenlik dönemindeki erkek çocuk:
Ergenlik dönemine erkekler kızlara göre daha geç girer. Ancak kızlara göre ergenlik dönemi daha uzun bir dönemi kapsar. Ergenlik dönemindeki erkeklerde bazı değişiklikler görülür. Bunlar; yüzde sivilcelerin meydana gelmesi, sakal ve bıyıkların çıkması, sesin kalınlaşması, koltuk altlan ve cinsel bölgelerin kıllanması, boydaki hızlı artış, kasların gelişmesi vb.leridir.
Ergenlik dönemindeki tipik değişikliklerden olan sesin kalınlaşması ses tellerinin uzamasından kaynaklanır. Sesin kalınlaşması bazen belirsiz bazen de konuşma ahenginde düzensizlik yapacak biçimde olabilir.
Ergenlik dönemindeki kız ve erkeklerde görülen değişiklikler tablodaki gibi özetlenebilir. Ergenlik dönemindeki kız ve erkeklerde ortaya çıkan fiziksel, anatomik ve fizyolojik değişikliklerin yanında psikolojik değişiklikler de meydana gelir. Bu değişiklikler ilerleyen konularda açıklanacaktır.


Ergenlik dönemindeki kızlarda görülen değişiklikler

  • Boyda uzama meydana gelir.
  • Kiloda artış görülür.
  • Koltuk altı ve cinsel bölgelerde kıllanmalar olur.
  • Vücut hatları biçimlenir ve göğüs belirmeye başlar.
  • Kas gücü zayıf olup kaslardaki artış yavaştır. 
  • İlk âdet kanaması görülür.
  • Deri ince ve narindir. 



 Ergenlik dönemindeki erkeklerde görülen değişiklikler

  • Boyda uzama meydana gelir.
  • Kiloda artış görülür.
  • Koltuk altı ve cinsel bölgelerde kıllanmalar olur.
  • Testis, skrotum ve cinsel organ büyür.
  • Kas gücünde artış olur. Kaslardaki artış kızlara göre daha hızlıdır.
  • Gırtlak gelişerek önde belirgin bir duruma gelir. Buna bağlı olarak ses kalınlaşır.
  • İlk meni gelir.
  • Derinin kalınlaşması kızlara göre daha fazladır.


5. Ergenlik Döneminde Görülen Sorunlar
Ergenlik dönemindeki kız ve erkeklerde içinde bulundukları “bulûğ” evresinden kaynaklanan birçok sorun görülebilir. Bulûğ çağı için “delikanlılık” ifadesi de kullanılır. Delikanlı (adolesan) ifadesi birçok bilim adamı tarafından gencin ruhsal durumunda meydana gelen önemli değişiklikleri tanımlamak için kullanılmaktadır.
Bulûğ çağına giren kız ve erkeklerde fiziksel, anatomik ve fizyolojik değişikliklerin yanında duygusal değişiklikler de meydana gelmektedir. Bu döneme giren ergenlerde yalnız olma isteği, sinirlilik, hayal kurma, derslere karşı olan isteksizlik, çevresindekilere karşı kendisini kabul ettirmeye yönelik çaba sarf etme gibi durumlar görülür. Ayrıca bu dönemdeki ergen, giyime ve dış görünüşüne büyük önem verir. Sık sık aynaya bakar saçlarını tarar. Bulûğ çağındaki önemli duygusal değişikliklerden birisi de cinsel konulara karşı ilgisinin artmasıdır. Bu dönemde bilgi açlığı içerisindeki delikanlılara doğru ve yeterli bilgi verilmelidir. Aksi takdirde hatalı ve yanlış bilgi edinerek hatalı davranışlara yönelebilirler.
Bulûğ çağındaki gençlerden bazılarında yaşıtlarına oranla fazla kilo alma, boy kısalığı ve sivilceler görülür. Bu durumdaki gençler bulundukları durumdan dolayı ruhsal sıkıntıya düşebilir. Ancak bilinmelidir ki bu durumlar geçici olup, zamanla ortadan kalkacağı için problem yapılmamalıdır.
Bulûğ çağı da olarak bilinen ergenlik [delikanlılık] dönemi erken ergenlik, tam ergenlik ve geç ergenlik olarak üç ayrı evreye ayrılır. Her bir evrede kız ve erkeklerde farklı değişiklikler gözlenir.

• Erken ergenlik: Ergenliğin erken dönemindeki kızlarda daha öncede belirtildiği gibi göğüsler büyür ve daha belirginleşir. Bu durumdan, genç kız dikkat çekeceği düşüncesiyle rahatsız olur. Dolayısıyla bulunduğu durumdan dolayı bol elbiseler giyer, yürürken veya otururken omuzlarını öne eğer. Genç kızın göğüslerinin gelişmesi geciktiği takdirde ise endişeye kapılabilir.
Ergenliğin erken dönemindeki kızlarda ilk adet kanaması yersiz bir korku meydana getirebilir. Âdet kanamasından dolayı kendilerinin çevreye hoş olmayan koku saçtıkları ve pis oldukları düşüncesine kapılabilirler. Eğer genç daha önce bu konuda ailesi ve öğretmenlerinden yeterli bilgi alırsa sıkıntılarını daha kolay atlatır.
Erken ergenlikteki erkeklerde ilk belirtiler testis, skrotum ve cinsel organın gelişmesidir, ilk defa meni geldiğinde bu durumun normal fizyolojik bir olay olduğu ergen tarafından bilinmelidir. Aksi takdirde meninin gelmesi durumunda sıkıntı ve suçluluk duygusuna kapılabilir. Menisinin bulaştığı çamaşırlarını, çarşafı ve yatağı saklamaya çalışır. Bazı ergenlerde bilgisizlikten kaynaklanan panik daha da büyük boyutta olabilir. Bazı ergenlerde ise aksi durum meydana gelebilir. Bunun sonucunda da cinsel organının gelişmediği korkusu oluşabilir. Ancak ergen zamanla bu durumun ortadan kalkacağını, bunun cinsel güçle hiçbir ilgisi olmadığını bilirse problemlerini daha kolay atlatır. Sesin kalınlaşması nedeniyle ergen kendi sesini tanıyamaz ve buna bağlı sıkıntılar da oluşabilir.
Ergenlik döneminde görülen sorunların daha kolay atlatılması için ergene gerekli eğitim verilmelidir. Gerekli eğitim kişinin ailesi ve öğretmenleri tarafından verilmelidir.
Erken ergenlikte otoriteye (anne, baba, öğretmen vb.) karşı çıkma davranışları görülür. Ergende yalnız kalma isteği, çalışmaya karşı isteksizlik, çekingenlik, kendi vücuduna ilgi, cinsiyetle fazla uğraş gibi sorunlar görülür.

• Tam ergenlik: Bu dönemdeki kızlarda yüz çizgileri incelerek son biçimini alır. Erkeklerde yüz erkek görünümü almaya başlar. Üreme organları son biçimini alır. Ergenlik döneminin değişliklerine alışıldığı evredir. Tam ergenlikte karşı cinse olan ilgi artar. Anne ve babaya karşı ölen bağlılık toplumdaki arkadaş çevresine doğru kayar. Grup, önem kazanmaya başlar. Tam ergenlikte bağımsızlığın kazanılması uğruna ergenin gözünde aile değer kaybeder. Ergen, arkadaşlarından destek arar. Ergende cinsel kimliğin benimsenmesinde kendini yetersiz hissetme gibi sorunlar görülebilir.
Tam ergenlik, fırtına ve stresin yoğun olduğu bir evre olduğundan ergenin ailesi ve öğretmenleri tarafından bu durum unutulmayarak uygun davranış gösterilmelidir.

• Geç ergenlik: Geç ergenlik dönemindeki kişiliğin gelişmesi, aile ile ilişkilerin düzene girmesi, sosyal ilişkilerin gelişmesi, bağımsızlığın ve cinsel olgunluğun kazanılması ile ilgili sorunlar azalır. Bu dönemde erkek ve kızlar birbirlerinin vücut tiplerinden çok kişilikleri ile ilgilenirler. Birbirlerinin iç dünyalarını, düşüncelerini, duygularını, hayat anlayışlarını daha iyi tanımaya çalışırlar. Geleceğe yönelik plânlar yaparlar. Sorumluluk yüklenebilirler, Gelecekle ilgili seçimlerini yaparlar. Evlenebilir, meslek edinebilir ve vatandaşlık haklarını kullanabilirler.

6. Ergenlik Döneminde Olumlu Tutum Geliştirme
Ergenlik döneminde önemli ruhsal gerilimler ve sorunlar ortaya çıkabilir. Her genç bu dönemde az veya çok bocalama geçirir. Bu bocalama dönemi gencin göreceği ilgi ve desteğe göre kısa veya uzun sürebilir. Gencin bocalama dönemini hasarsız geçirebilmesi için ana, baba ve öğretmenlere birçok görev düşer. Aileler ergenin sorunları konusunda bilgilendirilmelidir. Ana baba ve öğretmenler, ergenlik çağındaki çocukların olgunlaşmasını sağlayacak ortamı hazırlamalıdır. Ergenin, bu dönemde doğru bilgileneceği, kolayca sorunlarını tartışabileceği güvenilir bir çevreye ihtiyacı vardır. Bu aşamaca uyumlu bir grup arkadaşlığı ile karşı cinsten kişilerle dengeli ve uyumlu arkadaşlıklar kurmak çok önemlidir. Dengeli ve uyumlu grup arkadaşlığı ile aynı şekilde karşı cinslerle yapılan arkadaşlık ergenlik dönemindeki bocalamayı en aza indirir.
Meslek seçimi ve geleceğe yönelik hedefler genellikle ergenlik döneminde yapılır. Bu nedenle ergen kendi yeteneklerini tanımalıdır. Kendi yeteneklerini bilen ergen durumuna uygun olan en iyi mesleği seçer. Yeteneklerine ve becerisine göre meslek seçen ergen hayatı boyunca mutlu ve başarılı olur. Aynı zamanda ergen bütün yeteneğini kullanma imkânı bulur. Mesleğinde uyumlu çalışacağından hayatının daha sonraki evrelerinde işiyle ilgili problemler en aza iner. Çalışma hayatında plânlı olmak, başarıyı artıran önemli bir etkendir. Bu nedenle plânlı çalışma ergenin daha başarılı olmasını sağlar. Dolayısıyla da doyuma ulaşan ergen daha sağlıklı bir davranış kazanır.
Ergenlik dönemindeki bir çok sorunun aşılarak olumlu tutum geliştirilmesinde hobilerin ve spor yapmanın önemi fazladır. Ergenin sinemaya gitmek, kitap okumak, koleksiyon yapmak gibi hobilerle uğraşması onun rahatlamasını, stresini atmasını ve birçok olumsuz davranışın engellenmesini sağlar. Aynı şekilde ergenin spor yapmasının bedensel ve ruhsal gelişimine önemli katkısı vardır. Spor hem bedeni geliştirir hem de ergenin stresini atmasına yardımcı olur.
Ergen sosyal ilişkilerde tutarlı saygılı ve katılımcı olmalıdır. Çünkü ergen kendisinin de toplumun bir bireyi olduğu ve bazı sorumluluklarının olduğu bilincini taşımalıdır.
Ergenlik döneminin, kişilerin daha sonraki dönemlerini etkilediği unutulmamalıdır. Kişiliğin bu dönemde olgunlaşması, eş ve meslek seçiminin ve önemli kararların bu dönemde alınması hayatın sonraki dönemlerini etkiler. Ergenlikte geçirilen bazı hastalıklar; daha sonraki dönemlerde kişinin sağlığını etkiler. Bu nedenle ergenlik döneminin sağlıklı geçirilmesi gerekir.
Ergenlik döneminde oluşan bedensel ve ruhsal değişimlerin kişiler arasında farklılık göstereceği ergene açıklanmalıdır. Buna bağlı olarak oluşacak olumsuz davranışlar önlenerek, ergenin sağlıklı bir evre geçirmesi sağlanmalıdır.
Ergenlik dönemi 12-21 yaşlan arasındaki süreyi içine alır. Bu dönem daha önceki dönemlerin bir düzene sokulduğu dönemdir. Ergenlik, anî ve coşkulu tepkiler gösterilen, tedirginlik, huzursuzluk ile neşe ve mutluluğun birbirini izlediği bazen de iç içe yaşandığı bir dönemdir. Bu dönemdeki gençlerde genellikle alışılagelmiş davranışlara karşı çıkma eğilimi vardır. Özellikle de anne baba ve diğer büyüklerin davranışlarını beğenmezler. Ana ve babaya karşı gelme eğilimi vardır. Sık sık geleceğe yönelik plânlar yapar. Bağımsız olma ile bir gruba ait olma duyguları arasında bocalama vardır. Aile bu dönemde gencin sıkıntılarını dikkate alarak anlayışlı, esnek ve sabırlı davranmalıdır. Bununla birlikte genç tamamen serbest bırakılmamalıdır. Belirli sınırların konulması gerekir. Gencin problemlerinin konuşularak anlayışlı bir şekilde çözülmesi sağlıklı bir gelişmeyi sağlar. Problemlerin çözülmesi, gençle konuşulması, gencin dinlenilmesi gibi hoşgörü ortamlarında sağlanmaz ise gençlerle büyükler arasında kopukluk meydana gelir. Bu kopukluğun yerini tutarsız ve dengesiz ilişkiler doldurabilir.

II. RUH SAĞLIĞI
Eski çağlarda ruh hastaları toplumun dışına itilmekteydi. Hatta özellikle batı toplumlarında ruh hastaları, içlerine kötü ruhlar girdiği gerekçesiyle cezalandırılmışlardır, içinde bulunduğumuz yüzyılın başında ruh sağlığı sorunlarının oluşumu, belirtileri daha iyi yorumlanmaya başlamıştır. Ruh hastalarının tedavi edilmesi için çeşitli ilâçlar bulunmuştur. Ruh hastalarında bu ilâçların kullanılmasıyla başarılı sonuçlar alınmaya başlanmıştır.
Başlangıçta uzun süreli olarak akıl hastanelerine kapatılan hastalar daha sonra kısa sürelerde tedavi edilerek topluma kazandırılmaya yönelik uygulamalar yapılmıştır. Yakın zamana kadar “deli” olarak kabul edilen ruh hastaları için artık “deli” ifadesi kullanılmamaktadır. Günümüzde ruh hastaları modern yöntemlerle tedavi edilmekte ve başarılı sonuçlar alınmaktadır.
Ruhsal yönden sağlığını kaybeden kişilerin iş verimi ve çevreleriyle olan ilişkileri düzensizdir. Ruh sağlığını kaybeden kişi güvensiz, kaygılı ve karamsar bir duruma girer.
Sağlığın tanımını yaparken sağlığın bedensel, ruhsal ve sosyal bakımlardan tam bir iyilik hâli içerisinde olması gerektiğini belirtmiştik. Sağlık kavramı içerisinde en kolay tanımlanan ve anlaşılabileni, bedensel sağlık kavramıdır. Oysa, sosyal ve ruhsal sağlığın tanımlanmasıyla ilgili çeşitli zorluklar vardır. Ruh sağlığını, kişinin kendisiyle ve çevresiyle uyum içinde olması, aynı zamanda çevresiyle barışık olması şeklinde tanımlayabiliriz:
Kişilerin çevresiyle uyumlu olması için ruhsal açıdan sağlıklı olması gerekir. Kişiler ruhsal açıdan sağlıklı olması için bazı özellikleri taşımalıdır. Bunlardan önemli olanlardan bazılarını aşağıdaki gibi sıralayabiliriz.


  • Kişi çevresiyle uyumlu ilişkiler içinde olmalıdır:
  • Kişi kendisine güvenmelidir.
  • Kişide korku, kuşku, üzüntü, endişe gibi saplantılar olmamalıdır.
  • Bulunduğu arkadaş çevresinde uyumlu, tutarlı ve güven verici olmalıdır. Çevresindeki kişilerle sevgi, saygı ve hoşgörüye dayalı ilişkiler kurmalıdır.
  • Kişinin hayatında karşılaştığı çeşitli sorunlar olabilir. Bu sorunlar karşısında bocalamamalıdır. Sorunlarını çözmek için çeşitli yollar aramalı ve gerçekçi çözüm yolları bulmalıdır. Kesinlikle ümitsizliğe düşmemelidir.
  • Kişinin kendi mesleği dışında eğlendirici, dinlendirici çeşitli hobileri olmalıdır.
  • Ruh sağlığı ile ilgili kavramlardan önemli olan bazıları ruh bilim (psikoloji) ve ruh hekimliği (psikiyatri) dir. Ruh bilim (psikoloji), ruh sağlığının genel ilkelerini ve özelliklerini deneysel çalışmalar yoluyla inceler. Ruh bilimin inceleme alanında sağlıklı insan ele alınır. Ruh hekimliği (psikiyatri) ise tıpta bir uzmanlık alanıdır. Bu hekimlik dalı ruh sağlığını bedensel ve sosyal yönleriyle ele alır. Kişinin ruhsal hastalıklardan korunmasını, ruhsal sorunların teşhis ve tedavisini konu edinir. Psikiyatrinin görevi ise ruhsal yönden tedavi edilen hastaların tekrar topluma kazandırılmasını sağlar.


1. Ruh Sağlığını Etkileyen Faktörler
Ruh sağlığı etkileyen faktörler kişisel faktörler ve çevresel faktörler olmak üzere iki gruba ayrılır. Bunları aşağıdaki gibi açıklayabiliriz.
a) Ruh sağlığını etkileyen kişisel faktörler
Ruh sağlığını etkileyen kişisel faktörler arasında önemli olanları;
  • Yaş ve cinsiyet,
  • Kişinin alışkanlıkları,
  • Meslek ve medenî durum,
  • Beden sağlığıdır.


• Yaş ve cinsiyet: Yapılan araştırmalar sonucunda bazı ruhsal sorunların belli yaş gruplarında yoğunlaştığı görülmüştür. Çoğunlukla 30-40 ve 45-50 yaşları ile yaşlılık dönemlerinde ruh sağlığı bozukluklarına daha sık rastlanılmıştır. Örneğin, erken bunama gibi rahatsızlıklar 30-40 yaşlarında görülür. Kadınların menapoz dönemine girdikleri 45-50 yaşlarında çeşitli ruhsal problemler oluşur. Yaşlılarda ise yaşlılıktan dolayı bunama görülebilir.
Ruhsal durumların ortaya çıkması cinsiyetle de ilgilidir. Ruhsal problemlerin ortaya çıkması kadın ve erkekte aynı sıklıkta olmaz. Ruhsal problemler kadınlara göre erkeklerde daha fazla görülür. Nedeni ise ruh sağlığına etki eden faktörlerin erkeklerde daha kalıcı etki bırakmasıdır.

• Kişinin alışkanlıkları: Kişinin alışkanlıkları olumlu ve olumsuz yönlerde olmak üzere iki çeşittir. Olumlu alışkanlıklara örnek olarak spor yapma, düzenli uyuma, dengeli beslenme, hobiler ve düzenli çalışmayı verebiliriz. Bu alışkanlıklar kişinin ruh sağlığını olumlu olarak etkiler. Olumsuz alışkanlık dediğimiz kötü alışkanlıklar arasında sigara içmek, alkol ve uyuşturucu kullanmak ile kumar oynamayı örnek olarak verebiliriz. Saydığımız bu kötü alışkanlıklar hem ruh sağlığın hem de beden sağlığını olumsuz olarak etkiler. Yapılan araştırmalar, ruh sağlığı bozulan ve kötü alışkanlıkları olan kişilerde suç işleme eğiliminin daha fazla olduğunu göstermiştir.

• Meslek ve medenî durum: Kişinin mesleği, sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarını karşılaması bakımından oldukça önemlidir. Dolayısıyla kişinin mesleğini iyi seçmesi ve severek yapması gerekir. Severek ve isteyerek mesleğini yapması ruh sağlığını olumlu etkiler. Sevilmeyen ve istenilmeyen işlerde çalışmak başarıyı engeller. Bu durum ise kişinin ruh sağlığını etkileyerek strese neden olabilir.
Kişilerin ruh sağlığını medenî durumu da etkiler. Sevgi, saygı ve hoşgörü ilkesine dayalı olan evliliklerde kişilerin ruhsal durumları daha dengelidir. Sürekli tartışmaların olduğu, sevgi, saygı ve hoşgörünün olmadığı evliliklerde bu durum önemli ruhsal sorunların temel kaynağı olabilir. Sevgi, saygı ve hoşgörünün olmadığı aile ortamından en fazla etkilenen çocuklardır. Çocuklar bu durumdan olumsuz yönde etkilendiğinden ilerki yaşlarda davranışlarına bu durumu yansıtır.

• Beden sağlığı: Kişinin ruh sağlığını, bedensel ve sosyal sağlıktan ayrı olarak düşünmek yanlıştır. Bu sağlık öğelerinin birinde meydana gelen bir olumsuzluk diğerini de olumsuz etkiler. Örneğin, beden sağlığı bozularak hastalanan bir kişi bu durumundan etkilenir. Dolaysıyla bu durum kişinin ruh sağlığına etki ederek bozulmasına neden olur. özellikle uzun süreli yatak hastaları ve tedavisi mümkün olmayan hastalıklar kişinin ruh sağlığının bozulmasına yol açar. Aynı şekilde kişinin ruh sağlığının bozulduğu durumlarda da beden sağlığı etkilenerek bozulabilir.

b) Ruh sağlığını etkileyen çevresel faktörler

Ruh sağlığını etkileyen çevresel faktörleri aşağıdaki gibi sıralayabiliriz. Bunlar;
  • Ailesel faktörler,
  • Sosyal, kültürel ve ekonomik faktörler,
  • Özel zorlayıcı durumlardır.
• Ailesel faktörler: Kişinin temel özelliklerinin ilk belirlendiği yer ailesidir. Aile içindeki sevgi, saygı ve hoşgörüye dayalı ilişkiler ruhsal gelişimi önemli ölçüde etkiler. Aile içindeki sağlam ve tutarlı ilişkiler kişinin karşılaştığı birçok problemi kolayca aşmasını sağlar.

• Sosyal, kültürel ve ekonomik fakförler : Kişiliğin gelişmesinde ailenin önemini yukarıda açıklamıştık. Nasıl ki bireyin kişiliği ailede oluşuyorsa ailelerin kişiliğinin oluşması, bulunduğu ortamın sosyal kültürel ve ekonomik faktörlerinden etkilenmesiyle olur. Kişilik oluşurken sosyal çevredeki gelenek ve göreneklerden etkilenerek şekillenir. Sosyal çevrenin kurallarına uyulduğunda ruh sağlığı bu durumdan olumlu etkilenir. Sosyal çevrenin kurallarına uyulmadığı zaman kişide antisosyal davranışlar gözlenir. Sosyal çevresiyle uyumlu olan kişi, toplumun da kuralları olduğu bilincine vardığından yeni değer yargılan gelişir. Böylece toplum içindeki zorluklara daha kolay göğüs gerer.
Kişilerin ruhsal yapısına etkili olan etmenlerden bir diğeri ise kültürel ve ekonomik faktörlerdir. Kişinin kültürel ve ekonomik durumlarının iyi olması ruh sağlığını olumlu etkiler. Ancak kültürel ve ekonomik etmenlerin iyi olması ruh sağlığının da kesin iyi olacağı anlamını taşımamalıdır. Kültürel ve ekonomik durumu iyi olan toplumların değişik kesimlerinde ruhsal bozukluklar ortaya çıkabilir.
Ekonomik durumları nedeniyle farklı kültürlere sahip ortamlarda çalışan kişilerde, bulundukları ortamın kültür ve ekonomisine uyum sağlayamadığında çeşitli ruhsal sorunlar ortaya çıkar. Örneğin, çalışmak için Almanya’ya giden ilk dönemdeki işçilerimizde bu durum gözlenmiştir. Bu işçilerimizden bulundukları ortamın şartlarına uyum sağlayamayanlardan bazılarında ruhsal problemler gözlenmiştir. Uyum sağlayamayanların bir kısmı ise geri dönmüşlerdir.

• Özel zorlayıcı durumlar:
Savaş, göçler, doğal afetler ve kazalar gibi bazı durumlar kişileri normalin dışında etkileyerek strese neden olabilir. Özellikle de daha önceden ruhsal problemleri olan kişiler bu durumlardan daha fazla etkilenir.
Buraya kadar yapılan açıklamalardan anlaşıldığı gibi ruh sağlığı kişisel ve çevresel faktörlerden çabucak etkilenir. Ruh sağlığının olumlu olarak etkilendiği davranışları özet olarak aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:
  • Kişi, kendini tanımalıdır. Buna bağlı olarak olumlu ve olumsuz yönlerinin olacağını kabul etmeli ve olumlu davranışlarını geliştirirken olumsuz olanları azaltmaya çalışmalıdır.
  • Kişi, kendi özelliklerini, yaşadığı ortamın gerçeklerini de göz ardı etmeden korumalıdır.
  • Kişi, evinde, okulunda ve is yerinde çalışarak yaşadığı toplumun ve kendisinin gelişmesine katkıda bulunmalıdır.
  • Kişi, çevresindeki farklı görüşlere sahip kişilere karşı anlayış ve hoşgörü ile yaklaşıp iş birliği yapabilme yeteneğine sahip olmalıdır.
  • Kişi, hayatında zor durumlar ve başarısızlıklarla karşılaşabilir. Bu durumlara karşı mücadele etme gücünü kendinde bulmalıdır.
  • Kişi, yeni durumlara gerçekçi değerlendirmeler yaparak uyum sağlayabilmelidir.


2. Ruh Sağlığının Korunması
Ruh sağlığının korunması, ancak beden sağlığının da korunmasıyla sağlanabilir. Çünkü ruh ve beden sağlığından herhangi birisi bozulduğunda diğeri de bu durumdan etkilenerek bozulur. Ruh sağlığını korumak için öncelikle beden sağlığının korunması gerekir. Ruh sağlığını korumak için yapılması gerekenlerden bazıları ise aşağıdaki gibidir:
  • Kişiler kendisinin ve çevresindekilerin ruh sağlığını düşünerek okulda, ailede ve toplum içinde tutarlı davranmalıdır.
  • Kişinin günlük hayatındaki belli nedenlere bağlı kaygıların ve üzüntülerin, her zaman ruhî bozukluk belirtisi olmayacağı bilinmelidir.
  • İnsan hayatının herhangi bir döneminde üstesinden gelemeyeceği ruhsal problemleri olabilir. Ancak bu problemlerin yardımla, zaman içerisinde atlatılabileceği kabullenilmelidir. Okul hayatı boyunca karşılaştığı problemlerde sınıf öğretmeninden, rehber öğretmenden, okul yöneticilerinden veya sağlık personelinden yardım istemelidir. Bu kişiler dışındakilerden yardım istemek kişiyi daha büyük ruhsal sorunlara itebilir.
  • Kişi kendisinin de toplumda bir yeri olduğunu bilmelidir. Toplumda bir yeri olduğunu bilen kişi güçlükler karşısında yılmadan, karamsarlığa kapılmadan ve sorumluluklarına uygun davranışlarda bulunmalıdır. Bu davranışlar ruh sağlığını olumlu etkiler.
  • Kişi yeteneklerini bilmeli, verimli uğraşlar edinmeli, başarılarından mutlu olmalıdır. Böylece hem yararlı işler yapılır hem de ruh sağlığı korunmuş olur. Kişinin verimli uğraşları olması boş zamanı doldurduğundan sıkıntı ve stresi önler.
  • Kişinin geleceğe yönelik hedef ve tasarıları olmalıdır. Hedefine ulaşmak için çaba göstermelidir. Böylece kendisini boşlukta hissetmez. Yaşamak için bir amacı olur. Hayatta hiçbir amacı olmayan kişilerin çeşitli ruhsal problemleri olur.
  • Kişi başarısızlıktan yılmamalı, yeni durumlara uyum sağlamalıdır. Bulunduğu yeni durumlara uyum sağlayamayan ve başarısızlık karşısında pes eden kişilerin ruhsal durumları olumsuz etkilenir. Ruh sağlığının korunmasında uygulanan sağlık hizmetleri üç [1, 2 ve 3] basamaklıdır.
  • Kişinin ruhen dinlenmesi, sağlıklı ve uzun yaşayabilmesi açısından oldukça önemlidir. Çeşitli hobileri olan, yeterince tatil yapan kişiler bedenen olduğu kadar ruhen de dinlenmiş olurlar. Bu durum ise onların sağlıklı olmalarına katkıda bulunur.


Birincil koruyucu ruh sağlığı hizmetleri: Ruh sağlığını korumada birinci basamak uygulamaları, rahatsızlığın ortaya çıkmasına neden olan etmenleri ortadan kaldırmaya yöneliktir. Bu basamaktaki hizmetlerde ruhsal rahatsızlığın fazla görüldüğü kişilere yönelik tedbirler alınır. Birincil koruma halk eğitim merkezleri, okul aile birlikleri, mediko-sosyal merkezler ve rehberlik danışma merkezlerince yapılır.

ikincil koruyucu ruh sağlığı hizmetleri: Bu basamakta ruhsal rahatsızlığı olanların ayakta tedavisi yapılır. Tedavi ilâçla veya psikoterapi ile yapılır. Psikoterapide hekim ile hasta karşılıklı olarak görüşerek problemlerin çözümüne gidilir.
İkincil korumada okullardaki rehberlik hizmetleri ruhsal problemi olan öğrencilerin problemlerinin büyümeden önlenmesi bakımından oldukça yararlıdır.

Üçüncül koruyucu ruh sağlığı hizmetleri: Bu basamakta ruh sağlığı bozulan kişilerin tekrar topluma kazandırılmasına yönelik hizmet verilir. Ruhsal rahatsızlık sonucunda çeşitli yeteneklerini kaybeden kişiler, tekrar topluma kazandırılmaya çalışılır. Bu basamaktaki hizmetler rehabilitasyon merkezlerinde psikiyatri ve ruh sağlığı kliniklerinde verilir.




Kaynak:http://ooegm.meb.gov.tr/dokuman/buyumeyi_etkileyen_fak.pdf
http://www.webhatti.com/kultur/49161-buyume-ve-gelisme.html
http://www.msxlabs.org/forum/soru-cevap/315985-buyume-ve-gelismeyi-olumlu-yonde-etkileyen-etkenler-nelerdir.html#ixzz1fCNSpaZT
http://ismailerezilkogretim.blogcu.com/insanlarda-gelisim-ve-erginlik/11356342

Hiç yorum yok: